Bir geçmiş zaman saatini kapağına taşıyarak çıkan Karabatak dergisi, zamanda yolculuk tadında bir sayı hazırlamış. Geçip giden zaman dediğimizde aklımıza gelen çağrışımlardan biri olan saatler üzerine yazılarla dopdolu bir sayı okuyucu ile buluşmuş. Ali Ural, “Zamanı Büyütmek” adlı giriş yazısında geçen zamandan ve saatin çağrışımlarından bahsediyor. Müslüman Saati, Eriyen Saat, Büyük Saat, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Guguklu Saat, Alınyazısı Saati… ve edebiyata yansıyan daha nice çağrışımlarını sıralıyor saatin.
Saatler dursa, yürümese hayat...
Saatsiz olmuyor. Vakit hızla geçerken bu geçişi anbean izlemek istiyor insanoğlu. Akışına bırakmak bu çağa uzak bir lüks artık. Ali Ural’ın yazısı da, saatlerin hayatımızdaki yerini işaret ediyor bizlere. “Bileklerden, kulelerden, duvarlardan, yelek ceplerinden” hayatın içine doğru yola düşen saatleri anlatıyor Ural. Saatlerin her an yanı başımızda olmasını zamana karşı hükmümüzün kalmadığının bir delili olarak görüyor. Saatli ve saatsiz bir hayatın resmini çiziyor bizlere. “Saatler dursa, yürümese hayat nasıl olurdu?” sorusunun cevabını ararken asıl arzuladığı yaşamı yazısının sonuna saklıyor. “Acaba insanlar kollarına saat takmadan önce zamana daha mı önem veriyorlardı? Gözleriyle izleyip güneşi; sabah, öğle, ikindi, akşam eşsiz zamanlar mı yakalıyorlardı.”
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/17088/eski-insanlar-icin-zaman-daha-mi-onemliydi.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.