Erzurum, Mehmed Âkif muhabbeti yüksek bir şehir. Onun da Erzuruma muhabbeti olduğunu tahmin edebiliriz. Birinci Meclis’te en çok beğendiği şahsiyet, aziz dostu Erzurumlu Hüseyin Avni (Ulaş). Onun hitabetine, karakterine, şecaatine hayran. Dindarlıkta kimseye pay vermeyenler susarken, Hüseyin Avni dinimizi tahkir edenlere karşı sesini yükseltiyor. Âkif bu manzara karşısında “asıl adam Hüseyin Avni” diyor, dinden geçinenleri kastederek de “biz dilsiz şeytanlarız!”
Cumayı üniversitenin yeni (kalem minareli) camisinde kıldıktan sonra konferans salonunun yolunu tutuyoruz. “Erzurum Üniversitesi ilk camili üniversitemiz”, desek yanlış olmaz. Şimdi maaşallah rektörler cami yapmak için yarışıyorlar! Bundan 10 yıl öncesine kadar öyle miydi ya? Yaptırmamak için uğraşmakla, ille de yapmak için paralanmak arasında fark yok! Erzurum Üniveristesi’nin 1970’lerden beri camisi var.
Üniversite’de “80 yıl sonra Mehmed Âkif” konferansından sonra ziyaretlere devam ediyoruz. 60. yılını kutlamaya hazırlanan Erzurum Üniversitesi’nin yeni rektör Ömer Çomaklı’ya uğrak veriyoruz. Aziz dostumuz şair Nurullah Genç’in annesi vefat etmiş, bu vesile ile Erzurum’da. Acsını paylaşmak için taziye ziyaretine gidiyoruz.
Akşam Yakutiye Medresesi’nde hoş bir ilim meclisi ile karşılaşıyoruz. 1300’lü yılların başında yapılmış olan mimarî değeri yüksek medrese binası kimbilir kaç yıl aradan sonra böyle bir ilmî bir mübaheseye şahid oluyor. Konu “batınilik”. Bir ilahiyat hocası batınilikten, ismailik ve haşhaşilikten, Hasan Sabbah’tan söz ediyor. Meclis, Vali Seyfettin Azizoğlu’nun arzusu ile toplanmış. 15 günde bir aktüel konular konuşuluyor ve tartışılıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı, Kumandan, şehrin erkânı ve ilim adamları, yazarlar büyük eyvanda sedirlere kurulmuş sohbeti takib ediyorlar. Sonunda iki saz şairinin kısa bir âşık faslı da unutulmamış.
Erzurum’daki vaktimiz, zamanında gelemekten ötürü bir hayli dar. Emrullah Önalan’ın sabah kahvaltısına dâvetliyiz. Ankara uçağı saat onda. Bu yüzden çok fazla vaktimiz de yok. Kahvaltı sofrasını mahzun bırakarak havaalanın yolunu tutarken, dönüş macerası hakkında bir fikrimiz yok elbette. Neyse uçak 11’e tehir edilmiş...Bu iyi. Fakat ismimize ayrılan bilet bulunamıyor. Hanefi’yi arıyoruz. Önce PNR’yi alıyoruz. Yani, (Passenger Name Record) kodu. Türkçesi YİK olmalı (Yolcu İsim Kaydı). Yetmiyor. Sonra bilet numarası...İşte o zaman mesele açığa çıkıyor. Hanefi şairane bir unutkanlıkla, yahut da bizim Erzurum’da daha uzun süre kalmamızı çok arzu ettiğinden, bileti 31 Aralık yerine 31 Ocak'a kestirmiş! Biz bunlarla uğraşırken saat 11’e yaklışıyor, ama zamane fenni ile uçağın hâlâ Ankara havalimanında olduğunu öğreniyoruz. Haberleri Ankara’dan Çanakkale’ye “Mekke’nin fethi” konferansına gidecek Mustafa Ağırman hocadan alıyoruz. Esasen Hoca cep telefonu kullanmıyor. Oğlu internetten takip edip haberdar ediyor!
Tehir 12’ye, bilahire 12.30'a uzatılıyor... “Erzurum’dan Ankara’ya dönmek zor” diyoruz. Fakat bu zorluk kesinlikte Erzurum’un şedit kışından değil. Erzurum’da yılın son günü de günlük güneşlik; yeşil bahar yerine bembeyaz bir bahar havası! Ya Ankara?
Pirimiz, üstadımız Çelebi “Evliya”mız Erzurum adının iştikakını bilin bakalım nereden getirir? Bir dervişe “kanden gelirsin” derler, “berf (kar) rahmetinden gelirim” der. “Ol ne diyardır” derler, “sovuktan ere zulüm olan Erzurum’dur” der. “Anda yaz olduğuna rast geldin mi?” derler, derviş eydir: “Vallahi onbir ay yirmi dokuz gün sakin oldum, cümle halkı ‘yaz gelir’ derler, amma görmedim”, der. Hatta bir kerre bir kedi bir damdan pertab ederken (atlarken) muallakta (boşlukta) donup kalır. Sekiz aydan nevruz-ı harzemşahi geldikte mezkûr kedinin donu çözülüp mırnav deyüp yere düşer. Meşhur lâtife-i darb-ı meseldir...”
Hey koca Evliya! Ona kalırsa, kışı çetin geçen Diyar-ı Azak’ta ve Deşt-i Kıpçak’ta dahi böyle keskin kış görmemiştir!
Bize Erzurum kışı ile ilgili asla akıldan çıkmayacak bir darbımesel nakleden Evliya Çelebi üstadımıza kendi müşahademizi söyleyelim: “Erzurum’da 24 saat sakin oldum, velakin kış görmedim. Vallahi şehir günlük güneşlikti. Ankara’dan kıştan ötürü uçak kalkamadığı için zamanında avdet edemedik!”
Erzurum’dan kitaplar:
Erzurum’dan bir çanta dolusu kitapla döndük. TYB Erzurum Şubesi’nin iki yöneticisine ait: Prof. Dr. Ömer Özden ve İsmail Bingöl. Sadece yazarlarını ve isimlerini kaydediyorum:
Ömer Özden’in kitapları: Yaratıcı Aşk, Resimli Türk Düşünce Tarihi, Bir İnanç ve Kültür Terkipçisi Yahya Kemal, Erzurumun Yüzleri: Naim Hoca, Naim Hoca: Halk adamı, din adamı, millet adamı, Erzurumda Ramazan. İsmail Bingöl’ün kitapları: Sırrını Söyleyen Rüzgâr (şiirler), Atalar Mirası Gönül Yarası Türküler, Ey Kelime ve Ey Ses.
Erzurum gezi rehberi:
Daha önce rastlamamıştım, Havalimanında gördüm, şöyle bir karıştırdım. Güzel, gösterişli bir rehber. Zaten bu yetiyor. Muhteva o kadar önemli değil! Bilgiler özensiz, dili yetersiz! Figürlü panoda “Arapça Allah” yazmaktaymış! Kastedilen alfabe her halde! Medresede öğrenci ve öğretmen odaları varmış! Türkçe rehberde madem ki medrese anlatılıyor, medreseye okul demiyoruz, talebe ve müderris kelimeleri kullanılmalıdır. 25. Sayfada iki kere tonaz geçiyor. Sonraki sayfalarda doğrusu “tonoz” olarak kullanılıyor. “İçkale mescidinin konikal kubbesi...” Konik zaten sıfattır, “koni şekilli” demektir. Dolayısıyla konik kubbe demek yeter. İbrahim Paşa camisi tek kubbeli gelenekte inşa edilmiş...Böyle bir gelenek mi var? Tek kubbeli tarz, şekil olabilir. Lalapaşa camisinin mimarisi Mimar Sinan’a aitmiş! Bu nasıl türkçe? Lalapaşa camisinin mimarı Koca Sinan’dır! Türkçesi bu! Muratpaşa camiinden söz edilirken, Kuyucu Murat Paşa’nın 2. Selim’in paşalarından olduğu belirtiliyor. Kuyucu Murat 1. Ahmed’in sadrazamıdır. 1570’li yıllarda Yemen’dedir. Dolayısıyla caminin 1573 yılında yapılma ihtimali zayıf. Talik hat “yuvarlak” diye açıklanmış. Belki yatık (italik) denilebilir. “Zakreci” zahireci olmalı...vs. vs.

























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.