• İstanbul 19 °C
  • Ankara 26 °C

Prof. Dr. İdris Nebi Uysal: Safahat’ın Bağlamlı Sözlüğü Üzerine Bir Deneme: Hüsran Örneği

Prof. Dr. İdris Nebi Uysal: Safahat’ın Bağlamlı Sözlüğü Üzerine Bir Deneme: Hüsran Örneği
Bugüne kadar Âkif ve Safahat hakkında çok sayıda araştırma/inceleme yapılması­na karşın, gerek İstiklal Marşı’nın gerekse Safahat’ın bağlamlı sözlüğü henüz hazırlanmamış­tır.

Sorun

Türk edebiyatında hakkında en çok çalışma yapılan isimlerden biri de millî şair Mehmet Âkif Ersoy’dur. Bugüne kadar Âkif ve Safahat hakkında çok sayıda araştırma/inceleme yapılması­na karşın, gerek İstiklal Marşı’nın gerekse Safahat’ın bağlamlı sözlüğü henüz hazırlanmamış­tır. Hiç kuşkusuz, Safahat, Türk edebiyatının en çok okunan, takip edilen eserlerinden biridir. Safahat’ın şu ana kadar gerçekleştirilen çeşitli baskılarında sözlük bölümleri varsa da bunlar daha çok ortalama okuyucu kitlesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Bu sözlükler, genellikle sayfa altında ya da eser sonunda, bilinmeyen sözcük ve tamlamaların verilmesinden ibaret­tir. Son yıllarda Safahat için müstakil sözlük hazırlama girişimleri de olmuştur. Bunlardan biri Şanlı (2010) tarafından gerçekleştirilen çalışmadır. Ancak bu eser, şiirlerde geçen yabancı kökenli sözcükleri açıklamak için düzenlenmiştir. Hepsi değerli olan ve bir ihtiyacı karşılayan bu sözlüklerin varlığına rağmen bugün elimizde Safahat’ta geçen tüm sözcükleri kapsayan bir bağlamlı sözlüğünün olmayışı, kanaatimizce, ciddi bir eksikliktir. Önemi her geçen gün daha iyi anlaşılan bağlamlı sözlük çalışmalarının teknolojinin sunduğu imkânların gelişme­siyle birlikte Safahat vb. eserler için de uygulanması, hem Türkçeye hem Mehmet Âkif araş­tırmalarına önemli katkılar sağlayacaktır.

Bağlam nedir?

Birbiriyle ilgili olan bu iki kavramı açıklamaya geçmeden önce bağlam terimini izah etmekte fayda var. Bağlam, kısaca “bir ögenin (sözcük) bulunduğu ortam” (Dash, 2008: 22) demektir. Miller ve Leacock gibi bazı isimler, bir sözcüğe anlam vermede önemli gördükleri bağlamı, (yakın) çevre bağlamı (local context) ve tematik bağlam (topical context) olmak üzere iki baş­lıkta incelemişlerdir (Akt. Dash 2008: 4). Buna göre (yakın) çevre bağlamı sözcüğe anlamını veren yakın çevreyi, bir başka deyişle sözcükten önce ve sonra gelen birimleri ifade eder. Bu yaklaşım bir sözcüğü anlamlandırmada yetersiz kaldığında sözcüğün yer aldığı metnin ko- nusuna/temasına başvurulur. Konu, yakın çevrenin şekillendirdiği anlamı tamamlayacaktır. Ancak Dash (2008: 21-31), bir sözcüğü bu iki bağlama göre anlamlandırmanın bazen yeterli olamayacağını, sözcüğün geçtiği cümle ile dildeki genel kullanımına da bakmak gerektiğini belirtir. Dash’e göre (2008: 22) bir sözcüğün anlamını tayin eden dört bağlam vardır: Bunlar (yakın) çevre bağlamı, tematik bağlam, cümle bağlamı (sentential context) ve dil dışı bağlam (global context)’dır. Araştırmacının cümle bağlamıyla kastettiği, sözcüğün bulunduğu cüm­ledir. Bu bağlam türü özellikle deyim, tamlama, birleşik sözcük gibi birden fazla unsurdan oluşan ancak çeşitli nedenlerle unsurları birbirinden ayrı düşen yapılar için söz konusudur. Bu, Türkçede daha çok şiirlerde ve konuşma dilinde yaşanabilecek bir durumdur. Dash (2008: 28)’in bahsettiği dil dışı bağlam ise sözcüğün kendisiyle dış dünya (gerçeklik) arasındaki bağ­lantısından doğan ilişkileri ortaya koyar ve sözcüğe uygun anlamı verebilmek için kültürel ve sosyal faktörlerin de dikkate alınması gerektiğini dile getirir.

Araştırmacının dört başlıkta ele aldığı bu konu, Vardar (2007: 31) tarafından iç bağlam (dil içi bağlam) ve dış bağlam (dil dışı bağlam) terimleriyle izah edilmiştir. Bir sözcüğün yakın çev­resi, bulunduğu cümle ve metnin konusu iç bağlamı verirken onu söyleyen ya da dinleyen kişinin bireysel, toplumsal, kültürel nitelikli deneyim ve birikimi dış bağlamı ortaya koyar. Bu durumda global context terimini, Türkçeye dil dışı bağlam (dış bağlam) biçiminde aktarmak daha doğru olacaktır.

Ülkemizde anlam-bağlam ilişkisi üzerine eğilen isimlerin başında Aksan gelir. Aksan (2009: 75) bağlam (context) terimini kısaca “bir göstergenin birlikte bulunduğu öteki gösterge­lerle oluşturduğu ve anlamını aydınlatan bütün” olarak tanımlar. Araştırmacının ifadesiyle “Gemi limandan ayrıldı.”, “Kadın kocasından ayrıldı.”, “Kadın kocasından ayrılıp otobüse bindi.” cümlelerindeki “ayrılmak” fiilleriyle “Köprüden geçince sağa saparsınız.”, “Üst dişlerimin köprüsü kırıldı.” cümlelerindeki “köprü” sözcükleri, içinde yer aldığı yapı ve o yapıdaki diğer ögelerle olan ilişkisine göre anlamını belirginleştirmiş ve yeni anlamlar kazanmıştır. Dolayısıyla bağ­lam, anlamı belirleyen ve/ya tamamlayan ögelerden biri durumundadır. Başkaca söylersek, bir sözcüğün anlamının bir kısmını birlikte kullanıldığı diğer sözcüklerin belirlediği açıktır. Burada her biri bir dil göstergesi olan sözcüklerin öteki sözcüklerle birlikte ve onlarla birleşe- rek bir kavramı anlatmaya çalıştıkları düşünülmektedir. Aksan (2009: 77) ayrıca göstergenin ele alındığı konunun, göstergenin yansıtmaya çalıştığı kavramın belirginleşmesinde önemli olduğunu söyler. Korkmaz (2007: 33-34)’ın konuya ilişkin açıklamaları da Aksan’la aynı doğ­rultudadır.

Yerli ve yabancı bilginler tarafından yapılan bu açıklamalar, bir sözcüğün anlamını belirle­menin hayli çaba ve dikkat gerektiren bir iş olduğunu gösteriyor. Bu durumda göz önün­de bulundurulması gereken faktörlerden biri de bağlam’dır. Çünkü bir sözcüğü bağlamsal koşullarına dikkat etmeden anlamlandırmaya çalışmak, eksik ya da yanıltıcı olabilmektedir.

Bağlamlı sözlük nedir ve nasıl hazırlanır?

Bağlamlı sözlük, anlam-bağlam ilişkisine dayanan ve bir eserin söz varlığını en ince anlam farklılıklarına kadar ortaya çıkaran sözlüktür (Boz, 2011: 91). Bu yönteme göre şekillenen bir sözlük, sözcüklerdeki anlam zenginliğinin ortaya çıkarılmasına yardımcı olmaktadır. Bu tür sözlüklerde maddelerin geçtiği cümleler tamamen ya da gerektiği kadar alınır (Başkan, 1988: 174). Dolayısıyla araştırmacı, metinde yer alan ve sözlüğü oluşturan her maddeyi cümlesiyle birlikte ayrı ayrı yazmak ve incelemek durumundadır. Sözcüklerin geçiş sıklığını gösteren, bağlam içindeki anlam ve işlevini anlamayı kolaylaştıran bu yöntem, kabul etmek gerekirse, büyük çaba ve uzun zaman gerektiren bir iştir. Başkan (1988: 174), sözlüğün bu özelliği nedeniyle İngiltere’de önceleri yalnızca kutsal kitap ve Shakespeare’in eserleri için hazırlandığını söyler. Ancak 90’lı yıllardan sonra bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle birlikte dünyada bağlamlı sözlük çalışmalarının arttığını belirtmek gerekir[I].

Türkçede bağlama dayalı sözlük çalışmalarının eskiden beri var olduğu, günümüzde de kimi araştırmacılar tarafından yapıldığı bilinmektedir (Ayrıntılı bilgi için bk. Boz 2011: 91-92). Söz gelimi Türkçenin tarihsel sözlükleri, bu yöntemle hazırlanmıştır. Ancak bu çalışmaların yuka­rıda sözü edilen usul ve işleyişe göre gerçekleştirildiğini söylemek zordur. Buna karşın son günlerde yöntem sorunuyla karşılaşılmayan birtakım çalışmaların (Öztürk, 2007; Boz, 2012) yapılması sevindiricidir.

Boz (2011: 92), nitelikli bir bağlamsal sözlük hazırlayabilmek için araştırmacının temel dil ve edebiyat bilgileri yanında özellikle yöntem ve teori bakımından ciddi bir birikime sahip ol­ması gerektiğini söyler. Araştırmacı, sözlüğünü hazırlayacağı sanatçı ve eserlerini yakından tanımalı, yeterli donanıma sahip olmalıdır. Ayrıca anlama etki eden dış faktörleri bilmek ve hesaba katmak (şairin hayat hikâyesine vâkıf olmak, şiirlerin ne zaman, hangi şartlar altında ve kime yazıldığını bilmek vb.) doğru tanım ve açıklamalara ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Ayrı­ca sözlük için gerekli teknik altyapının oluşturulması, araştırmacının teknik bilgi ve beceriye sahip olması, ona büyük kolaylık sağlayacaktır. Burada öne çıkan temel hususlardan biri de sözlük hazırlayıcısının sergileyeceği titizlik ve kararlılıktır.

İnceleme

Gölgeler, Safahat’ın yedinci ve son kitabı olup 1933’te Mısır’da basılmıştır. Baştaki birkaç şiir sayılmazsa bu kitap, Âkif’in 1923-1933 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşur. Başkaca söylersek Gölgeler, sanatçının daha çok Mısır’da kaleme aldığı manzumelerden meydana gelmiştir. Kitabın ilk ürünü olan Hüsran, dört kez yayımlanan ve adı üç kez değişen bir şiirdir.

“Hüsran”, ilk olarak “İthaf Kıtası” başlığı ile 16 Teşrinievvel 1335/16 Ekim 1919 tarihli Servet-i Fünun’da çıkar. Şiir, bir hafta sonra aynı isimle Sebilürreşat’ta yayımlanır. Şiirin vücut bulduğu dönem, 1. Dünya Savaşı’nın sona erdiği, Osmanlı ülkesinin dört bir yandan işgal edildiği günlerdir. Âkif’in kaleminden dökülenler, şairin yaşadığı acının ne kadar büyük olduğunu gösterir. Şiir üçüncü kez 3 Mart 1921’de yine Sebilürreşat dergisinde bu sefer “Sessiz Feryat” adıyla boy gösterir. Gölgeler kitabının Mısır’da yapılan ilk baskısında ise “Hüsran” adıyla tak­dim edilir. Şiirin farklı zamanlarda dört kez yayımlanması, yayınlardan üçünün Mütareke ve Millî Mücadele dönemlerine denk gelmesi manidardır. Şiirin tema ve içeriği Âkif’in kişiliği ile birleştirilince bu manzumenin neden birkaç kez yayımlandığı çok daha iyi anlaşılacaktır (Daha detaylı bilgi için bk. Gökçek, 2011: 7, 23).

Şiirde geçen sözcüklerin anlamını doğrudan etkilediğini düşündüğümüz dil dışı bağlama (dış bağlamı) dair bu kısa izahtan sonra şiirin bağlamlı sözlüğünü hazırlama işine geçebiliriz. Burada izlenen yönteme ilişkin ayrıntılar şöyledir:

  1. Sözlük düzenlenirken madde başlarının verilişinde alfabetik sıra esas alınmış­tır.
  2. Sözcüklerin tanığı durumundaki dizeler, hemen sözcüğün altına yazılmıştır.
  3. Sözcüklerin kökeni ve türü hakkında herhangi bir açıklamaya gidilmemiştir.
  4. Şiirde geçen sözcüklerin geçiş sıklığı köşeli parantez içinde verilmiştir.
  5. Bazı maddelerde sözcüklerdeki alt kategorik anlamlar gösterilmeye çalışılmış­tır.
  6. Tanık konumundaki dizenin ait olduğu şiir H, kitap ise G ile kısaltılmıştır. Dize­ler ise 1, 2, 3 şeklinde numaralandırılmıştır.

Gölgeler / Hüsran

Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı, İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım.

Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,

Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!

5 Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

Feryadımı artık boğarak, na‘şını, tuttum, Bin parça edip şi‘rime gömdüm de bıraktım;

Seller gibi vadiyi eninim saracakken,

10 Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

İnler Safahat’ımdaki hüsran bile sessiz! (Gökçek, 2011: 23)

akmak [1]: süzülmek.

GH/10 Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

ancak [1]: yalnızca.

GH/3 Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,

artık [1]: bu durumda.

GH/7 Feryadımı artık boğarak, na‘şını tuttum,

bakmak [2]: gözlemlemek.

GH/6 Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

bakıp durmak [1]: bir süre gözlemlemek.

GH/1       Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,

ben [2]: Birinci tekil kişi zamiri.

GH/1 Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,

GH/4 Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!

beyin [1]: bilgisi, eğitim düzeyi, düşüncesi, yönetme kabiliyeti yüksek dü­zeyde olan kimse.

GH/3 Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,

bırakmak [1]: koymak.

GH/8 Bin parça edip şi‘rime gömdüm de bıraktım;

 

bile [1]: da, de, dahi.

GH/12

İnler Safahat’ımdaki hüsran bile sessiz!

bin parça etmek [1]: birçok parçaya ayırmak.

GH/8

Bin parça edip şi‘rime gömdüm de bıraktım;

bir [1]: tek.

GH/11

Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

boğmak [1]: susturmak, (mec.) öldürmek.

GH/7

Feryadımı artık boğarak, na‘şını, tuttum, böyle [1]: bu şekilde.

GH/1

Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,

coşmak [1]: duygu ve heyecanı zirveye çıkarmak, hareketlenmek.

GH/3

Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak, çağlamak [1]: köpürerek, ses çıkararak akmak.

GH/10

Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

de [1]: bağlama ve kuvvetlendirme işleviyle kullanılan bir edat.

GH/8

Bin parça edip şi‘rime gömdüm de bıraktım;

dili bağlı [1]: konuşamaz vaziyette, susmak zorunda kalarak.

GH/1

Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı, düşünmek [1]: düşünce üretmek.

GH/4

Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!

el [1]: yabancı, başkası.

GH/6

Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

elem [1]: üzüntü, keder.

GH/11

Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

enin [1]: inleme, ağlama.

GH/9

Seller gibi vadiyi eninim saracakken, feryat [1]: çığlık, haykırış.

GH/7

Feryadımı artık boğarak, na‘şını tuttum, gibi [2]: -e benzer şekilde.

GH/9

GH/10

Seller gibi vadiyi eninim saracakken, Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

 

 

gizli [1]: belli etmeden, sessizce.

GH/10 Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

gömmek [1]: yerleştirmek.

GH/8 Bin parça edip şi‘rime gömdüm de bıraktım;

gür [2]: güçlü, sağlam.

GH/3 Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,

hani [1]: nerede.

GH/5 Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

haykırmak [2]:

  1. telaş, uyarı vb. nedenlerle yüksek sesle bağırmak.

GH/2 İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım.

  1. seslenmek.

GH/5      Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

hiç [1]: olumsuz fiilin anlamını pekiştiren bir söz.

GH/10 Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

hisli [1]: duygulu.

GH/3      Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,

hüsran [1]: 1. hayal kırıklığı. 2. şiirin adı.

GH/12 İnler Safahat’ımdaki hüsran bile sessiz!

için [1]: amacıyla, maksadıyla.

GH/2 İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım.

imanlı [1]: inançlı, inancı olan.

GH/3 Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak,

inmek [1]: bir yerden akmak, kaymak.

GH/10 Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

inlemek [1]: acı, üzüntü belirten kısık sesler çıkarmak, inildemek.

GH/12 İnler Safahat’ımdaki hüsran bile sessiz!

İslam [1]: Müslüman zümre.

GH/2 İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım.

iz [1]: belirti, nişan, eser.

GH/11 Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

 

kim [1]: “Hangi kişi?” anlamına gelen soru sözcüğü.

GH/5 Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

kubbe [1]: kubbe, gök kubbe.

GH/11 Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

lakin [1]: fakat.

GH/5      Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

na‘ş [1]: ceset.

GH/7 Feryadımı artık boğarak, na‘şını tuttum,

Safahat [1]: Mehmet Akif’in eseri.

GH/12 İnler Safahat’ımdaki hüsran bile sessiz!

sağ [1]: solun karşıtı durumundaki yön.

GH/6 Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

sağır [1]: ilgisiz, duyarsız.

GH/11 Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

sahip [1]: (mec.) göz kulak olması gereken, sorumlu kimse.

GH/5 Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

sarmak [1]: kaplamak.

GH/9 Seller gibi vadiyi eninim saracakken,

sel [1]: su taşkını.

GH/9 Seller gibi vadiyi eninim saracakken,

sessiz [1]: ses çıkarmadan.

GH/12 İnler Safahat’ımdaki hüsran bile sessiz!

sol [1]: sağın karşıtı durumundaki yön.

GH/6 Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

şi‘r [1]: manzume.

GH/8 Bin parça edip şi‘rime gömdüm de bıraktım;

şu [1]: uzakta olanı işaret etmek için kullanılan söz.

GH/11 Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

tutmak [1]: herhangi bir anlayışla bir işe girişmek.

GH/7 Feryadımı artık boğarak, na‘şını, tuttum,

uyandırmak [1]: aklını başına almasını, fark etmesini sağlamak.

GH/2 İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım.

uzak [1]: eli, gücü, hükmü yetişmez, vasıfsız, kabiliyetsiz.

GH/4 Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!

uzun boylu [1]: derinlemesine, ayrıntılarıyla.

GH/4 Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!

vadi [1]: iki dağ arasındaki çukurca arazi veya geçit, koyak.

GH/9 Seller gibi vadiyi eninim saracakken,

yaş [1]: su, göz yaşı.

GH/10 Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

yatmak [1]: bulunmak, var olmak.

GH/6 Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

yok [1]: bulunmayan, olmayan, varın zıddı olan söz.

GH/11 Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

yurt [1]: vatan, ülke.

GH/5 Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?

zaten [1]: doğrusu, doğrusunu isterseniz.

GH/4 Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım!

Sonuç

Örnekten de anlaşılacağı üzere bağlamlı sözlükler, yöntem ve uygulamada sağladığı yararlar bakımında genel sözlüklerden ayrılan özel çalışmalardır. Bu tarz sözlüklerin, Yunus Emre Di­vanı, Safahat gibi medeniyet tarihimize ışık tutan eserler için de hazırlanması şarttır. Yöntem çerçevesinde oluşturulacak yeni sözlükle;

  1. Âkif’i daha kolay ve doğru anlamanın yolu açılacaktır.
  2. Sözcüklere yüklenen anlamlardan yola çıkarak şairin söz varlığı ve Türkçeye katkısı ortaya konacaktır.
  3. Araştırmacılar Âkif’in söz varlığına eş zamanlı ve art zamanlı bakma imkânı ya­kalayacaktır. Şairin diline eş zamanlı yaklaşmak, onun dilini günümüz Türkçe- siyle karşılaştırma fırsatı verecektir.
  4. Bilim, kültür ve sanat dünyasına Mehmet Âkif Ersoy Sözlüğü kazandırılmış ola­caktır.
  5. Safahat şairinin üslubu hakkında daha kapsamlı ve bilimsel açıklamalar yap­mak mümkün olacaktır.
  6. Şiirlerin çeşitli dünya dillerine çevrilmesinin önü açılmış olacaktır.
  7. Sözcüklerin ve sözcüklere yüklenen anlamların geçiş sıklığı tespit edilerek Âkif’in (kavramlar) dünyası açığa çıkarılacaktır.

Kaynaklar

AKSAN, Doğan (2009). Anlambilim Engin Yayınevi, Ankara.

BAŞKAN, Özcan (1988). Bildirişim, İnsan-Dili ve Ötesi, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul.

BOZ, Erdoğan (2011). “Yunus Emre Divanı’nın Bağlamsal Sözlüğü ve Dizini Üzerine Bir Deneme”,

X. Uluslararası Yunus Emre Sevgi Bilgi Şöleni Bildirileri, Eskişehir, s. 91-95.

BOZ, Erdoğan (2013). Risâletü’n-Nushiyye (Öğüt Kitabı), Ankara: Gazi Kitabevi.

DASH, Niladri Sekhar (2008). “Context and Contextual Word Meaning”, SKASE Journal of Theoretical Linguis- tics [online], Vol 5 No 2, s. 21-31.

ERSOY, Mehmet Akif (2011). Gölgeler, Haz.: Fazıl Gökçek, Dergâh Yayınları, İstanbul.

KORKMAZ, Zeynep (2007). Gramer Terimleri Sözlüğü, Ankara, TDK Yay.

Öztürk, Furkan (2007). Baki Divanı Sözlüğü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

ŞANLI, Cevdet (2010). Safahat Sözlüğü, Çağrı Yayınları, İstanbul.

VARDAR, Berke (2007). Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Ankara, Multilingual Yayıncılık.

Özet

Bağlamlı sözlük (=bağlamsal sözlük, işlevsel sözlük); anlam-bağlam ilişkisine dayanan, bir eserin söz varlığını en ince anlam faklılıklarına kadar ortaya çıkaran ve sözcüklerin geçiş sıklığını görmeyi sağlayan özel sözlük türüdür. Bu bildiride, Safahat araştırmalarında bağlamlı sözlük hazırlamanın gerekliliği ve yöntemi üzerinde durulacaktır. Yöntemin izahında Gölgeler’deki “Hüsran” şiirinden yararlanılacaktır. Batıda Shakespeare gibi büyük sanatçıların eserleri için meydana getirilen bu sözlükler, şiirde geçen her sözcüğe bağlama uygun anlam(lar)ın bulunmasıyla oluşturulur. Böylece bir sözcük için en doğru karşılık tespit edilmiş olur. Bu çalış­maların medeniyet tarihimize ışık tutan Safahat gibi eserler için de yapılması elzemdir.

Anahtar Sözcükler: Safahat, Hüsran, Bağlam, Bağlamlı Sözlük

Abstract

The contextual dictionary is a kind of special dictionary based on connection of meaning-context. It brings out the vocabulary of a book with meaning differences and gives the frequency rates of words. Contextual dictionary is prepared by considering the contextual conditions of words. So the most suitable meaning is founded out for every word. This article, focuses on the method and necessity of using contextual dictionary in Safahat researches. In this study the poem “Hüsran” was selected to show and explain the method. We think that these glossaries should be prepared for masterpieces of Turkish, like Safahat.

Key words: Safahat, Hüsran, Context, Contextual

Gölgeler, 2014
TYB Vakfı Mehmed Âkif Araştırmaları Merkezi'nin düzenlediği bilgi şölenlerinin 6.sı. 
 

[I] Son zamanlarda Elliot, Woolf, Hemingway ve Proust gibi sanatçıların eserlerine yönelik bağlamlı sözlük çalışmaları ol­muştur.

Bu haber toplam 2143 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim