Bilindiği gibi İslâmiyet suya büyük önem vermiş ve insanlara su sağlamanın sevabı çok olan hayır işlerinden biri olduğunu kabul etmiştir. Hz. Peygamber’e çeşitli zamanlarda sadakanın en faziletlisinin hangisi olduğu sorulmuş, bir keresinde o “Sadakanın en faziletlisi su teminidir” demiştir.
Resûl-i Ekrem’in bu konudaki teşvikleri diğer birçok hadiste de dile getirilmiş, ashaptan malî durumu iyi olanlar toplumun su ihtiyacını karşılamak için kuyular vakfetmişler. Bu sebeple çeşme yapımı bilhassa Türk topluluklarında ön planda gelen bir hayır sayılmış. Özellikle Osmanlı döneminde çeşme gibi su temin eden yapılara oldukça önem verilmiş. Öyle ki bu durum dolayısıyla Osmanlı'ya “su medeniyeti” de denilmiş ve bu tabir günümüze kadar yaşayarak gelmiş.
Bugün bu çeşme kültürünün hâlâ devam ettiği İstanbul'da, Osmanlı'dan kalma çeşmelere de sık sık rastlamak mümkün. Bağrıdan tertemiz su akan bu çeşmelerin kimileri bugün yok olmuş, kimileri yok olmaya terk edilmiş durumda iken kimileri de hâlâ dimdik ayakta durmayı başarabilmişler. Bunların en önemlilerinden biri de III. Ahmed Çeşmesi. Muhteşem mimarisi, dış süslemeleriyle bir şaheser olan III. Ahmed Çeşmesi, Topkapı Sarayı ile Ayasofya Camii arasındaki meydanda bulunuyor. Osmanlı Devleti'nin 23. padişahı olan III. Ahmed zamanında, iki yıllık bir zaman zarfında inşa edilen çeşme, günümüze neredeyse hiç bozulmadan gelmiş.
Dört cepheli bir meydan çeşmesi olarak tasarlanan III. Ahmed Çeşmesi'nin her cephesinde birer çeşme bulunuyor. Bu çeşmelerin iki yanında da estetik bir unsur olarak mihrap biçiminde oyuk bulunuyor. Bu cephelerden sadece birisinde oyuk yerine kapı bulunuyor. Böylece su dağıtma görevlisi bu kapıdan girerek çeşmeye gelenlerin su ihtiyacını karşılıyordu.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/18076/bu-cesme-kucuk-bir-saray-gorunumunde.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.