3 Ağustos 2014. Pazar günü bir dostu, Celalettin Şencan'ı Rahmet-i Rahman'a uğurladık. Onu bildim bileli sabır ile imtihan edilen bir dost.
Kendisini ilk defa Boğaziçi Üniversitesi hazırlık sınıfında tanımıştım. 1983-1984 öğretim dönemiydi. Ramazan ayında hiç kimsenin oruç tutmadığı bir zamanda, bilebildiğim kadarı ile komşu iki sınıfta sadece o ve ben oruç tutuyorduk. O zaman dost olduk. Sonra bölümlerimize gittik, belli ölçüde yollarımız ayrıldı.
Yıllar sonra Fatih’te gördüm kendisini. Rahatsızdı; rahatsızlığı dışarıdan anlaşılacak şekilde belli oluyordu. Hani insan rahatsız olunca, 3 gün - 5 gün veya bir müddet hastalıkla boğuşur, sonra düzelme beklentisi vardır. Celalettin’inki öyle olmadı; yıllarca sürdü. Hep ilaç kullanmak zorunda kaldı, ilaç kullanmadan olmuyordu. Oldukça zorlandığı dönemlerde “Nasılsın", akıl verircesine "niye şöyle böyle yapmıyorsun” sorularından rahatsız olduğunu hissetmiştim. O günden sonra iyi değilim dememesi için “Celalettin nasılsın” demiyor ve doğrudan sohbete giriyordum.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/17759/cok-sikinti-cekti-ama-hep-haline-sukrederdi.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.