• İstanbul 18 °C
  • Ankara 22 °C

Demirden Korkan Cinler Üzerine

M. Ali ABAKAY

El yazmaları, ülkemizde halen hakkıyla ele alınmamış, mevcut eserlerin hemen hemen tümü tercüme edilmemiş, kıyısından köşesinden bazı tercümeler yapılmış ise de bakîr, el değmemiş bir alan.

Kendi medeniyetine yabancı kalmış, bırakılmış insanımızın kendi diliyle yazılmış olmasına rağmen okuyamadığı bu eserleri, çoğunlukla başka kütüphanelerden temin etme, bizim için apayrı bir utanç vesilesi.

Bizden bir eser hakkında bilgi isteyen dostumuza PDF halinde eserin on iki cildini gönderirken, eserin tercümesi yanında aslına bakmak istedim. Yüzüm kıpkırmızı. Bazı kelimeleri çözemediğimden dolayı, eseri asıl haliyle okuma zevkine varamadım.

Matbaa öncesi kaleme alınan ve sonrasında devam eden el yazması eserlerin kıymetini idrak etmeden yoksun bir kuşağın, kendi geçmişine dair bilgi kazanımı, maalesef kumda oynayan çocuğun kumdan kaleler yaparak övünmesi misali beyhude bir uğraştır.
El yazmalarının alfabesine ön yargılı yaklaşanın, yaklaştırılanın el yazma eserlerden yana alabileceği bir fayda söz konusu değildir. İşin en üzücü yanı, bu kimi el yazmalarının batı dillerinden tercüme edilirken, bizim anlı-şanlı kalemlerin bu tercümeleri kaynak gösterip, göğüs kabartan halleri sergilemesi, nostaljik takılmalarıdır.

Üniversitelerde öğretilen dillerin kişiye sağlıklı bir tercüme ehliyeti vermediğini belirtmeye gerek var mı? Üniversiteyi bitirinceye kadar 16 sene kendisine cebren İngilizce öğretilen çocukların -yetişkinlerin kaçta kaçı ingilizce eserleri okuduğunu sormaya değer mi?

"Osmanlıca" dendiği zaman hop oturup hop kalkanlar, Mesnevî'nin Farsça yazıldığını bilirler mi? Arapça yazılan bir çok eser söz konusu.

Dün yazanın bir kaç dile hakimiyeti söz konusu iken bu gün, sadece tercümelerden yola çıkan aydın-entellektuel-münevver-okumuş-elit unvanıyla kendisini ululayan kimi ekâbîr taîfesi, düne bakmayı gaflet ve delalet olarak adlandırıyor.

Osmanlının son döneminde ve Cumhuriyetin ilk döneminde yazan kalemlerin aynı eserlerini okuyamayanlar, ne Osmanlıca dediğimiz Türkçe Eserden ne de Cumhuriyetin İlk Dönemi'nde yayınlanan Türkçe Eserlerden anlayabiliyor.... Elli sene önce kaleme alınan eserleri sözlük marifetiyle okuyanların, kendi isimlerinin manasını bile açıklamaktan uzak düştüğü günümüzde el yazmalarından bahsetmek ilim ehli için ne derece önemlidir?

Onlar, ancak tuttukları gazete köşelerinde günlük dedikodu imalatına tercümelerden okudukları kimi cümleleri maya olarak katıp, aylık astronomik ücretlere taalîm etmektedir.

İstiklâl Marşı'nın asıl nüshasını önüne versen elinin tersiyle itenlerin İstiklâl Marşı üzerine kitap yazdığı bir kuşağın tanığı olan bizim, söyleyecek bir kaç sözümüz var. Fakat yeri değil, bu platformun.
Sahi, bu entellektuel-aydın-münevver-kıymeti kendinden menkul olduğu rivayet edilen elit-beyaz tabaka, hem bu cehlini sürdürecek hem de bu alanda kimsenin söz sahibi olmasına izin vermeyecek!..
Sarmısak görmüş vampirin, demir görmüş cinin korkusu üzerinde olan bu elit-beyaz tabaka, yüz yıl öncesine ait eserlerden niçin ürkmektedir?

Sahhaflarda satılan, çoğu okunmayı bekleyen bu eserler, neden bir çatı etrafında toplanmaz? Yoksa bu çok masraflı bir iş midir?

 

Bu yazı toplam 971 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim