• İstanbul 20 °C
  • Ankara 26 °C

Ankara Şubesi Tarafından Şairler Meclisi Toplandı

Ankara Şubesi Tarafından Şairler Meclisi Toplandı
Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şubesi tarafından her ay düzenlenen Şairler Meclisi programı 18.11.2017 ta-rihinde Türkiye Yazarlar Birliği Mehmet Akif Diva-nı’nda saat:13:30’da başladı.

Faruk Uysal’ın yönettiği program iki oturumda gerçekleştirildi. İbrahim Eryiğit, Ali K. Metin, Mehmet Aycı ve Hasan Boztaş olmak üzere, toplam dört şairin misafir edildiği programda, “Şiir ve Merhamet” kavramı ele alındı.

Faruk Uysal’ın şairlerin hayatını ve eserlerini anlatan açılış konuşmasıyla program başladı. Birinci oturumda, Faruk Uysal şair ve şiir hakkındaki görüşlerini sunduktan sonra, konuşmacı şairler, merhamet temasını ele alan şiirlerini okudular. Ardından ikinci oturuma geçildi ve şairler merhamet kelimesi ve merhametin şiire yansıması hakkındaki görüşlerini dile getirdiler.

Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şube Başkanı şair İbrahim Eryiğit, okuduğu “Telaferden Haber Var” adlı şiiri üzerinden merhamet kelimesine yüklediği anlamı, şiirinin hazin hikâyesini dile getirdi. Tematik şiire karşı olduğunu söyleyen Eryiğit, merhameti klasik felsefe çerçevesinde dile getirerek özetle şunları söyledi: “Rahman ve Rahim esmaları ile merhamet kelimesinin kökü rahema fiilidir. Türkçe karşılığı acımak ve şefkat etmek demektir. Merhamet duyularak yapılan iyilik, bir karşılık beklenerek yapılırsa bir alış verişten öte gitmez. Toplumda ‘merhametten maraz doğar’ diye bir deyim vardır, bu yanlış bir algıya yol açıyor çünkü biz iyiliğin karşılığını iyiliği yaptığımız yerden bekliyoruz. İyilik iyi insan olma duygusuyla yapılmalı. Merhameti doğru anlayıp insanın gerçekten ihtiyacı olduğunda iyilik yapmalıyız. Kişiye istemediği bir iyiliği yapmak aslında ona kötülük yapmaktır. Şair merhametli insandır, insanın yüreği merhametle rafine olur. Şiirlerde merhamet sözcüğü kelime olarak geçmese de arka fonda merhamet hep vardır aslında. Rahman ve Rahim esmaları, şairin kalbinde yankısını bulursa şairdeki merhamet olgusunun şiirlerine ilmek ilmek işlenmesi kaçınılmazdır.

‘Barbar Şiir’ adıyla kendi poetikasını oluşturan Ali K. Metin’de tematik şiire karşı olduğunu söyleyerek konuşmasına başladı ve özetle şunları söyledi: “Merhamet yani acıma duygumuzun şiddeti ruhun ve şuurun tekâmülüyle simetriktir. Sözkonusu tekâmül insan doğasıyla iradeye dayalı bir çatışma içinde gerçekleşme gösterir. Bu çatışmanın ontolojik  öznesi olma ehliyetine sahip şuur ve irade sahibi insan, çatışmayı iyilikle kötülüğün mücadelesi haline getirdiği nispette kuvveden fiile doğru bir sıçramayı sağlamış olur. Bunun için   mesele öncelikle acıyı ve acının kaynağını doğru tespit etmek, kötülük ve haksızlığın kökenine nüfuz etmekte yatmaktadır. Merhamet duygusu merhamet devletine ve nizamına yönelik güçlü bir  tutku ve şuurla tahkim edilmedikçe  insan olma mücadelemiz hem doğamıza hem de realiteye yenik düşecektir. 
Bunun için, ‘gerçekçi ol, imkânsızı iste’ diyebilen bir tavır, düşünce ve şiirin öznesi olma yolunda hakiki bir atılım gerekir.”

Mehmet Aycı, sözlerine tematik şiire karşı olduğunu söyleyerek başladı. “Bu meclisin konusu merhamet değil, acı olsaydı daha iyi olurdu, benim de oynamaya pek niyetim yoktu ama kıramadım. Acı merhametten daha büyüktür. Merhamet ve ahlak acının içindedir. Türk şiirini bir bütün olarak ele almalıyız. Alp Er Tunga şiiri de bir merhamet şiiridir. Annem okuma yazma bilmezdi, ama o acısını ve başkalarının acısını terennüm ederdi. Acı bizim insan oluşumuzla ilgilidir. Allah bize eşyaya isim vermeyi öğretiyor, yasak meyveyi yiyor ve dünyaya bırakılıyoruz. Şairi şiir söylemeye iten etkenleri ayıkladığımızda asıl bu ayrılık ve asıl yerimize özlemi dile getirmektir şiir. Merhamet acıdan doğar. ‘Ağlar Yakup Yusufum Diye’ ilahisini dinlediğimde beni bir ağlamak basar:

‘Kenan'ın kurtları toplanıp geldi/Biz yemedik diye içtiler andı/ Yakub'un feryadı arşa dayandı/Ağlar Yakup ağlar Yusufum deyu’. Dinlerken kafamızda canlanan resim kurtların da acısı ve acıyı dile getirmeleridir.”

Hasan Boztaş, merhamet ve adalet ilişkisi hakkındaki soruyu cevaplandırarak konuşmasına başladı ve özetle şunları dile getirdi: “Benim anlayabildiğim şiir, dünyaya bir tavırdır. Bu tavır, duyarlı, çağının önünde ama çağının sesi olan, hem biçimsel olarak mükemmeli arayan hem içerik olarak gerektiğinde sert bir mizaca sahip olarak haksızlıklara karşı durabilecek, gerektiğinde en latif bir şekilde hal tercümeleri yapan metindir, burada sanatçının kendi özgün sesini aramak gerekir. Şiir merhamet etmez, merhamete işaret eder.  Şiir merhamet etmez, şiir metin olarak mükemmel olanı arzular, şiir yanlış bulduğunu tokatlayacak kadar güçlüdür, güçlü kurulmalıdır. Ama şair, bir insan olarak merhamet eder.  Şiir merhamete işaret ederse dünya değişir.  Gazali’nin söylediği merhamet işte budur. Fiile dökülmüş merhamettir. Şiir, merhametin fiile dökülmüş hali olabilir. Ona bağlı olan adalet duygusunun da öyle.”

Son olarak, oturumu yöneten Faruk Uysal merhamet hakkındaki görüşlerini şöyle dile getirdi: “Merhamet, ahlakın temel kurucu öğesidir. Bu güdü sayesinde sevgi ve adalet gibi değerler korunabilir. Merhamet günümüzde yanlış anlaşılıyor. Çarmıhta bir İsa var ve ona merhamet duyuluyor, ancak ona merhamet duymak zulüm getiriyor. Başkasının acısını tatmak, onu hissetmek soylu bir davranıştır. Nietzsche’nin merhamet anlayışına pozitif bir bakış açım var. Nietzsche, merhamet yerine dostluğu kullanır. ‘Dostlukta taraflar birbirine müsavidir. Yoksa merhamet köle ve efendi ilişkisine dönüşür.’ der. Merhamet etme, merhamet edilen tarafından hissedilmeyecek bir biçimde yapılmalıdır.”. Uysal, Necip Fazıl’ın Reis Bey adlı eserinden bir bölüm okuyarak oturumu sonlandırdı.

Program sonunda şairler, dinleyicilerin sorularını cevaplandırdılar.

Oturum başkanı programa katkı yapmak için salonda bulunan Prof. Dr. Alaattin Karaca’yı sahneye davet etti. Karaca başlı başına bir sunum niteliğindeki konuşmasında şöyle konuştu: “Merhamet, sanatın aslî ve asil duygularından biridir. O bakımdan şiir ve merhamet ilişkisi önemli. Ben, arkadaşlar konuşurken, şu soruları sordum kendi kendime: Kimden merhamet dilenir insan? Ve kime merhamet edilir? Evvelâ şunu söylemek lâzım: Mutlak ve sonsuz merhamet sahibi Allah’tır; çünkü Rahîm’dir!.. İnsan olmamız hasebiyle, fıtratımızda O’ndan bize yansıyan bir “merhamet” vardır! O hâlde Hâlık rahîmdir, ondan gelen mahlûk da o denli olmasa da elbette, o da merhamet duygusuna sahiptir. Başta şunu belirtmek isterim: Ancak ve sonunda Allah’tan merhamet dilenir!.. Peki kime merhamet edilir? Mazlumlara merhamet edilir!.. Elbette zalimlere merhamet edilmez.

Şair ve merhamet duygusuna gelince… İnsanda merhamet duygusu elbette derece derecedir; ama her halde insanların en merhametlileri şairlerdir, öyle olmak zorundadırlar. Çünkü şiir, vicdanî bir etkinliktir, merhamet de vicdandan yükselen bir “ses”tir. Galiba Necip Fazıl’ın; “Göz yaşı olmasaydı ne olurdu?” diye bir mısraı var!. Gerçekten göz yaşı olmasaydı, insan olmazdı, şiir olmazdı.  Şiir, bu bakımdan mazlumların sesidir, çığlığıdır. Ama merhamet, bana kalırsa aynı zamanda gazapla anlam bulur… Mazlumun çığlığı (merhamet), şiirde aynı zamanda bir isyana (gazap) dönüşür. O hâlde, şiir merhamettir ve merhamet olduğu için isyandır da!.. Çünkü merhamet insanı isyana götürür…

Modern dünyada önemli bir sorun var: Merhamet bir iktidar aracına dönüştüğü zaman, demin Faruk Uysal Bey’in dediği üzere bir efendi-köle ilişkisi oluşturur… Merhamet, mazlum üzerinde bir hâkimiyet kurmaya dönüştüğünde, mazlumluğu istismara yöneldiğinde –ki kısaca yanlış bir “sadaka kültürü” diyelim buna- saflığını kaybeder. Şiir buna asla müsamaha gösteremez. Şairin merhametinde sadece adalet gözetilir. Modern dünyada, insanlar genelde “biz” ve “onlar” şeklinde ayrıldıkları için, merhameti de “biz” ve “onlar” şeklinde gösterir oldular. Oysa merhamet tüm ‘mazlumlar’a gösterilir, merhamette ‘öteki’ kavramı yoktur.

Kısaca şunu söylemek istiyorum ve arkadaşlar da buna vurgu yaptılar zaten… Merhametsiz şiir olmaz, ama isyansız da olmaz! Şiirde adalet hem merhametle hem isyanla sağlanır; şiir kelimelerle adalet tesis etmek gayesindedir ve adaleti okurların vicdanında tesis eder. Bu açıdan şair, hem merhametli hem asi bir “yargıç”tır.

Bir de şu aklıma geldi; şair, dil karşısında asidir, asi olmalıdır… Çünkü dil zalimdir, kendi hükmünü sürdürmek ister. Oysa şiir, ‘şairin özge dili’yle yazılır. Şair özge dilini, ancak büyük bir mücadele sonunda kazanabilir. Ama özerk dili, yine de atalarının dili sayesinde kurabileceğini unutmasın. İşte bu noktada da “dile merhamet, hatta hürmet” gerek!

Bu çerçevede, Faruk Uysal, İbrahim Eryiğit, Ali K. Metin, Mehmet Aycı ve Hasan Bozdaş okudukları şiirlerle unuttuğumuz bir duyguyu hatırlattılar bize. Şiirin işlevi de budur zaten; bize insan olduğumuzu hatırlatır. Rahmete vesile oldunuz, teşekkür ederim.

                                              Haber: Zeynep Sati YALÇIN

img-20171119-wa0020.jpgimg-20171119-wa0019.jpgimg-20171119-wa0016.jpgimg-20171119-wa0004.jpg

Bu haber toplam 1465 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim