1983'te genç yaşta iken aramızdan ayrılan milliyetçi muhafazakar camianın fikir önderlerinden Prof. Dr. Erol Güngör, ardında önemli eserler bırakmıştı. Vefatının yıldönümünde Erol Güngör'ün Türk fikir hayatında katkılarını, 29 Mayıs Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Tahsin Görgün ile konuştuk.Prof. Dr. Erol Güngör, 24 Nisan 1983'te bir kalp krizi sebebiyle vefat ettiğinde 45 yaşında idi. Kısa ömrüne pek çok kitap, tercüme ve yazı sığdırdı. Milliyetçi muhafazakar fikriyatın onemli düşünürlerinden biri olarak çalışmaları hâlâ okunan, tartışılan ve takip edilen Güngör üzerine de pek çok çalışma yapılmıştır.
Erol Güngör'ün düşüncesini sahiplenen ve ilerletmeye çalışan kurumlardan biri olan Kültür Ocağı Vakfı (KOCAV), yıllardır bu hususta çalışmalar düzenliyor ve seminerler yapıyor. Erol Güngör'ün vefatının yıldönümünde biz de KOCAV'da Güngör hakkında çalışmaları yürüten önemli isimlerden biri olan 29 Mayıs Üniversitesi Felsefe Bölümü hocası Prof. Dr. Tahsin Görgün ile konuştuk.
Erol Güngör, ilmî çalışmalarının yanında dergiler, gazeteler, öğrencilerle ilgilenme gibi çok daha çeşitli sosyal alanlarda aktif bir insan. Hayat hikayesini anlatmaktan ziyade, geniş bir çerçevede kendisinden bahsetmeniz mümkün olur mu?
Erol Güngör, Türkiye'nin yetiştirdiği seçkin ilim adamlarından bir tanesi. Erol Güngör'ün belki en önemli özelliği, ilimle fikri buluşturan bir özellik taşıması. Genellikle bizde akademisyenler daha çok kitaplarda yazan şeyleri, özellikle de Batı dünyasında, Batılıların ilgili alanlarda yazdığı metinleri Türkçe'ye ya lafzi bir tercüme veya mana olarak tercüme ederek öğrencilere anlatmak konumundalar. Yapılan bilimsel çalışmaların da büyük bir kısmı bu çerçevede cereyan ediyor. En azından yakın geçmişimizde bunun çok çok örneklerini görüyoruz. Erol Güngör burada ayrılıyor.
Erol Güngör bir taraftan Batı düşüncesini hakikaten ilgili olduğu alanda çok iyi tanımış, ona nüfuz etmiş, aynı şekilde özellikle Osmanlı maarifini, Osmanlı kültürünü, bizim klasik kültürümüzü çok iyi hazmetmiş bir düşünür. Bu çerçevede bu iki taraflı donanımla birlikte kendi alanıyla meşgul oluyor, ona yöneliyor. Bu toplumun karşı karşıya kaldığı sorunlarla, meselelerle ilgilenmeye, onları keşfedip, açığa çıkarıp, onlara çözüm teklifleri geliştirmeye çalışıyor ki esas bilimsel faaliyet de bu. Bilimsel faaliyet sadece tutup kitaplarda yazan teknik malumatı öğrencilere aktarmak değil; aslında sorunlarla yüzleşmek ve sorunlara çözüm üretmek gayreti.
Erol Güngör'ün bu yönden mesela genellikle dikkate alınmayan çokca önemli bir kültür tanımı var. O, kültürü, kabaca bir milletin asırlar boyu kendi sorunlarını çözerken tecrübî olarak geliştirdiği sorun çözme yöntemlerinin bütünü olarak tanımlıyor. Böyle olduğu için de zaten kendisinin milli kültür ile ilgilenmesi sadece folklorik manada, bizim toplumsal hayatımızda neler var neler yok bunları tespit etme anlamında değil. Gayet tabi bunu da içinde taşımakla birlikte esas itibariyle bizim millet olarak sorunlarımızı nasıl tespit edip nasıl çözdüğümüzü bir bütün olarak tespit etmenin bir yolu olarak milli kültür ile ve kültür meseleleri ile uğraşıyor. Zaten hayatına baktığımızda da yazdığı eserlerde bunun çok çeşitli örneklerini görüyoruz.
Tabii Erol Güngör'ün iki yönünü burada yine de birbirinden ayırmakta fayda var. Birisi akademik yönü diyebileceğimiz kısım. Akademik yönünü daha çok doktora ve doçentlik tezlerinde görebiliriz ve aynı zamanda yaptığı tercümelerde. Yani tercümelerde ve doktora-doçentlik tezlerinde esas itibariyle onun akademik tarafını görürüz. Akademik alanda doktora tezi de doçentlik tezi de sosyal psikoloji alanı ile alakalı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Erol Güngör'ün doktora tezi de, doçentlik tezi de -dünyanın herhangi bir üniversitesi fark etmiyor- hangi üniversite olursa olsun o üniversitede doktora ve doçentlik tezi olarak iyi derece alacak şekilde hazırlanmış kaliteli çalışmalar. Yani alanının iyi çalışmaları, iyi doktora ve doçentlik tezleri arasında kabul edilebilir. Bu şunu gösteriyor: Aslında Erol Güngör Türkiye'de yaşamakla birlikte uluslararası standartların üstünde kabiliyetli, çok becerikli ve bilgili, iyi yetişmiş bir ilim adamı her şeyden önce.
Ama aynı zamanda kendisi o teknik anlamdaki bilim adamlığının ötesine geçiyor. Bu bilgi ve becerilerle Türk toplumunun kendi varoluşunu ve varoluş şartlarını keşfedip bunu keşfettikten sonra "acaba bu şartlarda bu milletin ne gibi meseleleri var, bu meseleler nasıl çözülebilir?" sorularının çözümüne yöneliyor. Ve eserlerinde, çalışmalarının büyük bir kısmında, en azından yazdığı makalelerin çok büyük bir kısmında bununla meşgul oluyor. Önemli olan nokta şurası tabi: Erol Güngör'ün bu yönelişi bir anlamda çok yeni değil. Diyelim Mümtaz Turhan'a baktığımız vakit, ya da geriye doğru gittiğimizde Ziya Gökalp'in, Mehmet İzzet'in, Namık Kemal'in, Ziya Paşa'nın eserlerinde benzer bir yöneliş var. Fakat Türkiye'de kendi meselelerimizi kendi kaynaklarımızla, daha da ileri gidersek modern şartların, özellikle Batı dünyasındaki gelişmelerin farkında olup onlardan da istifade ederek kendi imkanlarımızla meselelerimizi teşhis edip çözebiliriz düşüncesini bir ilke haline getirip bunun üzerinden çalışmaları yürüten ve bu konuda çok güzel örnekler koyan bir düşünür,. Özgünlüğü orada zaten.
Nihayetinde bütün bunları yapmış mı? Hayır. Erol Güngör yaşadığı dönemde buna başlamış ama işte bunun devamının gelmesi lazım. Eksikliğini hissettiğimiz şey Erol Güngör'ün takip ettiği yolu üstlenip benzer bir şekilde bu alanda, kendi kaynaklarımızla kendi meselelerimizi çözmeye, çözmeye yönelme cesaretini gösteren düşünürlere, araştırmacılara, ilim adamlarına ihtiyacımız var. Tabi bu çerçevede insanlığın tecrübesine de bigane kalmamak gerekiyor.
Erol Güngör'ün yetiştirdiği talebe var mı bu noktada, ya da varsa kimlerdir?
Erol Güngör'ün talebeleri dediğimizde gayet tabi bir çok kişi var, en azından benim tanıdığım birkaç tane isim var ama o isimleri telaffuz etmeyeyim. Ama ben Erol Güngör'ün birebir talebelerinden, doğrudan talebelerinden daha çok, çok geniş bir talebe grubunun olduğunu düşünüyorum. Yani doğrudan doğruya oturup onun derslerine devam edip, yanında çalışmalar yapmış olmanın ötesinde, onun eserlerini okuyarak, birtakım meselelere yaklaşmanın çok daha özgün, özel yollarını keşfetmiş bir çok insan var. Bunların sayısı gerçekten de çok çok fazla. O yönden ben Erol Güngör'ün öldükten sonra da tesiri devam eden vakıf insan türünden bir insan olduğunu düşünüyorum.
Güngör'ün akademik çalışmalarını, fikir geliştirmek noktasında yoğun bir şekilde kullandığını da söylediniz. Çok yoğun bir şekilde gazete ve dergilerle ilgilenmiş olması, açıkçası bana biraz şaşırtıcı ve imrenilesi bir şey olarak geldi. Bu noktada nasıl bir düşünce ile, nasıl bir iştiyak ile bu işi yapıyor, ya da nasıl bir yoğunlukla bu işi yapıyor? Aynı zamanda akademik kariyerine devam ederken bu işlerle de çok yoğun ilgileniyor.
Aslında Erol Güngör'ün günlük gazetelerde yazı yazması sanki onun "muhalled" dediğimiz, daha kapsamlı eserler yazmasını engellemiş gibi. O taraftan baktığımızda gündelik hadiselerle çok içli dışlı olmak zorunda olan gazete yazılarına yönelmek aslında kısa vadeli tesir açısından önemli gibi gözükse de uzun vadeli olarak kalıcı eserler vermenin önünde bir engel. Belki çok kıymetli o yazılar, o noktada bir şüphe yok fakat bana sorarsanız Erol Güngör keşke o gündelik hadiselerle ilgili görüşleri dile getirmek yerine, bunları daha sistematik ve verili şartları dikkate almakla birlikte daha üst bir dile aktararak, daha sonraki nesillerin de istifade edebileceği şekilde yazabilseydi ki bunun örnekleri var. Yani hem "Türk Kültürü ve Milliyetçilik", "Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik" ama aynı zamanda "Dünden Bugünden" kitabında derlenmiş olan çok çeşitli yazıları var.
Bütün bunların ötesinde "İslam'ın Bugünkü Meseleleri" ve "İslam Tasavvufunun Meseleleri" kitaplarına baktığımız vakit bunların herbiri genellikle yazıldığı dönem de, şimdi de hala konuşulması gereken, okunması ve tartışılması gereken önemli eserler. Şimdi bunu dikkate aldığımız vakit şunu söyleyebiliriz: Erol Güngör belki o gündelik hadiselere kendisini kaptırmayıp da bu türden eserlere daha fazla yönelseydi belki daha kalıcı, daha büyük çaplı, daha derinlikli eserler ortaya koyabilirdi ama netice itibariyle bunlar hayıflanılacak şeyler değil bence.

Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/16725/tesiri-devam-eden-bir-ilim-adami-erol-gungor.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.