Gerçekten de yaşama dair bir tarz/bakış açısı kazanabilme, fikir ve düşünce hayatını takip edebilme ve geçmişle bağlantı kurma hususunda dergiler son derece ehemmiyetli bir rol üstlenirler. İlgi alanınız ne olursa olsun size hitap eden bir dergi mutlaka vardır.
Günümüzde dergiler de değişimden nasibini ziyadesiyle aldı/alacak. Eski zamanlarda dergilerin toplum üzerinde etkisi daha fazlaydı. Büyük Doğu’sundan Yön’e, Mavera’dan Yeni Dergi’ye pek çok dergi gündem belirleme yanında yeni kalemlere imkân sağlarlardı. Hususen edebiyat dergileri bir mektep, bir dava, bir dert namına yayınlanırdı.
Dergiler ilkeli yayın yapmaya özen gösterirler, bu uğurda ödün vermemeye çalışırlardı. Dil hassasiyeti demirbaş prensiplerin başında gelirdi. Nurullah Ataç’ın yazılarını örnek olarak gösterebileceğimiz uydurma kelimelerin çok olduğu yapay bir dilin hakim olurdu anlayış yanında kadim değerlerimize ve kelimelerimize bağlı bir oluşum vardı. Birçok dergiyi yazarlarını bilmeseniz dahi kelime kadrosundan tanırdınız.
Dil konusuna geldik, buradan devam edelim. Bugün nasıl bir manzaradayız diye soracak olursanız evet sol kesimde sürüyor dil bağlılığı ve hassasiyeti, hem de ödün vermeden; belli kelime ve kavramları dergilerinde kullanmamaya, gerçek ve has Türkçe kelimeler yerine dil inkılabının bu topraklara mirası uydurma bir Türkçeyi tercih etmeye devam ediyorlar.
Sağ/muhafazakâr camiada ise işler karışmış durumda. Artık ‘yapıt, yazın, us, tin, eşsüremsel, olgusal vd.’ gibi zihniyetin numunesi kelimeleri çekinmeden kullanılıyor muhafazakâr dergilerde. Bir sol dergide ‘eser, akıl, hafıza, tahayyül, Allah, hakikat vb.’ gibi kelimeleri kolay kolay göremezsiniz, pek çok nitelikli sağ/dindar/muhafazakâr/ milli yazarı da. Ama muhafazakâr camianın pek çok yayınında seküler/sol muhitin izlerine/etkisine/bahsine/övgüsüne/yaranma çabasına denk gelirsiniz. Söylediklerim yanlış anlaşılmasın, keşke edebiyatta ideolojik kamplaşmalar olmasaydı, keşke ideolojiye göre ayrı telden çalan kelimelerimiz/imlâmız değil de ortak bir dil birliğimiz olsaydı ama bu çağda ve bu ortamda uzak bir hayali terennüm ediyoruz.
Kelimelerine, diline sahip çıkmayan, önem vermeyen, doğrusu ve daha güzeli dururken yeni türetilmiş/uydurulmuş ruhsuz, ahenksiz ve dahi uyumsuz kelimeleri ve ekleri tercih eden bir derginin ve kadrosunun ilkeli olduğunu savunabilir, bir davası olduğundan, mektep hüviyeti taşıdığından bahsedebilir miyiz?
Hal böyle olunca yani fikirle icraat uyuşmayınca samimiyet/inanç/tesir yara alıyor. Sağ ve sol yayınların ilgi/sahiplenme/satış farkının nedenlerinden en önemlisi bu kafa karışıklığı, ilkesiz davranma, dil hassasiyetinin olmamasıdır, ‘Siyasî iktidar bizde ama kültürel iktidar onlarda’ sitayişlerinin cevabı da budur.
&&&
Derdi olmayan bir yazarın kaleminden çıkan metni has okuyucu anında anlar; hangi yazının taklit/yaranma/ilkesizlik numunesi olduğunu, hangi metnin köklere ve aslî kodlara bağlı kaldığını da.
Yazımdaki özü kaçırıp biz ve onlar, sağ ve sol gibi nitelendirmelere takılma lütfen sevgili okur. Ben hangi kesimleri ifade ettiğimi daha açık gösterebilmek için kullanıyorum bu kavramları, yanlış olsa da.
Kamplaşmalar ve ilkesizlik, içinde pek çok ayrıntı ve misaller barındıran önemli bir konu. Sol kesim dergilerinin neden daha çok sattığı, kitlelerinin onlara neden daha çok sahip çıktığının cevapları derinlere yani Deniz Gezmiş’lere, Mahir Çayanlara vd. inmeyi de gerektirir: Gençlik heyecanı içinde ülkenin yönetiminin kolayca ele geçirilebileceğine banka soyma/adam öldürme/fidye alma/adam kaçırma/üniversite basma gibi senaryolarla inandırılan bir hiç uğruna hayatlarını mahveden (26-28 yaşlarında ölmüş ya da öldürülmüş/idam edilmiş gençler)sahte kahramanların günümüz gençliğinin idolleri(!)ne dönüştü(türül)ğünü, bugün saygın ve uysal kimselermiş gibi ortalıkta arz-ı endam eden Berktay, Kürkçü, Belge gibilerinin geçmişlerini iyi bilmeyi de…
Devam edeceğiz.
Hayırla kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.