Okuyan yazan düşünen bürokraside önemli görevlerde bulunmuş entelektüel bir 15 Temmuz Gazisi olarak o geceyi nasıl yorumluyorsunuz?
- 15 Temmuz’u Cumhuriyet tarihi boyunca tek bir olayla karşılaştırmam gerekirse Millî Mücadele ile karşılaştırırım. 15 Temmuz, Millî Mücadele’nin ta kendisidir.
- Cumhuriyet tarihi boyunca devlet ve toplum, Fethullah Gülen hareketinin dini, sosyal ve siyasi alanlarda yarattığından daha büyük bir tehlikeyle karşılaşmamıştır. Şerif Mardin’in tabiriyle içerisine girenlerin kaybolduğu bir bulut olan Fethullah Gülen hareketinin taşıdığı tehlike askeri darbeyle hükümeti devirecekti. Yeni bir askeri ve sivil hükümeti ortaklaşa iş başına getirecekti. Daha tehlikeli olan ise toplumun dini ve siyasi telakkisinin kült bir örgütün ezoterik, senkretik öğretisi doğrultusunda tamamen değiştirilmesiyle karşı karşıyaydık.
Evanjelist küresel çetenin istekleri doğrultusunda ve dinler arası diyalog ekseninde biçimlendirilecek ezoterik, sapkın ve kült bir inanış olacaktı. Bu telakki sadece Amerika ve İsrail doğrultusunda hareket edecek mankurt bir devleti ve toplumu oluşturmayı sağlayacaktı. O nedenle atlattığımız tehlike çok büyük bir tehlikedir.
Dinler arası diyalogla safsatasıyla ne amaçlanıyordu?
Dinler arası diyalog yöntemiyle İslam, Hristiyan, Ekletik, Sanrki inanışın hakim kılındığı bir inanış ortaya çıkarılacaktı. Fethullah Gülen’in tanımladığı gibi güya isevi Müslümanların Mesih’in şahsi manevi önderliğinde yeni bir ezoterik, senkretik inanışın hakim kılması asıl en büyük tehlike olacaktı.
Bu jeopolitik değişim Türkiye’nin bütün uluslararası yapısını ve stratejisini değiştirecek Suriye, İran, gerek Rusya nezdinde yeni bir mülk çatışmaların ve savaşların olmasına neden olacaktı. Aynı zamanda iç savaşın başlamasına neden olacaktı. Hatırlayınız ki, 15 Temmuz gecesinde Suriye sınırındaki PKK/YPG birlikleri hazırdı. Kıbrıs’ta yabancı askerler hazır bekliyordu.
Atlattığımız tehlike askeri, siyasi, dini açıdan ancak milli mücadeleyle ölçülebilecek bir tehlikeydi. FETÖ’nün galip gelmesini düşünmek bile çok korkunç ve dehşet vericidir.
Ama Allah’tan aziz milletimiz ve devletimizin sağlam unsurları el ele vererek bu tehlikeyi savuşturmuştur. Amerikan istihbarat teşkilatının, Vatikan’ın dehlizlerinden çıkan bu yaratık çıktığı deliğe tıkılmıştır.
15 Temmuz’da milletimizin gösterdiği destansı refleks hakkında neler dersiniz?
- 15 Temmuz’da millet, milli mücadele mirasını, taşıyıcılığını bütün ümmete ve dünyaya duyurmuştur. 15 Temmuz Türk milleti ve İslam dünyası için bir milat kabul edebileceğimiz tam bağımsızlık yolunda atılmış en büyük adımdır.
Bu anlamda rüştünü tekrar ispatlayan Türk halkı egemenlik ve özgürlük idaresinin nasıl bir siyasi ve kültürel karşılığı olduğunu da ortaya koymuştur.
- Milli mücadelenin birinci meclisinde, gazi meclisimizin kuruluşunda Erzurum milletvekili rahmetli Hüseyin Avni Ulaş “Milletin sınırları hukuktur” diye haykırmıştır. Belki o zaman sesini çok az insana duyurabildi. Meclisteki insanlara ve o dönemki Ankara ahalisine. Ama 15 Temmuz’da binlerce insan hem sosyal hem klasik medyanın duyurmasıyla milyonlarca insana mücadelesini duyurmuştur. Milletin sınırlarının hukuk olduğunu da milyonlarca insanın sokağa çıkmasıyla, tankların önüne direnmesiyle, helikoptere karşı göğsünü siper etmesiyle göstermiştir. Askere darbe yapmanın mantıksız ve hainlik olduğunu ikna etmeye çalışan insanlarımız, gazilerimizin diliye öğrenmiştir.
15 Temmuz başarılı olsaydı nasıl bir kaosla karşı karşıya olacaktık?
- 15 Temmuz hain darbe girişimi başarılı olsaydı büyük ihtimalle Fethullah Gülen denen iblis bindirilmiş kıtalar eşliğinde Ankara Esenboğa havalimanına inecek, bir kurtarıcı gibi karşılanacaktı. Çünkü o sırada iç savaş başlamış olacaktı. Güneyde Suriye cephesinden içeriye dalacak olan YPG/PKK unsurları Türkiye ile savaşmaya başlayacaktı. Yerel halk mecburen kaçacaktı, direnişe başlayacaktı. Olağanüstü bir çatışma ortamına girecekti güney bölgemiz.
Yine güneydoğu Anadolu’da PKK unsurlarının harekete geçmesiyle bu bölgedeki çatışma başlayacaktı. Daha beteri de ordu içinde milli unsurlarla olmayanların çatışmaya başlaması olacaktı. Bu olduğu anda ise Türkiye’nin büyük bir savunma zaafı ortaya çıkacaktı. Tam bu noktada Fethullah Gülen, Amerika’nın, İsrail’in ve İngiltere’nin de yardımıyla Türkiye’ye gelecekti. Ankara’da İpek Koza Grubunun yaptırmakta olduğu saraya yerleşecekti. Humeyni’nin İran’a inmesinin bir tekrarı gibi düşünün.
Gülen yüz binlerce kişiye elini öptürerek talimatlar verecek, tam askeri hükümet onun talimatlarını alarak memleketi Amerika’nın desteğiyle yönetmeye başlayacaktı. Tam bir mankurt devlet olacaktı. Söylediğim gibi Rusya ve İran ile de asıl çatışma başlayacaktı. Bu ise Türkiye’nin felaketi demekti. Bu anlamda çok büyük bir tehlikeden kurtulduğumuzu yinelemek isterim.
15 Temmuz ruhunun yaşatılması noktasında sizce neler yapılmalıdır?
- Buradan Devlete ve özel yayın kuruluşlarına çağrım kültür hayatının her alanında ödüllü yarışmalar yapılmalıdır. Ödüllü tiyatro, piyes, televizyon dizileri, roman, şiir yarışmaları yapılmalıdır. Bu her yıl yapılmalı ve yaşatılmalıdır. 15 Temmuz’un kahramanlıkları ve ruhaniyeti kesinlikle bu gibi mekanizmalarla yaşatılmalıdır.
Buradan Kültür Bakanlığına, TRT’ye ve devletin diğer kurumlarına olağanüstü rol düşmektedir. Ayrıca Maliye Bakanının da bu tip tiyatro, dizi ve roman gibi eserlerden telif vergisi düşürmesi gerektiğini düşünüyorum.
- FETÖ gibi bir hareketin yeniden yaşanmaması ve milletin kandırılmaması için devlete düşen büyük bir vazife vardır. Nabi Avcı’nın deyimiyle günümüzde iletişimin, mobilizasyonun ve enformasyonun yaygınlaşması neredeyse zır enformatik bir toplum ortaya çıkarmıştır.
Enformatik cehaletin geldiği nokta artık 20-30 yıl önceki enformasyonla eş değer değil. Nabi Bey’in dediği gibi zır enformatik bir duruma doğru gitmekteyiz.
15 Temmuz darbe girişimi vesilesiyle FETÖ benzeri örgütler hakkında sadece Türkiye’de değil İslam dünyası bağlamında da büyük bir tecrübe kazanılmıştır. Hem devletin hem milletin hafızasına kazanan bu tecrübe gelecek kuşakların unutmaması gereken tarihi hadise olmuştur.
Bu tehlikeleri bertaraf etmek için sadece askeri tek başına askeri tedbirler yeterli mi?
Rahmeti Mustafa Çalık’ın dediği gibi bu mesele sadece darbeleri önlemek ve demokrasiyi korumak kaygısıyla sınırlı kalamaz medeniyet iddiamızın ontolojik temeli bu meselenin halledilmesine bağlıdır. Eğer biz bu meseleyi ontolojik ve inanç düzeyinde halledemez isek en azından askeri tedbirlerle uğraşmak zorunda kalacağız. Bu da kısa vadeli sonuçlar üretecektir.
Bu nedenle kamusal alanı da kuşatarak devlet gibi çalışan Fethullah Gülen hareketi paralel devlet olmasının yanında daha önce bir çok komplocunun kullandığı derin devlet olmaya çalışıyordu. Oysa sadece bir tane devlet vardır o da şeffaftır, haktanır ve kurumsaldır.
Devletin asıl buna dikkat etmesi gerekir. Kurumları aracılığıyla bunu sağlaması gerekir. Adalet tam olarak tesis edilmelidir. Derin devlet kavramından ziyade sadece devlet kavramının ortada olması kamusal şeffaflıkla mümkündür. Ortak iyinin ve değerlerin var kalması için özellikle siyaset kurumunun en başta bu çabaları teşvik etmesi ve gelenek oluşturması gerekir.
FETÖ birçok şeye darbe vurdu. Tarikat ve cemaatler de bu güven darbesinden etkilendi mi?
Dini cemaatler ve tarikatlar, Türkiye’nin bir gerçeğidir. Bu sosyolojik gerçekliği Fethullah Gülen’in istismar etmesidir. Almamız gereken dersler yok mu? Var. Ortak değerimiz olan ilkesi olan üstünlük takvadadır yoluyla doğal rekabetin ve isyan kontrol mekanizmasının kurulması. Hem İslam’ın İslam’ın ideolojik hale getirilmesini ve araçsallaştırmasını hem de siyasetteki haksız yansımayı ortadan kaldıracaktır. Cemaatlerin ve tarikatların denetime açık olması ve muhasebesinin sağlanması millet ve devlet açısından güven unsuru olacaktır.
Bu hususta Milli Eğitime düşen vazife nedir?
Milli eğitime düşen birçok vazife vardır. Örgün eğitimde yetkin bir din ve ortak değerler eğitimi verilmelidir. Eleştirel düşüncenin ve okuma kültürünün teşvik edilmesi, kütüphanelerin teşvik edilmesi, şiddet ile mücadele de bir koruma kalkanı oluşturacaktır.
Toplumun geleceği olan çocukların aile ve devlet odaklı bir eğitim sisteminde bulundurulmaları toplumun sağlıklı geleceği açısından elzemdir.
15 Temmuz duygu dünyanızda nasıl bir iz bıraktı?
Ne zaman 15 Temmuz gecesini hatırlasam ve konuşsam yüreğim burkuluyor. Kötü oluyorum. Anlatamıyorum. Birkaç kere de başıma geldi. Çünkü yanımdaki yöremdeki arkadaşlarım vuruldu, şehit oldu. o gecenin hatırası insanı derinden etkiliyor.
15 Temmuz benzeri bir şey olsa sokağa çıkar mısınız?
Çıkarım. Gözümü kırpmadan. O gece iki oğlumdan birini evde bıraktım. En azından geride evimizde bir çocuğumuzun sağ kalmasını düşündüm. Fakat o gece külliyenin önünde helikopter atışında vurulan ilk beş kişiden biriydim. Sol ayak bileğimde şarapneller var hala.
Vurulduktan sonra neler yaptınız?
Vurulduktan sonra Gazi hastanesinde tedavi edildim. O gece beni müşahede altında tutmak isterlerken dosyamı alarak kaçtım. Ayağım sargılı bir halde evime gittim. Ancak bir saat oturabildim. Gecenin iki buçuğunda tekrar dışarı fırladım. Çünkü benim evimden genelkurmayın çatısını görüyordum. Helikopterlerin biri inip biri kalkıyordu. Genelkurmayda giderse ülkenin geleceği karanlıktı. İki oğlumla da genelkurmaya koştuk.
Gece 4 sularında genelkurmaya yakın olan meclisi gözlerimizin önünde bombaladılar. Daha sonra alçak FETÖ’cüler meclise içeriden bomba koyulduğu yönünde yaygara çıkardılar. Bunların içleri güçleri zaten yalan dolandır, gri propagandadır.
Eve döndüğümde sabahın altısıydı. Uykusuzdum. Gece uyumamıştım. Üstelik Srebenista’daydım. O yılın ramazan ayını Bosna-Hersek’de geçirmiştik. Tevaffuktur ki Ankara’ya dönüşüm 11 Temmuz Srebenista’dan dört gün sonradır. Arabamın arkasında Srebenista’da Boşnak kardeşlerimize dağıttım Türk bayraklarından kalanları Külliye’nin önündeki otuz iki kişilik gruba dağıtmıştım. Bizim maceramız böyleydi.
15 Temmuz’da yaşanılanları toplum unuttu mu biraz ne dersiniz?
Rahmetli Aliya’yı da böylece arayalım. “Unutulan soykırımlar tekrarlanır.” Şu an da Gazze’de yaşanan soykırımda olduğu gibi. Biz devlet olarak hakkı bağırmak, hakkı yerine getirmek zorundayız. 15 Temmuz Türk milletinin İslam dünyası adına ortaya koyduğu bir bağımsızlık sembolüdür. Bunu inatla korumak zorundayız çünkü bizim ontolojik bir gerçeğimizdir. Varlık sebebimizdir.
- Bizim devletimizin ve milletimizin kötü bir huyu vardır. çabuk unutan bir milletiz ve çabuk unutturan bir devletiz. Hatırlatayım Kut’ul Amare zaferi İngilizlerin Çanakkale’yle birlikte aldığı en büyük yenilgiydi. Kut’ul Amare 1950’lere kadar ülkemizde kutlanıldı. 1950’lerde NATO’ya girmemiz vesilesiyle şimdilik kaldırıldı. Ne zaman hatırladık: 15 Temmuz’dan sonra.
Devlet Kut’ul Amare zaferinin tarihte yaşandığını, yirmi bin İngiliz askerin subaylarla birlikte esir edildiğini hatırladı. Tekrar gündeme getirildi. Birkaç yıl Kut’ul Amare kutlamaları yapıldı. Şu an da Kut’ul Amare tekrar unutuldu. Tarihin nisyan noktasında terk edildi.
Bunlar devletin stratejik ve uluslararası taktik ilişkileriyle bir ileri bir geri çekilerek kullanılmamalıdır. Kut’ul Amare yaşanmıştır. Çünkü Türk milletinin sarsılmaz bir anısıdır. Kime karşı? Küresel düşmanımız İngiltere’ye karşı.
15 Temmuz Gazileri sadece 15 Temmuz’da hatırlanmaktan şikayetçiyiz diyorlar. Bu hususta ne dersiniz?
Sizin aracılığınızla söylemek isterim ki 15 Temmuz gazilerinin bir çoğu kutlamalara katılmayı reddediyor. Çünkü senede bir kere hatırlanıyorlar. Kuru bürokratik protokollerde adları bir kere söylenerek 15 Temmuz savuşturuluyor. Burada büyük bir yanlış var.
15 Temmuz’un ne kadar önemli olduğunu ve 15 Temmuz’un bu milletin geleceğinde ne kadar mühim bir role sahip olduğunu üstüne basa basa vurgulamalıyız. Bundan asla vazgeçmemeliyiz. Bu ülkeninin birinci bağımsızlık mücadelesi Milli Mücadele ise ikincisi 15 Temmuz’dur.
Dünya tarihinde 15 Temmuz’un bir örneği var mı?
Dünya tarihinde 15 Temmuz gibi bir olay çok azdır. Neredeyse biriciktir. Halkın sokaklarda uçaklara, helikopterlere, tanklara, ağır ve hafif tüfeklere karşı verdiği mücadele akıl alır gibi değildir. o geceyi yaşamış bir gazi olarak o gecenin üzerimizdeki sekinetini ve tevekkülünü ben hayatımın hiçbir anında tatmadım. O bambaşka bir ruhtu ve geceydi. Hepimiz ölümü ve korkuyu bile yenmiştik. O gecenini yaşanmasını bir daha temenni etmem ama o geceki kahramanlıkların her birinin ayrı bir hikayesi vardır. her birinin ayrı bir televizyon dizisi yapılarak aktarılması gerekir.
Türk aydınları entelektüeller yazarlar şairler 15 Temmuz’un hakkını verebildi mi? Sanat alanına taşındı mı?
Türk aydınlarının, kamusal alan inşa edicilerinin görevlerini tam anlamıyla yaptığını ifade edemeyiz. Gazetecilerimizi, bilim adamlarımızı, yazarlarımızı, televizyoncularımızı, sinemacılarımızı, tiyatrocularımızı bekleyen ayrı ayrı katkılar var. Mesela ben ne devlet ne de özel tiyatrolarda 15 Temmuz ile ilgili bir oyun rastlamış değilim.
TRT’nin sayesinde birkaç belgesel ve TV dizisi denemesi yapıldı. Özel kanallarımızda maalesef. Türk halkının sabah akşam seyrettiği cinsellik, yabancılaştırma, dedikodu barındıran Türk dizilerinde 15 Temmuz’la ilgili hiç doğru dürüst bir şey yok. Niçin Türk Televizyon kanalları böyle bir şey yapmaktan imtina ederler. Bunlar sorgulanması gereken mevzulardır.
Unutulmamalıdır ki kültür emperyalizmi bu ülkede kol atmaktadır. Kültür emperyalizmi ve küresel çetenin Siyonist, Evanjelist sembolleri hala evlerimizin içinde fink atmaktadır. Bunların görülmesi ve bunların üzerine gidilmesinde büyük bir fayda vardır. Ülkenin geleceğinde bunların rol alması bağımsızlığımızı kaybetmek anlamını taşır.
- 15 Temmuz Türk tarihinin en büyük dönüm noktalarından biridir. Cumhuriyet tarihinin de en büyük kırılma anıdır. Çünkü darbe başarılı olsa idi, evanjelistlerle hemen hemen aynı inaçlara sahip Amerika’nın bir dediğini iki etmeyen suni bir halifeliğin yönetiminde olurduk. Ve bu yaklaşmakta olan 3. Dünya savaşı içinde bulunmaz bir imkan olacaktı. Amerika, evanjelist ve siyonist ittifakı için.
15 Temmuz’da Türk milleti büyük bir iş başardı. Hâlâ tam olarak neyi başardığımızın farkında değiliz. Niye farkında değiliz? Neyi başardığımızı yazacak ve gelecek kuşaklara aktaracak aydın/münevver bakışına tamamıyla sahip olmadığımızı söyleyebiliriz.
15 Temmuz gibi bir hadise batıda yaşansaydı batı bu durumu nasıl destanlaştırırdı?
15 Temmuz gibi bir olay Avrupa’da yaşansa idi, zannediyorum ki bütün aydınları, gazetecileri, kamu alanının yapıcıları bunu sosyal bilimlerde, edebiyatta ve kamusal alanının her türlü inşasında kullanacaklardı. Bunu da gelecek kuşaklara bir anıt ve miras gibi taşıyacaklardı.
O nedenle açıkcası münevverimizin, gazetecilerimizin, kamusal alan inşa edicilerinin bu konuda eksik olduğunu düşünüyorum.
Bununla ilgili önümüzde apaçık bir örnek var: İran devrimi. 1979 yılında İmam Humeyni Paris’ten Tahran’a gider. Milyonlarca insanın karşılamasıyla başarıya erişir.
FETÖ takiye yapmak konusunda profesyonel diyebilir miyiz?
Fethullah Gülen takiyye kavramını, sünni dünyada görülmedik biçimde kullanan ve buna tedbir ismini veren birisiydi. Gülen hareketi takiyyeyi başından sonuna kadar bir Şia, İsmailiyye mantığıyla kullanmıştır. Ümmetin amacına hizmet eden her hareket mübahtır anlayışıyla davranmışlardır. Helal ve haramlar karışmıştır.
Fethullah Gülen hareketi araçsaldır. Amaçlarına yarayan her şeyi peşinen mubah olarak kabullenmişlerdir. En başından beri bu şekilde ilerlemişlerdir. Biz bunu Fethullah Gülen’in kendi hayat hikayesinde de görüyoruz. Kendi otobiyografisindeki birçok tenaküs bir çalışmayı hak eder. Daha sonra Latif Erdoğan Şeytanın Gülen Yüzü kitabında bir nebze olsun açıkladı.
Resmi programların çok ötesine taşmalıyız mı diyorsunuz?
15 Temmuz’un hayatiyetini gelecek kuşaklara aktarmakta eğitime çok iş düşüyor. Kanaat önderlerimizin büyük bir vazifesi var. Bunu gündemde tutmamız lazım. Ama kötü olan şu ki, 15 Temmuz’da ilin, ilçenin mülki erkanı gelecek, protokol koltuklarına oturacaklar, mutat konuşmalarını yapacaklar. o gün 15 Temmuz böylece bir tür ritüeli yerine getirilerek savsaklanmış olacak. Maalesef yaşayacağımız şey bu.
O gecenin şahitleri de daha fonksiyonel olmalı değil mi? Siz neler yaptınız?
Kendi adıma 15 Temmuz gecesini ve 16 Temmuz sabahını yaşamış bir gazi olarak o duygularımı hâlâ hissediyorum. Çünkü yanımdaki insanlar şehit veya gazi oldular. Bende gazi oldum. O geceyi anlatırken o olaya dönüyorum. Elimde olamadan yüreğimde ve boğazımda bir şeyler düğümleniyor. Belki de o geceyi yaşayanların yapacağı çalışmaların da fonksiyonel olacağını düşünüyorum.
En azından şimdiden teorik bir çalışmaya şimdiden başlayayım ki bu benim üçüncü yüksek lisans tezim. 4-5 yılımı harcadım. Fena bir çalışma olmadığı kanaatindeyim. Tabii takdir okuyucunundur, bilim adamlarınındır.
Bundan sonra gelecek olan çalışmam 100 soruda 15 Temmuz olacak. Herkesin daha iyi anlayabileceği bir dilde. Gazetecilik mentalitesine yakın bir üslupta olacak. Eylül sonu Ekim başı civarında yayınlanacak. Onun daha etkili olabileceğini inanıyorum.
Bu çalışmamda ise Şerif Mardin üzerinden geliştirdiğim bir tartışma var. Onun da ses getirmesini umuyorum. Şerif Mardin üzerine yazdığım 5-6 makale daha var. Hem onun eleştirisi mahiyetinde. Hem bunların ortaya çıkaracağı yankı üzerinden yeni tartışmalara yol alabiliriz. Yeniden 15 Temmuz’u yorumlayabiliriz.
Parantez olarak şunu ifade etmek istiyorum. Şerif Mardin’in önemi, elbette sosyal bilimler alanında Şerif Mardin’i hakkıyla çalışmış iki önemli sosyal bilimci olmasında yatmaktadır. Kitabımda belirttiğim gibi onun bu ödevi kısmen de gerçekleştirmiş olması biriciktir, Türk sosyal bilimleri açısından. Eleştirimin mahfuz kalması şartıyla söylüyorum ki kitabımda da bu eleştirileri yaptım. Ama bu Şerif Mardin’in değerini eksiltmez.
Son olarak eklemek istediklerinizi alabilir miyiz?
Teşekkür ediyorum. Son olarak 15 Temmuz gibi bir olay olursa ben yine meydanlara çıkmış olacağım. O meydana çıkışımız kendi şahsımla, A veya B partisiyle yahut A, B cumhurbaşkanıyla alakalı değildir. Tamamen devletin ve milletin varoluşuyla alakalı bir hadisedir. Hatta ümmetin varlığıyla alakalıdır. Evanjelizim ve Siyonizm üzerine neredeyse otuz yıldır çalışıyorum. Haklı çıktığım için de dikkatle olayları takip etmeyi sürdürmekteyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.