Bir sanat eserinin güzelliği, ancak kendine has mükemmelliğinde mahfuz. Sanat eserindeki bu kendine has güzelliği teşhis, tespit ve akabinde de elden geldiğince itilâf seviyesinde tutma teşebbüsü ise estetik meşgalesinin mevzuu. Sanatkâr ise sanat tarihini ve hususen de kendi sanat sahasının şahikalarını, estetisyeninkinden başka bir gözle tetkik ve mümkün mertebe onlardaki mükemmelliyeti ilkin idrak, akabinde de aşmak mükellefiyetinde.
Sanat Tarihi erbabının hazzetmeyeceği alelusûl bir tasnifle olanca sanat eserlerini mevzuları bakımından, tabiatı esas alanlar ve almayanlar diye ikiye ayırabiliriz.
Zihnimiz esasen dış dünyayı idrake hazır bir tarzda yaratıldığı için, tabirlerimizi de bu tespitten hareketle aynı şekilde ikiye ayırmamız mümkün: Tabiatta karşılığı bulunan müşahhas tabirler ve tabiattaki mahiyeti bir şekilde ifade edilebilen ama işaret edilemeyen mücerret tabirler. Her ne kadar plâstik sanatlar tabiatı esas alsa ve hatta zamanla birçok kalıp ve nihayetinde remz ifade anlayışlarına tekâmül etse de tarih boyunca hiçbir zaman geçen yüzyıldaki kadar mücerrede yönel(e)medi.
Devamı: https://www.gzt.com/gercek-hayat/guzelligin-on-par-etmezbu-bendeki-ask-olmasa-3568239
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.