Sahneyi seviyor. Sahneyi sevmiyorsa da sahne onu seviyor. [Cemal Safi]
Kelimeleri parlatan, cilalayan, kırığını lehimleyen, gözeneklerini dolduran, bırakın kelimeyi harflerin hakkını yerli yerince veren bir sesi var.
Hani tanımıyor olsanız, yüzünü görmemiş, yanında yürümemiş, hal hatır sormamış olsanız, adam safi sesten ibaret diyebileceğiniz bir gücü var.
İyi film seslendirir; umurunda değil.
Provaya, eğitime gerek yok, al, karakterine uygun bir filmde başrolü oynar; umurunda değil.
Muhatabı kim olursa olsun aynı tebessüm, aynı nezaketle mukabele ediyor
Dünya da umurunda değil. Hoş, dünyanın da o umurunda değil. Kavgadan nizadan, açlıktan tokluktan, varlıktan yokluktan, markette ekmeğin, bakkalda sütün fiyatından haberi yok. Kaygısının da hemen hepimizin kaygılandığı gündelik telaşla bir ilgisi yok.
Kaygısız değil elbette. O dışarıdan mukassi görünen mekândaki letafeti hücrelerine, genlerine kadar içselleştirmiş.
Muhatabı kim olursa olsun aynı tebessüm, aynı nezaketle mukabele ediyor.
Alkışı seviyor. Şiir okurken “es” veriyor ki, alkış tamam olsun. Hele, “alkışlayan elleriniz dert görmesin, Reşat Altını görsün” temennisi, o kendine özgü sahne performansını daha da çekici kılıyor.
Şiirlerinin tamamı ezberinde… Ezberi de şiirlerinde.
Devamı: https://www.dunyabizim.com/portre/siirlerinin-tamamini-ezbere-biliyormus-h11735.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.