• İstanbul 18 °C
  • Ankara 19 °C

Türkiye Türkçesinde Neler Oluyor?-3

Önder SAATÇİ

Eskiler sözlüğe “lugat” derlerdi. Hatta bunun bir de “lugatçe” şeklinde bir türevi vardı. O da “küçük sözlük” anlamına gelirdi. Küçüğü dilden tamamen düştü.

Lugat ise eskilerde kaldı. Onun da düşmesi yakındır. Fakat ilgi çekici olan “lugat”in aslında “dil” anlamına geliyor olması. Demek ki Atalar, dili kelimelerle algılamışlar. Dilin bütün kelimelerini bir araya getiren eserlere de “dil” anlamına gelen bu kelimeyi uygun görmüşler.  Yalnız “lugat”imiz, daha doğrusu dilimiz her geçen gün kelime sayısını arttırmış ve kelimelerin anlamlarında da türlü değişmeler olmuş. Anlayacağınız, lugatlerimiz eski lugatler değil.

Geçmişte “baht, talih” için kullanılan “şans” şimdilerde “imkân”ın yerini aldı. Son günlerde şöyle cümleleri hepimiz duyuyoruz: “Buraya gelme şansın var mı?” veya bir otomobil alışverişinde “Arabayı görme şansımız var mı?”… Bana kalırsa, bu anlam değişikliği TRT ekranlarında yıllarca seyrettiğimiz dublajlı filmlerin etkisiyle gelişti. O yıllarda şu cümleyi çok duyardık: “Ona bir şans ver”. Burada ilgi çekici olan dublajlı filmler ekranlarda iyice azaldıktan sonra “şans” kelimesindeki bu anlam değişmesinin ortaya çıkmış olması…

Böylesine anlam değiştiren bir kelimemiz de “muhabbet”. Artık “sohbet, konu, mevzu, mesele” hepsi “muhabbet”e kurban oldu. Bazen derslerimde “muhabbet”in, aslında “sevgi” anlamına geldiğini söylüyorum da gençler bunu garipsiyor. Çünkü onlar ne Sadettin Kaynak’ın “Muhabbet bağına girdim bu gece” bestesini ne de Şükrü Tunar’ın “Bir muhabbet kuşu da ben olurum…”şarkısını içlerine çeke çeke dinlediler. Belki de “muhabbet kuşu”nu, konuşuyor diye, “sohbet kuşu” gibi bir anlamla algılıyorlardır, kim bilir!..  

Anlamı değişen bir kelimemiz de “seviş-”. Daha doğrusu, bu fiilimiz artık anlamlarından birini yitiriyor. Üstelik, bu kelime anlam kötüleşmesine uğramış durumda. Temel anlamı “birbirini sevmek” olan bu kelime zamanla “cinsel ilişkide bulunma” anlamı da kazanmış. Ama nedense bu son anlam bugünkü Türkçede öne çıkmış durumda. Temel anlamsa gerilemekte ve dilden düşme noktasında. Eskiden insanlardan, “Sevişerek evlendik” gibi bir cümle duyabilirdiniz, hatta eski Türk filmlerinde “Çılgınlar gibi sevişiyorlar” gibi replikler de vardı. Bunlar hep “aşk” anlamındaydı. Peki ya şimdi…  

Kültürdeki değişmeler nasıl ki dili etkiliyorsa teknolojideki hızlı gelişmeler de dilde hemen kendini belli ediyor. Zaten, kültürümüz teknolojiden ibaret değil mi artık.

Son yıllarda otomobiller de bir şeyler giymeye başladı. İş yerinin veya verdiği hizmetin reklamını yapmak isteyen herkes arabasına yeni bir elbise giydiriyor artık. Bu işi yapan belli bir iş çevresi var. Bunlar her gün otomobillere bir şeyler giydiriyorlar. Kelimenin bu anlamını sözlükler henüz fark etmiş değil.  Teknolojinin günümüz Türkçesine bir armağanı da “mantolama”. Artık arabalarımız gibi binalarımız da, soğuktan korunmak için, manto giyiyor. Bu anlam gelişmesini TDK diğer sözlük yazarlarından önce yakalamış olmalı ki kelimeyi sözlüğüne almış. Şuradan belli ki TDK’nin 1988 baskısı sözlüğünde bu kelime yok. Zaten, o zamanlar “mantolama” da yoktu…

Aslında bu teknoloji çok marifetli, becerikli ve kıvrak bir arkadaş. Hem yeni yeni şeyleri hayatımıza katıyor hem de dilimizde buna bir yer açmaya itiyor bizi. Artık bir yerlere girerken elektronik turnikelerden kartlarımızı “okut”arak geçiyoruz. Okuduğunu da dıııt diye bir ses çıkararak belli ediyor “akıllı” cihazlar. Hem bu teknoloji ürünleri sayesinde “akıllı” da anlamına anlam katan kelimelerden. Bu gibi cihazların merkezindeki devrelere de “beyin” deniyor artık. Sözlüklerimizi şöyle bir karıştırdım, Dil Derneği “akıllı” için “yüklenen program doğrultusunda çalışan”  karşılığını vermiş. Diğerlerinde ise ne “akıllı”nın bu anlamı var ne de “okutmak” ve “beyin” kelimesine yüklenen diğer anlamlar…

 Sözlüğümüzü ve göğsümüzü kabartan daha başka kelimeler de var. “Atıştırmalık” bunlardan biri. “Çerez” anlamına gelen bu kelimeyi şimdilik yalnızca TDK sözlüğünde görebiliyoruz. “Çizmek” üzerine eklenen “kişiyle ilgiyi kesmek, bağı koparmak” anlamlarını da TDK sözlüğünden başka bir yerde göremiyoruz. Hafızamı yokladığımda bu kelimeye verilen yeni anlamların eskiden “gözden çıkarmak, defterden silmek” gibi deyimlerle dile getirildiğini hatırlıyorum. Ama filme negatifinden bakarsak bu durum, deyim varlığımızın erimeye yüz tuttuğunu gösteriyor; ama ne çare. İnsanlar en az çabayla konuşmaya meyilli yaratılmış. İsterseniz buna dil tembelliği de diyebilirsiniz. Yani bir taraftan “çizmek” anlam genişlemesiyle sözlükte daha fazla yer kaplamaya başlarken iki deyim tarih sayfalarına doğru sürükleniyor.  Dilin bize oynadığı bir oyun mu bu acaba…

Bilenler bilir. Türkçenin çekim ekleriyle yeni kelimeler türetilmez. Ancak bunun istisnaları da yok değildir dilde: gündelik, farkındalık, yerindelik ilk aklıma gelenler. Üstelik bunlarda çekim ekleri yapım eklerinden önce gelerek Türkçenin bir başka kuralı daha çiğnenmiş oluyor. Ama adı üstünde, istisna. Şimdi bu gibi kelimelere bir yenisi daha eklendi: “tadında”. “Benzer” anlamı veriyor. Roman tadında, film tadında, şu tadında bu tadında… Neye benziyorsa onun tadında…  

Yabancı kelime tutkunluğumuz da artık şekil değiştirmiş. Her hâlde iktibas edilecek yeni yabancı kelime bulamayınca artık eskilerin üzerine yeni yeni anlamlar ekleyip yabancı malı kullanma zevkimizi bu şekilde tatmin ediyoruz. Buna örnek ver derseniz alın size “rafine”. Bu kelimenin de farkına TDK sözlüğü herkesten önce varıp hemen “hassas, duygulu, nazik, ince, seçkin” anlamlarıyla kaydetmiş. TDK yöneticileri bravoyu hak ediyor.   

Bir de gazeteci ağzı oluştu memlekette. Daha önceki yazımızda da bahsetmiştik şu bizim entel dantel gazetecilerden. Onların ne marifetli adamlar oldukları dilimize soktukları kelimelerden belli. “Ertelemek, tehir etmek” varken tuttular bir de “ötelemek” icat ettiler. Neyse, fazla kelime göz çıkarmaz. Sözlüğü kabartır o kadar. Gazetecilerin bir marifeti de toplumda bazı kesimlere “ayrımcılık yapmak, birilerini dışlamak” için “ötekileştirme”yi dilimize iyice pelesenk etmeleri. Sözlükçüler bu  kelimeleri yine gazeteci ağzıyla söylersek henüz “gör”müş değiller. Diyeceksiniz ki göz önünde olanı gözü olan herkes görmez mi? Gazetecilik mesleğinde öyle olmuyor işte. Şimdilerde bir haberi bazı gazeteler görüyor bazıları görmüyor. Bu biraz da size neyi göstermek isteyip istemediklerine bağlı. Bu arkadaşların bir de “olumlu gösterme, olumlu karşılama” anlamlarına gelen “olumlama” diye bir kelimeleri var ki daha kelimeyi yaparken orasını burasını mıncıklamışlar. Ne de olsa “olumlulama” zor söylenir, diyerek daha kelime doğar doğmaz bir hecesini yutmuşlar. Sözlükleri karıştırınca baktım ki bu kelime sözlükte var. Ancak bir mantık terimi olarak açıklanmış. Demek ki bizim gazeteciler çok mantıklı arkadaşlar.

Türkiye Türkçesi bir deniz gibi çalkalanıp duruyor. Bakalım bu dalgalı denizde daha hangi kelimeler kıyıya vurur. Bekleyip göreceğiz.      

                                                                                                                           Kardeşlik, 363 / 18-19

Bu yazı toplam 451 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim