Sanırım 1958 yılındaydı. Evvelce arz etmiş olduğu gibi üstad Necip Fâzıl Bey’le gün olmazdı; görüşmeyelim. Kendisinden bir matlubu olmadıkça hiç kimseye iltifat ve takdir ifâde eden bir tavır almayan Üstâd, her nedense bana karşı bu hususta pek cömertti. Topluluk içinde fırsat düştükçe metheder, bir yere giderken de beraber götürür, hatta canı konuşmak istemediği zaman emreder bir üslupla işi bana havale ederdi:
-Sen konuş Kadir!.. derdi. Birkaç dargınlığımız esnasında biraz da belki beni yumuşatmak için aşırı iltifatlar ihtiva eden mektuplar (1) göndererek bu tavrını yazıya dökmekten bile içtinab etmemiştir.
Birgün:
-Mâhir İz, diye birini tanıyor musun? diye sordu.
-Evet, dedim. Ve ilâve ettim:
-Neden soruyorsunuz?
Dedi ki; “Bana bu adamdan çok sitâyişkâr bir şekilde bahsettiler... Şuurlu, kültürlü bir insanmış. Biraz da eskilerden galiba!.. Bana gelip giden talebeleri var. O’na da benden bahsetmişler. Çok tanışmak istemiş. Vefa’daki İmam Hatip Mektebi’nde müdürlük yapıyormuş. İstersen haydi beraber gidip şu adamla bir tanışalım!’’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.