• İstanbul 18 °C
  • Ankara 27 °C

Hayata dair şehir kültürü ve kitaplar

M. Ali ABAKAY

Kitaplar, şehri anlattı mı, boynu bükük, camii avlusunda el açmış dilenci misali görünür, nazarımda yazarı açısından.

Şehri anlatan yazar halkasına ekleneli, bu tuhaf ve kabul edilmesi mümkün  görmediğim kanaate varalı, şehri sevdiğini ifade eden insan sayısının ne denli az olduğunun farkına vardım:

-Hocam, bu kitapları size takdim etmek istedim, buyurun.

Kitap paketine bakarak, adeta alay edercesine imalı imalı:

-Sen mi yazdın?

“Yok, babam yazdı…” diyeceğim, şık durmuyor:

-Evet, ben yazdım…

İnanmış gibi değil:

-Ya öyle mi?

“Öyle böyle, sen istedin, ben yaşça büyük olduğun için getirdim, diyemiyorum.” İçimden:

-İsmail Bey, siz değil misiniz?

Tekrar, oturduğu yerden süzerek, bakıp konuştu:

-Benim…

Bizden kitap isteyen meslektaşıma baktım, sonradan masadaki kitap paketini aldım:

-İsmail Güzel’i sormuştum, sizi söylediler.

Koltuğunda iyice bir yer edindi, gözlüklerinin üstünden bakarak:

-Ben İsmail Özel’im, Beyefendi.

Ben soy isminin önüne “G” harfini eklemiştim, kitapları geri alma adına:

-Özür dilerim, bir yanlışlık oldu, İsmail Güzel Bey  yerine size yönlendirmişler.

-Kardeşim, kapı tabelasında yazıyor, bakmadınız mı?

Özür beyan ederek, kitap paketimizle dışarı çıktık, müsaade istemeksizin, topuk selamı çakmadan, İsmail Özel Beyin makam odasından.

İsmail Özel Bey, açık olan kapıyı sadece tuhaf tuhaf seyretti, belki benim gibi nezaketsizin ardından söylenmiştir, kendince. Sevabı-vebali boynuna.

Dışarda iken baktım ki Kore Malı Cep Telefonumda bir mesaj, okuyayım dedim:

-Hocam, beş dakikadır, geciktiniz. Gelmeyecekseniz, bir toplantıya yetişmem lazım. İsmail Özel.

Tekrar, koridordan İsmail Özel’e yöneldim. Maksat kitap paketini vermek değil, az önceki güzel karşılamanın rovanşını almaktı.

Kapıyı tıklattım, “Gel!..” denilince, içeri usulcacık daldım:

-Selam İsmail Özel Bey…

Adam, cin çarpmışa dönmez mi:

-Kardeşim, başımın belası mısın nesin? Az önce çıktın, yine buradasın. Ne istiyorsun, yine.

Oturdum, izin istemeden, sandalyeye benzeyen koltukta:

-Facebook arkadaşınız Mehmet… Az önce gelmiştim de kendimi tanımaya fırsatımız olmadı. İletinizi koridorda alınca nezaketsizlik olmasın diye geri döndüm.

Özel’i Güzel yapmamın inceliğini anlamayan ve çirkin tavırlı Beyzade, yerinden kalkıp, merhaba demez mi?

-Merhaba!..

Besbelli, sonradan görme gavurdan dönme zat, kendi ayağına bir yazarı davet etmiş ve az önce yaptıklarının günahını çıkartmak için, sıraladı mazeretini:

-Hocam, özür dilerim, her gün birileri gelir, bir şeyler satmak ister, ben sizi onlara benzettim. Kusura bakmayın…

Bunun kusuru mu olur, İsmail Özel Bey… Gelen vatandaşa nasıl davranıldığını gören ben, mevkii-makam sahibi olununca cücenin ikindi zamanı dev boya dönüştüğünü bilmez miyim?

Ben, ufak-tefek, sıradan bir vatandaşım, öyle pahallı-markalı esvab giymem, kravatım yıllar öncesinden, sırtımdaki ceket güneşin gazabına uğramış renk değiştirmiş, elimdeki çantanın hali oldukça bitkin:

-İsmail Özel Bey, önemli değil…

İsmail Özel Bey, hemen zile bastı, odacısına ultimatom verir gibi, “Kimseyi içeri almayın, özel misafirim var. “ demez mi?      

-Hocam, tekrar özür dilerim. Ben aslında toplantıya katılacaktım, siz geldiğiniz için erteledim.

Bir insan, toplantıya katılacaksa onu tutmanın âlemi yok. Anlaşılan, muhterem İsmail Özel Bey, bir profesyonel:

-Ne arzu edersiniz?

Biz, şehir görmüş insanız, sonuçta:

-Bir su rica etsem…

Çay istesem, ileride beni görünce, “Sana makamımda çay ısmarladım.” Diyecek cibilliyetsiz bu adama karşı su istesek, kendisine bu fırsatı vermemiş oluruz:

-Sadece bir su…

Oturdu, makam koltuğunda, besbelli bir çikolata kabı, hemencecik açıldı:

-Diyabet hastasıyım, almış gibi oldum, çok mersi!..

Mersi ifadesi, hoşuna gitmiş olmalı, İsmail Özel Bey’in:

-Efendim, ben geçen hafta Almanya’da bulunurken,..

Sözü hemen yapıştırdım, cümlesi üzerine:

-Hamburg, Berlin, Bremen, Essen, nereye gitmiştiniz İsmail Özel Bey…

Gözü fal taşı gibi açıldı, Özel Bey’in. Çikolata  Ambalajı’nda bilindik marka adı ve devam etti, kendisi:

-Arkadaşlar,istedi diye paket paket aldım, ziyaretçi çok olunca kalmıyor, malumunuz. Almanya’da oldukça pahallı bir de..

Kaçın kurası olduğumuzu bilmeyen İsmail Bey’in bu kontratağı karşısında kendisine en iyi çikolatanın Belçika’da olduğunu söyledim:

-En iyi çikolata Bruksel’dedir aslında. Biraz pahallı fakat değer. İsviçre’de nam salmış firmalar Alplerin Çikolatası’nı Bruksel’de imal eder.

İsmail Bey, Bruksel görmüş müdür bilmem:

-Evet Efendim, paylaşımlarınız oldukça muhteşem… Ne iş yapardınız?

Etrafıma baktım, şöyle bir, kim var kim yok diye. Esasında ikimizden başkası yok, fısıldayarak söyledim, sanki gizli bir görevim var imiş gibi:

-Kitaplarıyla geçinen bir yazar!..

Anlamadı, adeta. Duraksadı:

-Ben şehirler üzerine araştırmalarını kitaplaştıran bir yazarım, İsmail Bey. Facebook’taki kitap kapaklarımız vardı ya onları ben yazdım…

Memnun kalmıştı, İsmail Özel Bey. Kitap istese olmuyor, istemese ben vermeyeceğim:

-Kitaplarınızı gerçekten merak ettim, Mehmet Bey.

“Evet” dedim, kendisine, “İhtiyacınız kadar sipariş verin, size gönderilecek veya bulunduğunuz merkezde en yakın kitapçıdan almanız mümkün.”

Az önceki kitap paketi konuya dahil edilmedi, özetle.

O esnada gelen suyumuzu afiyetle içtik. Muhabbetin güdüklüğü karşısında içi boş bir ceviz olmadığımızın farkında olan İsmail Özel Bey’den müsaade istedik.

Kalkarken kapıya kadar eşlik etti, kendisine kartvizitimi takdim ettim ve şahsımla tanışmasından duyduğu memnuniyeti ifade etti:

-Bendeniz Milletvekili Aday Adaylığımı koymuş bulunuyorum. Asıl listeye girdiğim zaman,..

Ben, bu fırsatı kaçırır mıyım:

-Kültüre, sanata, ilme, irfana, arkeolojik eserlere ve dahi biz yazarlara sunacağınız desteklerin takipçisi oluruz.

Teşekkür etti, bizimle tanışmış olmamıza, tekrar beklediğini ifade etti. Tokalaşıp ayrıldık, plazadan, asansöre binerek.

Binanın girişinde duran asansörden çıkınca karşımda yüzü güleç, mütebessim, önünde şehrimin devasa kalesinin fotoğrafı duran İsmail Özel vardı. Aynen şu yazıyordu, eliyle gösterdiği fotoğrafta:

-Biz bu şehrin kara sevdalısıyız!.. Bu şehir bizim!..

Evet, şehirleri ne kadar sevdiklerini biliriz, çoğu kimsenin. İsmail Özel Bey, kazanırsanız bu şehir sizinle gurur duyabilir. Fakat, benden bir katkı beklemeyin. Bu güzel şehrimi sevdiğini ifade eden yüzlerce milletvekili adayı var, 11 Mebusluk için. Madem bu şehir bu denli seviliyordu, bu güne kadar seçilenler ne yaptı, seçilecekler ne yapacak?..

Ah İsmail Özel Bey, keşke seni tanımışlığım sanal ortamda olduğu gibi kalsaydı, keşke!...   

Bu yazı toplam 929 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim