1000 yıllık diye yola çıktılar, iki yılda maddi manevi varlıklarıyla göçtüler. Ölenler ne halde bilmeyiz ama kalanlar toplumun içine çıkacak durumda değiller.
Devri zamanlarında milleti ve devleti avuçlarında tesbih gibi ezeceklerini, sallayacaklarını, işlerine gelmeyince misket gibi oynayacakların zannederek, devletin ve milletin geleceğini mahvetmek üzere harekete geçmişlerdi.
Bellerindeki silah milletin silahıydı. Cüzdanlarındaki para milletin parasıydı. Hüküm sahibi oldukları; makam, mevki, araç, gereç ve bilumum ihtiyaçlarını giderdikleri her türlü istek ve arzuları, devletin kasasındandı.
Böyle olunca bunlara kimin gücü yeterdi. Düşmanlar için üretilmiş tanklar, toplar ve tüm ateşli silahlar, milletin üzerine doğrultulabilirdi.
Silah bunların değil miydi? Devletin sahibi bunlar değil miydi? Haliyle millet kim oluyordu? Hukuk mu dediniz. O da neydi? Hukukun adı şiddetti.
…………………..
Güçlüydüler, zengindiler. Kendileri dışında karşılaştıkları insanlar, onlar için köle gibi idare edilmesi gereken canlılardı.
Hele bunların; Allah, Ezan, Kur’an, Cami diyen ve bu hususta konuşan, yazan, okuyan, akademisyen, gazeteci, siyasetçi, iş insanı, memuru, amiri, külliyen zararlı yaratıklardı ve yok edilmeleri elzemdi.
Devamı: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/huseyin-ozturk/guc-silahta-ve-cuzdanda-degildir-31430.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.