İyi ama yüzlerce yıldır köle yaşayan insanlar, özgürlüklerine kavuştukları ânda her şey sütliman mı kesilir? Ma Rainey: Blues’un Annesi filminde Amistad gibi vahşet sahneleriyle anlatılmıyor bu yaşanılanlar. Ama belki ondan bile acıklı. Çünkü bütün değerleri ellerinden alınan zencilerin, özgür kılındıklarında hayat karşısında nasıl da aciz kaldıklarını, derinlerden gelen ve derinlere işleyen bir etkileyicilikte resmetmekte.
Amerikan pop müziğinin iki ayağından bahsedebiliriz: Country ve Blues. Country güneydeki fakir beyaz köylülerin sesiyken Blues zenci kölelerin ağıtı. Biri bitimsiz acıları tellendirir, öbürü asla gerçekleşemeyecek isyan arzusunu. İlkinin nesebi Avrupa, ikincisinin Afrika. Biri büyük umutlarla Galler, İskoçya ve İrlanda’dan oraya giden göçmenlerin baladlarının ve eski halk şarkılarının torunlarınca yorumlanışı iken öbürü bir ölünün ardından yakılan ağıtlara dayanan ve köleleştirilmiş Afrikalılarca seslendirilişi... Birinin eşlikçi çalgıları banjo, gitar ve keman; öbürününki gitar, üflemeliler, piyano ve yerine göre mızıka. Vazgeçilmezi ise gırtlaktan gelen acılı bir vokal. Gelgelelim iki müzik türünün ilginç bir ortak paydası var: sefalet! Kökleri daha eskilere dayansa bile iki türün şahlanışına da geçen yüzyılın başlarında tanıklık ediyoruz.
Devamı: https://www.gzt.com/gercek-hayat/nasil-kurtulurum-bu-ezilmislikten-3578579
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.