Power’a göre; “Bir hırsız bir mülkü çalabilir fakat bu, oranın mülkiyet hakkını hırsıza vermez.”
Rusya’ya göre ise bu “ilhak” meselesi uluslararası hukuka uygun. Tüm bu gelişmelerin sorumlusu Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliğini garanti altına alan “Budapeşte Bildirisi”ni ihlal eden Batı. Rusya’nın yaptığı ise, 1994 tarihli bu anlaşmadan doğan garantörlük hakkını kullanmak.
***
Söz konusu açıklamada bazı sorular var ki, bunlar bizi Avrasya coğrafyasındaki diğer renkli devrimler sürecinde ortaya atılan iddialara bir kez daha götürüyor.
Örneğin, Kırgızistan’da meydana gelen olaylar sırasında Batılı diplomatların eylemcilere dağıttıkları dolarlar ve Soros’un varlığı gibi...
Nitekim, Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Budapeşte Bildirisi kapsamında Ukrayna ile ilgili iddiasında da bu hususlara üstü örtülü de olsa atıfta bulunuluyor.
***
“Ukrayna’daki durum bağlamında bazı ortaklarımız, Rusya Federasyonu’na 1994 Budapeşte Bildirgesi’ndeki yükümlülüklerine işaret ediyor. Bu bağlamda bu yükümlülüklerin nelerden oluştuğunu ve uyulmasından kimlerin sorumlu olduğunu hatırlatmak isterdik. Budapeşte Bildirgesi’nde Rusya, ABD ve İngiltere, Ukrayna’nın egemenlik haklarının garantörü olma taahhüdünde bulunmuştur.” şeklinde bir giriş yapan Rus Dışişleri Bakanlığının sorularına gelince...
Sorular aynen şöyle: “Kiev’deki şiddet olayları sırasında ABD ve AB’nin Ukrayna yönetimine karşı defalarca dile getirdiği yaptırım tehditleri, bu garantilere nasıl uyuyor? Bu, egemen bir ülkeye karşı ekonomik baskı değilse nedir? Batılı elçilerin Meydan’daki daimi mevcudiyetine nasıl yaklaşmalıyız? ABD ve AB’nin, tüm anayasal süreçlere aykırı bir şekilde meydanda atanan yeni yöneticilerinden farklı olarak meşru seçilmiş devlet başkanını yasal ortak görmediklerine dair açıklamalarını nasıl değerlendirmeliyiz?”
Sorular oldukça vahim ve pek tabi ki şu hüküm cümlesi de: “Tüm bunlar, ABD ve AB’nin, Budapeşte Bildirgesi’ndeki yükümlülüklerine aykırı bir şekilde Ukrayna’nın siyasi bağımsızlığı ve egemenliğine karşı hareket ederek Kiev’deki darbeyi aktif desteklediğine bir örnektir.”
***
Diğer taraftan, eğer ortada Ukrayna-Kırım bağlamında bir “pasta hırsızlığı” var ise, o zaman Rusya şimdilik “küçük dilim” ile iktifa etmek zorunda kalan “hırsız” durumunda oluyor.
Nedenine gelince...
O da AB’nin Ukrayna ile imzaladığı son anlaşmada kendisini bariz bir şekilde ortaya koyuyor ve akıllara “Cambaz’a bak cambaza”yı getiriyor.
***
Bu kapsamda, Kırım’ın Ukrayna’nın parçası olarak kalacağını söyleyen AB liderlerinin 21 Mart’ta Kiev’e destek verilmesini öngören ortaklık anlaşmasına attıkları imza, bu son krizde pastanın büyüğünü AB’nin kaptığını gösteriyor.
Çünkü bu anlaşmayla: 1. AB ya da daha somut bir ifadeyle Almanya artık Rusya’ya “güç projeksiyonu” bağlamında daha yakın bir “etki mesafesi”nde; 2. Dolayısıyla, Ukrayna AB açısından güvenli bir tampon bölge olarak ön plana çıkarken, orta-uzun vadede Rusya’yı çok boyutlu etkileyebilecek bir jeostratejik-jeopolitik üstünlüğü de yakalamış durumda; 3. Bu da Rusya açısından bölünmeye kadar gidecek ciddi bir güvenlik zafiyeti demek.
Daha da ötesi, AB Ukrayna konusundaki bu kararlılığını “tam üyelik” ve NATO üyeliğiyle devam ettirirse, Rusya’nın “yakın çevre politikası”, bir diğer ifadeyle “Avrasya Birliği Projesi” bağlamında Gümrük Birliği Ukraynasız şimdiden “topal ördek” konumunda demektir.
Dolayısıyla, Birinci Kırım Savaşı’nı cephede kaybeden Rusya, ikincisini de diplomasi masasında kaybetti ya da kaybetmek üzere...
24.03.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.