Biz, yeniden tarihte bir varlık göstereceksek, tarihin yapılmasında belirleyici roller üstleneceksek, mânevî (entelektüel, kültürel, ahlâkî, estetik) güçten beslenecek ve maddî gücü besleyip harekete geçirecek köklü bir zihniyet devrimi gerçekleştirmek, bunun için de güçlü bir maarif sistemi geliştirmek zorundayız. Bunun başka yolu yok.
“Türkiye eksenine doğru” başlıklı geçen haftaki yazımda, Türkiye’nin bin yıllık dünya tarihinde nasıl sadece İslâm tarihini şekillendiren koruyucu bir aktör olmadığını, aynı zamanda dünya tarihine yön veren hem kurucu, hem de konumlandırıcı küresel bir eksen olduğunu çeşitli tezahürleriyle, çeşitli açılardan göstermeye çalışmıştım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.