• İstanbul 15 °C
  • Ankara 14 °C

Ermeni sûikastlarına dair yazımın başına gelenler

Ahmet Doğan İLBEY

Batı’nın ve Ermeni “diasporası” nın Türk Devletini zor duruma düşürme plânı olan “Ermeni soykırımı” gündeme gelince yeniden, otuz dokuz yıl önce yazdığım bir yazımın başına gelenleri hatırladım. Saygıdeğer okuyucularımız şahsî bir hâtıramı yazıya döktüğüm için hoş görsünler. Şahsıma ait bir hâdiseyi anlatmak ve övünç payı çıkarmak âdetim değil. Fakat dönemin yetkililerinin tavrındaki çarpıklığı göstermesi bakımından “hayret!” dedirtecek bir düşünceye sevk edebilir.

Yıl 1982. Roma’dan Paris’e, Yunanistan’dan Kanada’ya, İsviçre’den Amerika’ya kadar birçok ecnebî ülkelerdeki Türk elçilerine ve konsoloslarına Ermeni/Asala terör örgütü tarafından düzenlenen kanlı suikastlarla sarsılıyordu Türk milleti. Öyle ki, birkaç güne bir gelen şehit cenazeleri milletimizde büyük bir infial yaratmıştı. Yürekler yaralı, millî öfke had safhadaydı.

Herkesin bildiği üzere o yıllarda Türkiye’de 12 Eylül darbecilerinin cunta hükümeti vardı. Basın yayın ve görüş bildirme hürriyeti gayet sınırlıydı. 12 Eylül darbesinin Sıkıyönetim Kanunu yürürlükteydi. Siyasî yasaklar sürdüğü gibi basın yayın sahasındaki örtülü baskı da devam ediyordu. Şehr-i Maraş’ta o şartlarda birkaç mahallî gazeteden biri olan “İstiklâl Gazetesi” nde gençlik heyecanıyla yazı yazmaya başlamıştım. Câhil cesaretiyle Türk fikir hayatını ayağa kaldıracaktım. Bir heyecan bir heyecan ki, derinliği olmayan hamasî yazılarımla “Dünya atımın nalları altında eziliyor, attığım oklar Roma’nın kalbini deliyor” hissine kapılıp âdeta uçuyordum.

Sadede geleyim; işte böyle bir vasatta, Ermeni/Asala örgütünün kanlı sûikastlarının oluşturduğu millî öfkeyle adı geçen gazetenin 18 Ağustos 1982 tarihli nüshasının 1.sayfasında “Türk Kanı İçen Vampirler” başlıklı derinliği olmayan, fakat şedit mi şedit bir yazı yazmıştım. Bâzı cümleler şöyleydi:

“Hangi Ermeni vahşetini, hangi Asala cinayetini yazsam… Zaten Ermeni mezalimi aklıma düştükçe tüylerim diken diken oluyor, titriyorum. Her Ermeni suikastının ardından felç geçiriyorum… Bir zamanlar….Taşnak ve Hınçaklar tarafından bizden biri öldürülse… yedi mahalle ötede onu bulur ve tokatlardım. Ama şimdi tokatlayamıyorum. Onlar şimdi bizim çarşılarda kabadayılığa başlamış, kalleşçe öldürüyor… Ermenilerce yeni soykırım hareketi başlatılmıştır. Anaların, babaların gözyaşları dinmeli artık!... Hunharca işlenen cinayetler son bulmalı. Bunun çaresi var elbet. Gözdağı vermeli, bâzılarını kovmalı, TC. mensubiyetleri ellerinden alınıp, Haçlı kıtasına sürmeli… Bâzı haklarına tahdit koymalı… Türk milletinin tansiyonu çok yükselmiştir. İçimizden birileri çıkıp bir harekette bulunursa, bu ferdî değil, milletçe yapılmış bir fiil olur. Biz onları İstiklâl Savaşı’nda Fransızlara karşı savaşırken de gördük. Ekmeğimiz yediler, sonunda soysuzlarının göstererek nankörlük ettiler. İşgalci Fransızlara destek çıkarak, bizi arkadan vurdular…”

Gazetenin dağıtıldığı aynı günün birkaç saat sonrasında Kahramanmaraş Sıkıyönetim Komutanlığı’nın tâlimatıyla askerî bir araçla üç asker ve iki polis ellerinde silahlarıyla gazetenin matbaa ve bürosuna pür-telâşla giriyorlar. Dağıtımdan geriye kalan iki yüze yakın gazeteyi ve gazetenin iki editörünü alıp askerî araçla Sıkıyönetim Komutanlığı’na götürüyorlar. Sıkıyönetimin Subayı iki editörü odasında sorguya çekiyor: “Kıtale sebep olacak, kışkırtma, kin ve tahrik unsuru taşıyan bu yazıyı kim yazdı?”

İki editörden biri çabuk davranıyor ve “ben mahlas kullanarak yazdım” diyor. Komutan iki editöre aba altında değnek göstererek, tatlı-sert nasihatlerde bulunuyor: “Bir daha böyle yazılar yazarsanız, sizi Adana Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesi’ne gönderirim…”

Hülâsa, mesele kapanmıştı. 657 Sayılı Kanuna tâbi kamu görevlisi olduğum için editörler bendenizin istikbâlini düşünüp “ortalığı karıştıran” yazımızı sağ olsunlar sahiplenmişlerdi. Üzerinden yıllar geçen bu hâdiseyi yazmamın sebebi, devrin cunta hükümetinin ve askerî bürokrasinin tavrını göstermektir. Ermeni terörüne karşı millî bir hassasiyet gösteren ve öfkesini dile getiren mahallî bir gazetedeki sıradan bir yazıya yapılan bu muamele vicdanımızı yaralamıştı. Bu millî öfke milletçe gösterilmeye başlanınca bir müddet sonra hükümetin ve askerî bürokrasinin bu tavrı değişti elbet.

Elan gündemde olan “Ermeni Soykırımı” tehdidi karşısında bugün devletin en üst makamında olan idarî, siyasî ve askerî erkânı, bizim otuz dokuz yıl önce yazdığımız cümlelerden daha şedidini dobra dobra kullanıyorlar. Ne güzel…     (ilbeyali@hotmail.com)

Bu yazı toplam 169 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim