• İstanbul 16 °C
  • Ankara 17 °C

Uluslararası Türkçem Dergisi 2020 Yılın Ödülü Kendi Tezgahında Şiirini Dokuyan Şair Nusret Dişo Ülkü’ye Verildi

Uluslararası Türkçem Dergisi  2020 Yılın Ödülü Kendi Tezgahında Şiirini Dokuyan Şair Nusret Dişo Ülkü’ye Verildi
22.Uluslararası Türkçem Dergisi (2020) Yılın Ödülü 17 Ekim 2020 Cumartesi tarihinde Üsküp’teki evinde ünlü şair, yazar, çevirmen, yayıncı Nusret Dişo Ülkü’ye verildi.

Türkçem Dergisi sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Zeynel Beksaç; gazeteci şair Aziz Serbest; gazeteci Enver Ahmet; Türkolog, şair, yazar, gazeteci Dr.Taner Güçlütürk, Üsküp’te yaşayıp yaratan ünlü şair, yazar, çevirmen, yayıncı Nusret Dişo Ülkü’yü evinde ziyaret ederek 22. Uluslararası Türkçem Dergisi Yılın Ödülü’nü verdiler.

 

239. sayıya ulaşan Türkçem dergisinin 22 yıldır Balkanlar, Türkiye ve Türk Dünyası coğrafyasında çocuk edebiyatına katkısı geçenlere yılın ödülünü vermekte.

Türkçe’nin Rumeli yakasında bir ödülü daha bura topraklarda Türkçenin yaşamasına büyük katkılar sunan sunan ve hala 83 yaşında olmasına rağmen, Türkçeye olan aşkını günün her anında ürettiği eserlerle dile getirmekten yorgun düşmeyen, bilakis onur ve gurur duyan bu delikanlıya ödül vermekten büyük bir şeref duyduğunu ve “Büyük Şair, Klasiğim, Ustam” diye hitap eden Türkçem Dergisi sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Zeynel Beksaç,ödülü verirken “Daha nice sağlıklı, şiirli, Türkçenin bu topraklarda sonsuza dek bir bayrak gibi dalgalanması uğruna çalışmalarında başarılarının daim olmasını dilerim,” şeklinde ifadeler kullkandı.

Ünlü şair bu sürpriz karşısında minnettarlığını dile getirerek, Türkçe adına, şiir adına bundan böyle de elinden geldiğince çalışmalarıyla halkının, insanlığın güzelliği için emek vermeye devam edeceğini söyledi.

 

Biz de kendisine bundan böyle de sağlıklı, mutlu, huzur ve elbetteki şiir dolu daha nice yıllar diliyoruz. Bir ömre nice güzellikler sığdıran bu büyüğümüz her zaman kıvancımız, övüncümüz oldu. KENDİ KALEMİMDEN ÖZGEÇMİŞİM konulu bir yazısında kendine özgü bir şekilde kendisini anlatmıştı. Şimdi o yazısını olduğu gibi aktarıyor, KÜTÜK adlı şiiriyle de sizleri başbaşa bırakıyoruz.

 

KENDİ KALEMİMDEN ÖZGEÇMİŞİM

 

Türklüğün ve Türkçenin hakim olduğu Kosova’nın Prizren kentinde doğdum. Yılın 1937’sinde, 3.ayında, 24. Gününde ilk soluğu aldım. Ancak 1951-52 okuma yılında gecikmeyle de olsa, anadilim Türkçe okuluma kavuştuktan sonra evde konuşur gibi sürekli olarak 5. Sınıfta okumaya başladım. Oysa ki kültürümüzün özeği Üsküp’te 1945’te hemen Kurtuluştan sonra Türkçe okutuluyordu.

O zaman kıt okul kitapları yanında elime geçen her tür Türkçe kitabı okumakla adeta kendi kendimle yarış yaptım. Böylece ben beni geçtim. Öte yandan okuma yetisi var olan, okuduğunu yutar gibi okuyan sınıf arkadaşımın öğüdü üzerine hariç bir yazarın Atatürk’le ilgili “Bozkurt” (1952) başlıklı Sırpça kitabı döne döne okumakla bitiremedim. Su gibi okudum.

 

Çevrenim iyice açıldı. Açılınca şiir kapısını çaldım. Horozum ötmeye başladı. Kapılar hemen açılıverdi. Şiir yazmaya değil, üretmeye başlar oldum. İlk ürününü verdi en sonunda. Hayalim olan Üsküp’ün “Sevinç” (1953) çocuk dergisinde ilk şiirim İlkbahar yayımlandı. Demek ki edebiyata baharla giriyordum. Etkin geçen tam on yıl sonra çocuk dergilerin ve tüm Türkçe kitapların başında bulunan, edebiyatımızın dümenini elinde tutan saygın usta yazarımız Necati Zekeriya’nın özgirişimiyle haberim olmadan “Çocuklarla Ağaçlar” ilk şiir kitabım dünya yüzünü gördü. Ben de gördüm. Nedense sevinmesini bilemedim. Hala da bilemiyorum.

 

Hayret doğrusu. Bir bakıma sessizce edebiyatımıza kapı aralıklarından giriyordum. Hem de ben ayrımında olmadan. Sonra da kitaplarıma karşı ilgisizliğin oluşu, belki de saygılı büyüğüm Necati Zekeriya’nın kitaplarıma aşırı derecede sahip çıkmasından olsa gerekir. Doğduğum kentte sekiz yıllık okulumu ve liseyi Türkçe bitirdim. Türkçe beni bitirmedi, yükseltip yüceltti. Bunun yanısıra edebiyatımın bir gereği ve çocuk sevgimin bir ereği olan öğretmenlik kutsal görevim oldu. Böylelikle iki yıldan çok kentimin bitişiğindeki biricik en büyük Türk köyü Mamuşa’da, Priştine ve Prizren’de öğretmenlik yaptım. Priştine’de okul adına Türkiye’den gelen zamanın en ünlü dergileri Türk Dili ve Varlık ile tanıştım. Yaşamımda dönüm noktasını oluşturdu bu dergiler.

 

Giderek 1960’larda düzenli bir biçimde gelmeye başlayan ve 1970’lere kadar devam eden bu dergiler bağlamında kurucuları Agah Sırrı Levend ve Yaşar Nabi Nayır’la mektuplaşarak genç ve görgüsüz biri olmama karşın onların ilgisini çekmeyi ve ulusal duygusallığını kazanmayı başardım. Zaman zaman Ankara ve İstanbul’dan en çok Atatürk’le ilgili kitaplar, Cumhuriyet ve ulusal konulu yapıtlar, aldım. Tantanasız bir kitaplık oluşturdum. Böylece bu dergi ve kitapların çok tahlihli tutsağı oldum. Bundan cesaretlenerek adi koşullarda bir satır olsun yazmadan kurşun kalemiyle ilkin kendi kısa şiirlerimi gönderdim. Sabırsızlıklar gelmesini beklediğim dergilerde yayınlanmış şiirlerimi görünce gözlerime inanamadım. Dünya benim oldu sandım. Siz de benim yerimde olsaydınızaynısını yapardınız. Belki de sevinçten aklınızı kaçırırdınız. Bakın ben kaçırmadım. Bu oldukça verimli işbirliğimi en azından 10 yıl sürdürdüm. Haklı olarak Necati Zekeriya sahneye girince ben vazgeçtim.

 

Burada benim ve edebiyatımız için ne kaldı sorusuna yanıtım açıktır. Kitapları kapsayacak kadar Türk Dili’nde, Varlık’ta, Varlık Yayınları ve Cep Dergisi’nde yayımlanmış olan her tür yazılarım dışında özgün şiir ve çeviri şiirlerim, eski Yugoslavya ve Balkanlar yazarlarından çok sayıda çeviri öykülerim kaldı. Bunu tembel edebiyat tarihçilerimize bırakıyorum. İşin ilginç tarafı şudur ki, Türkiye’deki yazılarımda Kosovalıyım ya da Makedonyalıyım diye yazmadılar. Beni bir Anadolu çocuğu olarak kabullendiler, öyle bildiler, öyle bildirdiler. Hala da öyle biliyorlardır. Doğru, nitekim bizim soykütüğümüz Afyon’a bağlı Sandıklı’dandır.

Kültürümüze sıkı sıkıya bağlı Prizren, Priştine ve Üsküp gibi kentlerimizde mekik dokurcasına çalışmalarımı yürüttüm. “Sevinç” dergisinin 1960 yılında açmış olduğu en büyük şiir yarışmasına Atatürk’ün manevi kızının “Ülkü” rumuz adıyla katıldım. Birincilik kazandığım duyuruda: Nusret Dişo-Ülkü diye yazdı. O gün bugündür yazdığı gibi kaldı. Görüldüğü gibi artık büsbütün Türklüğün kültür özü özeği olan Üsküp’e yüzümü dönmüştüm. Yahya Kemal Beyatlı’nın Üsküb’üne. Orada bunun devamı olan bir Necati Zekeriya vardı. Balzak’ın ‘Goriot Baba’ yapıtında Pasternak bir top güllesi gibi nasıl Paris’in ortasına düşmüşse, ben de öylesine Üsküp ortamına düştüm. 1964 yılının 1 Kasım’ında Necati Zekeriya’nın çağrı ve himayesinde Çocuk Dergileri Kurumu “Detska Radost” yayınevinde çalışmaya başladım. Tüm yayınlarda birlik ve birlikteliğim hemen dile geldi. Çocuk edebiyatımızın doruğunu yaşadık ve yaşattık. Edebi sınırlarımızı yalnız anaülke Türkiye’yle değil, Balkanlara ve Dünyaya açıldık.

 

Bunlu geçen edebi bir yaşam artık Üsküp’te süzgeçten geçiyordu. Gevşeyen ipler elimdeydi denebilir. Başından beri şiirde karar kılmıştım. Gerçi çocuk şiiriyle şiire başlamıştım ama yetişkinler konumlu şiirimi de atbaşı götürüyordum. Bunu, sunacağım şiir ve kitaplarım dünyası kesitinden en iyi anlayabileceksiniz. Ödül aldığım şiirden hareket ederek ikinci çocuk şiir kitabım “Çocukların Elleri” 1965 yıllarında yayımlanırken, eynı yıl içinde büyüklere ilişkin “Diyeceklerim”(1965) kitabım kimi sorumlu kişilerce tepki ile karşılanmasına karşılık kısa sürede tükendi ve her nedense bir daha basılmadı. Bunun bir fiyasko olmadığını sonra anladım. Düşkırıklığına uğramadım demek istiyorum. Bu kapsamda şiire daha ciddiyetle yöneldim. Demek oluyor ki, bir yılda iki dünyayı ele alan şiirim ağırlık kazanıyordu. “Çocukların Elleri” kitabım (lektür), yardımcı edebiyat dersi kitabı olarak programa alınmıştı. Ayrıca Kosova türk çocukları için Belgrad’ın Ders Kitapları ve Araçları Kurumu, yardımcı ders kitabı olarak 1998 yılında yayımladı. Böylece Birlik Yayınları’nca ve Sevinç Dizisi’nde çıkan “Dereden Tepeden” (Üsküp, 1981) ve gene Birlik Yayınları’nca Tomurcuk Dizisi’nde yayımlanan “Tü-tüü-tüüü” çocuk kitaplarım sonlanırken, yetişkinlere ilişkin olup Birlik Yayınları’nca Sesler Dizisi’nde çıkan “Üçgen” (Üsküp, 1972), Sesler Dizisi “Ozanlar Güncesi” (Üsküp, 1974), Tan Yayınları Çevren Dizisi “Tito Koçaklaması” (Priştine, 1977), Anadolu Sanat Yayınları “Deniz ve Ben” (İstanbul, 1983), Birlik Yayınları ve Dizisi “Çocuklar ve Büyük Çocuklar” (Üsküp, 1984) yıllarında kitaplarım boy veriyordu. “Kabıma Sığmıyorum” Birlik Yayınları Sesler Dizisi (Üsküp, 1992), “Çocukların Elleri” Kitap Araştırma Kurumu(Belgrad, 1998).

 

Sonunda, Varlık Yayınları’nca yeni baskısı yapılan Mustafa İsen’in benimle ilgili “Balkanlarda Türk Çocuk Şiiri” kitabında söylediği son tümcesini vermekle yetineceğim. “Nusret Dişo Ülkü, Necati Zekeriya ve İlhami Emin ile birlikte bunların en önde gelenlerin arasındadır...”

 

Nusret Dişo Ülkü

 

Kütük

 

Bu Türkçe anamın Türkçesi

Anamın anasının,

Gidenlerimizin kalan kalanlarımızın giden sesi.

Dünyaya gelecek olanlarımızın gelen sesi.

Bu Türkçe benim Türkçem,

Köylümün, kentlimin.

Bu lehçe benim lehçem.

Bu yer babamın yeri,

Babanım, babasının,

Gidenlerimizin soğuk kalanlarımızın sıcak teri.

Dünyaya gelecek olanlarımızın sıcak teri.

Bu yer benim yerim,

Köylümün, kentlimin.

Bu ter benim terim.

Bu mezar dedemin mezarı,

Dedemin, dedesinin.

Gidenlerimizin kapanık kalanlarımızın açık mezarı.

Dünyaya gelecek olanlarımızın açık mezarı.

Bu mezar benim mezarım,

Köylümün, kentlimin.

Bu ölü benim ölüm.

Bu kütük anamın kütüğü

Babamın, dedemin.

Gidenlerimizin küçük kalanlarımızın büyük

O kentin Emin Paşa Camii'nde çocukluğum kaldı.

Acı tatlı anılarla geçen çocukluğum.

O kentin hep mavi göğünü anımsarım,

Mavi göğünde öbek öbek beyaz bulutları,

Beyaz mavi arasında uçan kuşları.

O kent benim kentim.

inim inim ağlayanların, gür gür gülenlerin.

O bir kent ki savaşı savaş bilir, barışı barış,

Alınyazısı kalesinde, Kız Kulesi'nde okunur.

O kent ozanların kentidir,

Henüz yazılmamış ya da yazılacak şiirlerin.

Ü kentin kendi tarihi var,

Tarihe yazılmış, tarihe yazılacak

Hem de tarihe karışmış tarihi.

O kentte doğdum,

O kent benim kentim, ozanların kentidir.

O kentin kendi Türkçesi, ana Hatçesi var.

O Hatçe benim anam,

O Türkçe benim Türkçem.

Nusret Dişo Ülkü

Bu haber toplam 515 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim