• İstanbul 15 °C
  • Ankara 21 °C

Şehir araştırmalarında tanıtım sefaleti

M. Ali ABAKAY

Kimi zaman, bilinene muhalif tavırla şekillenen yazılarımıza tepki göstermekte kendisince haklı olanlar, bu güne kadar tanıtımlarda izlenen yolun neden eleştirilmediğini ifade eder, durur.

Televizyon ekranlarında şehirleri dolaşırken, mutfaklara dadanan fareler misali, gittikleri şehri lokanta, baklava-kadayıf salonu şeklinde görenler, kameraya aldıkları görüntüleri, “Belgesel” haline getirirken, kameraya konuşanlar şehirlerini tanıtmak için elinden geleni yapmaya çalışırken, belgesel hazırlayıcılarından çoğu, içine düştükleri şehirden ayrılmaktan üzüntü duyarak, yollarının tekrar şehre düşmesi için dua eder halde görünür.

Televizyon ekranlarında seyre başlarken, seyircilerine mide ziyafeti çektirmek için sabırsızlananların iştiha ile kuruldukları sofralarda çatal-kaşık sesleri eşliğinde ziyafete koyulduğunda, şehri ne denli tanıttıklarına şahit olarak kameramanları gösterir, “Mımmm!.” Gibi beğeni ifade eden garip seslerle başlarını sağa sola sallayıp durur.

Şehri tanıtma adına yola çıkanların bazen aynı mekâna farklı ekiplerle gitmeleri söz konusudur. Karşılaştığım bir durumda bizden görüş belirtmeleri söz konusu olunca, “Bu işlerle şehrin tanıtımı olmaz, bu gibi tanıtımlarda şehrin kazanacağı bir şeyler olacağından emin değilim. Çalışmalarınıza katılmak istemiyorum. Ekmek paranız, geçiminiz için belgesel adı altında hazırladığınız programı tasvip etmemem, size saygısızlık olarak algılanmasın.” Demiştik.

Yabancısı olduğunuz şehre gelirken, tarihini, kültürünü, coğrafyasını, düşünürünü, mimarîsini, şairini, yazarını elinin tersiyle bir kenara itip, işi müzikle, yemekle, halk oyunuyla kotarmanın akla ziyan gayretini anlamamak, affedilir durum değildir.

Doğduğumuz, büyüdüğümüz, yaşamakta olduğumuz şehre dair hazırlanan yirmiye yakın belgeseli seyrederken, bu belgeselleri beş-altı defa tekrarıyla incelerken, tanıtım sefaletinin dibe vuran görüntüsüyle avunup, şehrini tanıtan belgeselcilere teşekkür borçlu olduklarını ifade edenlere hakaret anlaşılmasın, bu satırlar.

Şehir, mideye, musıkîye, halkoyununa dayanan görüntülerle diyaloglara yaslanarak, seyredeni çileden çıkaran belgesellere karşı söylenecek ne vardır, aslında.

Bazen birkaç camiî, kilise eşliğinde, şehrin kalesi varsa bir bukle görünümle belgesellerini süslemek isteyenlere baktığımızda, tanıtımların olması gerekenin çok altında kaldığını söylemek mümkündür.

Şehre gelen ekibin ön çalışmaları yetersizdir, kuşkusuz. Esnaftan bir kaçının rehberce tespiti sonrası şehri bildiği bilinen-varsayılan ile çıkılan yolculukta anlatılanların şahsın vicdanına kaldığını belirtelim. Anlatılanların sağdan soldan duyulanla çoğunlukla şekillendiğini görünce, devrilen çamların sayısı sayılmakla bitmez.

Zavallı, gariban insanımın yapmaya mecbur kaldığı, şehrini tanıtmak için sıraya girdiği ortamda sofraya koyduğu el emeği, alın teri eksik olmayan yemekleri, tatlıları uzman gibi tadıp görüş belirtenleri gördükçe mekân köy ise muhtarı, ilçe ise belediye başkanını, şehirse tanıtımı yapılmak istenen işyerlerinin sahipleri eksik olmaz, çoğunlukla.

Bu programları seyrederken neler düşünmüyor, değiliz. Dilini bilmediği köylere, ilçelere giden programcıların tercümanın yaptığı yanlışlıklardan haberdar olmayan durumuna bakarken, şehir görmüş olanların giyim kuşam farklılığı, jest-mimik farklılıkları, doğallığın dışında durmuyor, değil.

Ekmeği fırından alan kimisinin adeta ekmeğin buğdaydan değil, hamurdan yapıldığını iddia etmesi gibi manzaralara şehadet edenlerden biri olarak, köy yaşamına yabancılığı, tavuk-horoz kovalaması, oğlak-kuzu sevmesi, ortaya konan yemekleri tadarken kendisini çokbilmiş edası, halk oyunlarında başa oynaması, yaşlılarla konuşmaları olmasa bu yazıları nasıl kaleme alabilirdik?

Cidden insanın traji-komik halleri arasında herkese seyredilmesi gereken ibret numuneler, artan televizyon kanalları sayesinde oldukça zengin arşiv malzemelerini oluşturur, bizim için.

Bu belgesellere katkı sunanların gözleri yaşartan manzaraları karşısında şehrinin tanıtımı için birçok fedakârlığa katlananların umudu, şehri bilmeyenlere şehri tanıtmaktır.

Belgeselcilerin kimisinin bakır merakı, el işlerine duyarlılıkları, kendilerine bir antika dükkânı açabilecek kadar ilerlemiştir. Bir şehirden sepet, öbüründen bakraç, diğerinden bakır tepsi, şundan çatal-kaşık, ondan ipek dokuma alanların zamanla oluşturdukları zengin spesiyal, müze açabilecek konuma gelir.

Çok mu, eleştiri keskinliği taşır, yazdıklarımız? Elbette işi hakkıyla yapanlar, müstesnadır eleştirimizden. Şehirlerin çoğunu ben, bu belgesellerden tanıdım, diyebilirim.

İşi sadece mutfağa endeksleyenler, tatlıya bağlayanlar, bir iki türküyle süsleyenedir, sözümüz.

İnsan yemek için yaşamaz, yaşamak için yemelidir, özetle.

Hele bir de şehirlerle ilgili festivallere, tanıtım günlerine döndüğümüzde işin fecaati daha artar, manzaralar daha renklenir. Yerel motiflerin ön plânda göründüğü bu etkinliklerde şehre hizmet eden, şehirleri her yönüyle ele alan isimlerin yokluğu affedilir gibi değildir.

Bir şehrin yemeklerle tanıtımına karşı değiliz, bilinmesini isteriz. İnsanın şehri tanıması için yemek yetmez, bilinmelidir. Yemek konulu birçok belgeseli seyrederken, konuyu sınırlayana değildir, eleştirimiz.

Yahu biraz edeb!.. Şehirler, yemeklerle tanıtılıyorsa, diğer önemli yönleri gölgede bırakmanızın manası ne?

Şehirlere yolculuğu eleştirmenin ölçüsünü taşırmayalım, kısacası. Bizim, bakış açımız böyledir, fazlasını ifade etmek, kelime israfıdır, söz ziyan olmasın.

Siz, beş yıldızlı açık büfe otellerde görmek istediğinizi, gariban insanlardan ne ister durursunuz?

Şehir böyle mi tanıtılır, anlatılır?

Pes doğrusu!..

En çok gücümüze giden nedir, bilir misiniz?

Zat-ı nâ-kamiller, memnuniyet hareketlerini esirgemez, avurtları dolu dolu iken, parmaklarını bir araya getirip, toplulaştırırken:

-Mımmmm!..

Afiyet olsun, diyoruz, kimi görüntülere… 

Bu yazı toplam 668 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim