Mehmet Akif Ersoy, bir milletin vicdanı olarak karşımızda duran, yalnızca dizeleriyle değil, duruşuyla da zamanı yarıp geçen bir figürdür. Akif’i anlamak, bir milletin başına gelenlerin sıradan bir kader olmadığını, aksine ahlaki bir çöküşün bedeli olduğunu kabul etmektir. O, milletinin acısını hisseden bir şair değil, o acının ta kendisidir. Sözcükleri, mazlumun nefesi, mazlumun yumruğudur.
Safahat’tan yankılanan ses, bir şiir seslenişi değil, bir milletin yeniden doğuş çığlığıdır. Mehmet Akif, kelimelerin kölesi değil; kelimeleri, hakikate çağrı için silaha dönüştürmüş bir kılıç ustasıdır. O, insan ruhunu kendi sınırlarının ötesine taşımayı değil, ruhun sınırlarını ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bu yüzden Akif’in dizelerinde, toprak kaybı kadar ruh kaybının da yakıcı yankısını duyarız. Ona göre, yalnızca toprağına sahip çıkanlar değil, ruhuna hâkim olanlar bağımsızdır.
Akif’in ahlak anlayışı, modern dünyanın gevşek bireyciliğine tokat gibi çarpan bir çağrıdır. Ahlak, bir bireyin erdemi değil, toplumun da bir varoluş şartıdır. O, sabrı miskinlik değil, direnişin zırhı olarak görmüştür. Onun “sabır” dediği şey, bir milletin küllerinden doğması için yazgının bile diz çöktüğü bir iradedir.
Devamı: https://gercektarih.com.tr/mehmet-akifin-eserlerindeki-ahlaki-dirilis-ve-topluma-uyanis-cagrisi/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.