• İstanbul 17 °C
  • Ankara 20 °C

Umrandan Uygarlığa diyorlar ki….

Umrandan Uygarlığa diyorlar ki….

İşte Hamid...

İşte Sezai Bey...

İşte Halid Ziya...

Ve Cenab...

Hüseyin Cahid...

Rıza Tevfik...

Mehmed Emin...

Halide Edib...

İşte Hamdullah Subhi...

Ve Ziya Gökalp...

Şu Köprülü...

Ömer Seyfeddin...

Refik Halid...

Fazıl Ahmed...

İşte Ali Kemal...

Ve Süleyman Nazif...

Ahmed Haşim...

Onlarda kendimi seyretmiştim. İhtiyar bir medeniyetin dramıydı bu! Kendini inkâr eden bir medeniyetin dramı… Doğu ile Batı, Haç ile Hilal, muhteşem bir Mazi ile karanlık bir İstikbal boğaz boğaza idiler. Ama kavga henüz sona ermemişti. Son söz söylenmemişti!

Tayflar geçidindeyiz. Önce Hamid’i görüyoruz. Ne “pür mest-i gazab”, ne elinde bir cam. Sisler arkasında gülümseyen bir Zeus da değil. Hiçbir büyük sır ifşa etmiyor. Söyledikleri bildiklerimiz. İsmail Habib’den bir sayfa okur gibiyiz.

Sonra Musset’nin gecelerinden fırlamışa benzeyen solgun bir çehre. Kılavuzum: Nigâr Hanım, diyor. Nigâr Hanım bir hayalin hayali. Saygı ile selamlayıp uzaklaşıyoruz.

Sonra insanlardan çok kuşlarla meşgul, sevimli bir ihtiyarla karşılaşıyoruz. Asyalı mı, Avrupalı mı belli değil. Ziyaretimizden sıkılmış gibi. Kılavuzum fısıldıyor: Sezai Bey. “Şiir de şafak gibi, bülbülün sesi gibi, bahar gibi, kadın gibi her zaman taze, her zaman güzeldir. Edebiyat tam bir hürriyet içinde gelişmeli.” Sergüzeşt yazarının söylediklerinden kulaklarımda kalan bu cümleler.

Bu haber toplam 172 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim