Bir süre önce, tesadüfen, nasyonal sosyalist bir gazetede bir köşe yazarının satırlarına göz attım. Yazar, 30 Mart seçimlerinin sonuçlarını değerlendiriyor ve duyduğu büyük hoşnutsuzluğu yansıtıyordu. Olabilir; hiç kimse seçim sonuçlarından memnun olmak zorunda değil ve herkes kendi açısından, kendi meşrebince, seçim sonuçlarını değerlendirerek memnuniyet de memnuniyetsizlik de ifade edebilir. Fakat yazı çok ilginç bir şekilde 'Sokakları ve meydanları sandığa boğdurmayacağız' sözleriyle bitmekteydi.
Her ülkede bir siyasî otorite var. Bu otorite toplumda meşru kabul edilen bir yolla belirlenmekte. Eskilerde, iktidarın hanedanlara ait olduğunun kabul edildiği zamanlarda, neredeyse hiç kimse bunu sorgulamıyor ve iktidarın babadan oğula geçmesini normal ve meşru karşılıyordu. Demokrasi bir bakıma bu yönteme reddiye olarak gelişti. Demokrasilerde en üstün kamusal otorite olan siyasî iktidar yarışmacı seçimlerle belirlenir. Bu yönüyle demokrasi bir oyun gibidir. Kuralları önceden bellidir ve iktidarı isteyen bu oyunu oynayıp kazanmak zorundadır. Bu, demokrasilerin her zaman en iyilerin iş başına gelmesini sağladığı anlamına gelmez. Platon'dan beridir demokratik siyasete yapılan eleştirilerin çoğu günümüz demokrasisi için de geçerlidir. Ancak, yine de, demokrasi siyasî iktidarı belirlemenin bilebildiğimiz en iyi yoludur.
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/atillayayla/sandik-mi-sokak-mi/51439































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.