Modern şiirin anlamlardan ziyade kendisini zihinlerde çağrışımlardan kuran bir şiir olduğunu ifade eden Aydoğan, modern şiirdeki varoluş yolculuğunu karşılaştırmak üzere Yunus Emre ve Cahit Zarifoğlu’ndan şiirler okudu. İnsanın acı kavrayışını gösteren bu şiirlerdeki ortak yanın aşk ve acı olduğunu ve metafizik unsuru kendisine hakim kılmış olan her şiirin lirizmi ana ögesi yapan şiir olduğunu söyledi. Son iki yüzyılda toplumun acıyı algılayışının değiştiğinden bahseden Aydoğan, acının aynı olduğunu ancak formun farklı olduğunu belirtti. Tarihsel sürece de değinen Aydoğan, Fransız Devrimi’nin kendini Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışıyla taçlandırdığını belirterek, 1839 Tanzimat Fermanı’nın ve devamında geçen dönemin lirizm ile mutlak gerçekçilik arasındaki gerilim ve savaş dönemi olduğunu; sonunda lirizmin savaşı kaybettiğini ve reel olanın, elle tutulabilir olanın tek hakikat olarak kabul edildiği bir dönemin başladığını ileri sürdü. Bunun da eski medeniyetimizin ruhunun kaybolduğu anlamına geldiğini; kendi ruhunu kaybetmiş olan her şeyin kendine ait olanları da doğal olarak kaybetme arzusu duyacağını ve bu nedenle seküler bir dönüşümün kaçınılmaz sonuç olarak gerçekleştiğini ifade eden Aydoğan, lirizm barındıran İkinci Yeni şiirinin aslında kaybedilen acı algılayışımızı yeniden elde etme teşebbüsü olduğunu da sözlerine ekledi.

































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.