• İstanbul 18 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 19 °C
  • Konya 12 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 19 °C
  • Trabzon 19 °C
  • Gaziantep 15 °C
  • Bolu 12 °C
  • Bursa 15 °C

Ali İlbey'den: Cezbe Hâlinde misiniz?

Ahmet Doğan İLBEY



Cezbenin rahmanî ve kesbî olanı var. Rahmanî cezbe, adi, yani nefsî sebeplerle oluşmaz. İblis'in ve İblis karakterlilerin cezbesi yoktur. Hakiki cezbe nefisten değil, ruhtan gelir. Mesela, şeyhinin sohbet ve zikrinde cezbeye kapılan kimse,”fena fi'ş-şeyh” mertebesindedir. Yani daha yolun başındadır. Gerçek cezbe, Allah ve Resûlünun adı geçtiğinde kalbin titremesidir. Enfal sûresi 2. ayetinde cezbenin rahmanî olanına işaret buyrulur: "Müminler ancak Allah'ın adı anıldığı zaman kalpleri vecdle titreyen kimselerdir.”

Rahmanî cezbede Allah'ın sıfat tecellisi vardır. Bu tecelli evliyaullahın kalbinde meydana gelir. Evliyaullah da müritlerinin kalbine nazar ederek ilahî tasarrufun ulaşmasına vesile olur. Mertebesi rahmanî olan cezbe, “Allah'ın, velilerin ruhlarını kendine çekerek yüceltmesi, onlara zikir ve vuslatın hazzını tattırmasıdır. Sevdiği kulunun kalbinden perdeyi kaldırıp bir gayreti olmadan ‘Yakîn nuru' ile manevî makamlara yükseltmesidir.” Şûra sûresi 13. ayeti “Allah dilediğini kendine çeker" buyuruyor. Allah'ın kula bir ihsanı olduğundan insanın elinde değildir.

Böyle bir cezbe, insana istikamet verir, hakikatin kaynağına götürür, Allah'ın dışındaki her şeyi unutturarak kendinden geçirir. Bu hal, geçici olduğu gibi sürekli de olabilir. Cezbe gaye değildir, itikadın artması içindir.

CEZBE HÂLİ, SITMALI HASTANIN TİTREMESİNİ DURDURAMAMASI GİBİDİR

İlah aşk kendini bedende cezbe ile gösterir. “Allah'ın kulu çekmesi cezbe, bu cezbe ile kulun Allah'a yönelmesi aşktır. Hz. Peygamber'i öldürmeye giderken eniştesinin evinde duyduğu Kur'an sesiyle imana gelen Hazreti Ömer'in bir anda değişmesi, Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam Mescidi Nebevi'de iken Bilali Habeşî Hazretleri'nin cezbelenip kendinden geçmesi, avlandığı bir sırada gaibten duyduğu ‘Sen bunun için yaratılmadın' sesiyle sultanlığı bırakan İbrahim Edhem'in tevbesi” ilahî cezbeye misaldir.

Tasavvuf erbabının diliyle cezbe, muhabbet ve aşk ateşi meydana getirir; ruhun Allah'a çekilmesiyle nefsin ıslahı ve kalbin tasfiyesinde manevî bir ilaçtır. Bu aşk ateşi sayesinde insan Allah'tan gayrı her şeyi unutur. Cezbe hali, sıtmalı hastanın titremesini durduramaması ve manevî bir elektriğe çarpılması gibidir. Onun içindir ki cezbe bir sayha ve sarsıntıya benzer ve hakikat sevgisi kalbine sığmayıp taşan, kendine geçenlerin halidir. Kalbin cilalanması cezbe ile başlar.

Rahmanî cezbenin talim edildiği tarikin efendilerinden, yani silsile-i hacegandan Şah-ı Nakşıbend Hazretleri (k.s.), “Bizim yolumuz cezbe ve sohbet yoludur. Biz müridleri cezbe ile terbiye ederiz. Yolumuzun evveli cezbe, ahiri ise kalb huzuru, sekinet ve vakardır. Yolumuzun başlangıcında müntesiblerde vuku bulan cezbe hali, onları dünya muhabbetinden koparır ve feyz alır bir şekilde kalbin, Rabb'ine yönelmesine vesile olur” buyuruyor.

CEZBE, “ALLAH'IN DÂVETİNE SEVEREK, İSTEYEREK GELDİM” DEMEKTİR

Cezbe, “Allah'ın ruha yansıyan davetine bigane kalmayıp, severek, isteyerek geldim” demektir. Şeriat ölçülerinde sürdüğü müddetçe imanı aşklı kılar. Ölçünün dışına çıkıldığında cezbede laubalilikler başlar, vakarını kaybeder ve adileşir.

Cezbe, insanın kendisinden menkul değildir; Allah'tan gelir. O'nun (.c.c.) Vedud ismi, yani kullarını gözetip ihsan ve ikramda bulunan vasfı sayesinde ilahî cezbe olarak tecelli eder. Cezbe sahibinde bu istikamette kabiliyet ve iman şarttır.

Cezbe, kanın ateşlenmesidir; sözle anlatılamaz. İbadet ve zikir yaparken, bir nağme ve kalpleri açan bir mürşid-i kamilin sohbetini dinlerken meydana gelir. Cezbede muhabbet vardır. Cezbenizi muhafaza edin. Allah'a ve Resulullaha, sadık dostlara ve bütün güzelliklere karşı cezbe halinde olun. Cezbesi olmayanın gönlü yüce olmaz. Ham bir insan olarak kalır. Dervişlik cezbeyle başlar. Muharrirlik, şairlik, her türlü sanat ve zenaat, hatta siyaset dahi ihlaslı bir cezbeyle icra edilmeli.

Bir şeyhin, bir mürşid-i kamilin talimine tabi olmadan kendi kendine cezbeye geçenlere "Üveysî meşreb" denir. Bunlar velilerdir ki, bütün duygu, düşünce, hissiyat ve davranışlarıyla Allah'ın cezbesiyle “müncezib olmaları sayesinde hep istiğrak ve hayret” içindedirler.

CEZBENİN HÂFÎ OLANI MAKBULDÜR

Âlimlere göre, sohbet ve zikir meclislerinde kalbinde meydana gelen ilhamlarla kendinden geçenlerin, nara atanların davranışlarına cezbe yerine vecd denilmesi daha uygundur. Nara ve taşkınlık türü vecd ve cezbeler zaaf alameti olarak görülmüştür.

Manevî cezbeye mazhar olmak, Allah'ın kalpte yer etmesiyle başlar. Allah'ın ihsanıdır, dilediğine verir. Cezbe iki türlüdür: Hafî, yani gizli cezbe; Kulun, Allah'ı sevmesi halidir. Cehrî, yani açık cezbe; Allah'ın kulunu sevmesidir. Mutasavvıflar, riya karışmaması için cezbenin gizli tutulmasını tavsiye ederler.

CEZBESİZLERDEN MUHABBET SÂDIR OLMAZ

Cezbesiz insan odun gibidir; faydalı ve sadıktır. Fakat kendisini sevdirmek ve sevdiğini belli etmek için muhabbetini göstermeye çalışmaz, yani cezbe halinde değildir.

Cezbesi olmayanın yanında olmak, cezbe sahibine zulüm gibi gelir. Cezbeye itiraz edenlerden, cezbeyi bilmeyenlerden, cezbeye inanmayanlardan muhabbet sadır olmaz.

GEMUHLUOĞLU: “HAYATIN CEZBE ÜZERİNE BİNÂ EDİLDİĞİNE KAİLİM”

Ehl-i takvada olsa her insanda cezbe olmayabilir. Fakat tasavvuf ehli, dünya hallerinden uzaklaşmak için yola cezbeli çıkmayı tavsiye etmişler. Bundandır ki Yunus Emre Hazretleri cezbesizlere gönül koyar: “Cezbe-i aşk olmayınca neylesin şeyhim beni / Hak'tan elçi gelmeyince neylesin şeyhim beni.”

Cezbeye tutulanlara mezcub denir. Cezbe, halk arasında aklın baştan gitmesi manasında kullanılır. Fakat bu tarif asıl manasıyla cezbenin kendisi değil. Cinnet, cezbeyle karıştırılır yahut manası yanlış bilinen ve küçümsenen meczubun halleri olarak bilinir.

Büyük cezbe adamı Fethi Gemuhluoğlu, cezbesiz ham ervaha kızardı:

“...Biz meczûbu yanlış anlıyoruz. Biz istiğrakı (kendinden geçiş) yanlış anlıyoruz. Bir aşkta müstağrak olmayı (yok olmayı) yanlış kıymetlendiriyoruz. (...) Ben hayatın cezbe ve şevk üzerine bina edildiğine kailim. Hani ilk defa Kelime-i Şehadet getiriyor gibi getirmedikçe Kelime-i Şehadet olmaz. İlk defa aşık oluyor gibidir, ilk defa güneş çarpmışa dönüyor gibidir, ilk defa şevk içindedir, vecd içindedir, istiğrak (kendinden geçiş, dünyayı unutuş) içindedir ve aşk-ı ilahîde müstağraktır (kendinden geçmiş). Onun için biz müstağrak adamlara pek tahammül edemiyoruz. Bu makam-ı temkîn (istikamet üzere karar kılma, iniş ve çıkışlardan kurtulma makamı) ayrı şey, makam-ı telvîn ayrı şeydir. Bu makam-ı telvin ayrı şeydir. Buradaki cezbe, buradaki istiğrak, buradaki müstağrak oluş makam-ı telvin üzeredir…”

“CEZBESİ OLANLAR BİR MÜRŞİD-İ KÂMİLİN ELİNE YAPIŞMALI”

Hayatı her an cezbe halinde yaşayanlar, arifanın söylediklerine kulak vermelidir: “Cezbe, ilahiye denizinden damlalardır; sayıyla sayılmaz, nihayeti bulunmaz. Cezbe dalgalarının kimisi büyük, kimisi küçük olur. Bazı zaman derece derece kaynar ve feveran gelir. Cezbesi olanlar bir mürşid-i kamilin eline yapışmalıdır. Yoksa cezbesini kontrol edemez, istikameti şaşırabilir. Mecazi cezbe, hakiki cezbenin gölgesi, yani Allah'ın arşının gölgesi altındadır.”

MECAZÎ CEZBEYİ HAKİKİ CEZBEYE DÖNÜŞTÜRMEK

Hasılı, ariflerin tavsiyesinden şu çıkıyor: Kendisine cezbe verilen kimse mecazî cezbeyi hakiki cezbeye dönüştürmeli. Rabbine teslim olanların, yani kendini bilenlerin cezbesine sahip olmak gerek. Mevlana Hazretleri'nin, Yunus Emre Hazretleri'nin cezbesine talip olmak kimsenin haddi değil. Fakat uluların cezbesine ulaşmak için muhakkak ki cezbeli olmak lazım. Asrımızın en cezbeli insanı Gemuhluoğlu, “Günahlarınız bile şevk içinde olsun, eğer günah işleyecekseniz. Şevki seçiniz. Aşkı seçiniz…” diyor.

Namaz kılarken, sohbet ederken, “gönül işi bir türkü”, bir ilahî dinlerken cezbe halinde olmak; hastayken bile cezbe içinde inlemek ne güzel. Bu hali yaşayan var mı aranızda?

19.12.2012 Habervaktim

Bu yazı toplam 5313 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim