• İstanbul 20 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 20 °C
  • Konya 14 °C
  • Sakarya 18 °C
  • Şanlıurfa 25 °C
  • Trabzon 19 °C
  • Gaziantep 21 °C
  • Bolu 14 °C
  • Bursa 19 °C

Hacı Bayram-ı Veli ve Mehmet Doğan

Hacı Bayram-ı Veli ve Mehmet Doğan
TYB Şeref Başkanı, büyük mütefekkir merhum D. Mehmet Doğan Bey’in konuşmalarında ve yazılarında hep bir isim dikkat çeker: Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri. Ankaralı bir yazar ve mütefekkir olan Mehmet Bey’e göre Ankara, Hacı Bayram demektir.

Ayrıca Doğan, medeniyetimizde çok önemli bir yere konumlanan İstanbul’un fethini Akşemseddin’siz, Hacı Bayram’sız ve Ankara’sız anlatmanın mümkün olmadığına vurgu yapar. Kendisiyle söyleşi yapmak üzere Ömrüm Ankara kitabından hareketle önemli sorular çıkarmıştık ve uygun bir gün için görüşmelerimiz sürerken, rahatsızlık süreci başladı ve akabinde üstadı rahmeti rahmana uğurladık. Ömrünü kültürümüze adayan Mehmet Doğan üstadımızı rahmetle yâd ediyoruz. Kendisiyle röportaj için hazırladığımız soruları onu çok iyi tanıyan ve ona çok yakın isimlerden olan Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü ve TYB Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’a sorduk…

Söyleşi: Ziya Uğur

O bir Ankaralıydı ve Ankara Ahisiydi

Mehmet Doğan abimiz, 11 Ağustos 2024'te vefat etti, göçünü topladı ve ebedi âleme, Rabbine, sevdiğine kavuştu. 12 Ağustos’ta da Hacı Bayram-ı Veli Camii’nden, Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin hemen huzurundan, onu ebedi istirahatgâhına, Taceddin Veli’deki mekânına uğurlamış olduk. Hepimizin başı sağ olsun.

Mehmet Doğan abi, her şeyden önce Hacı Bayram-ı Veli Üstadımız gibi bir Ankaralıydı, bir Ankara ahisiydi. Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri de bir Ahi Sultan’dır, malumunuz. Hepimizin bildiği üzere, Mehmet Doğan abi içimizde yaşayan çağdaş bir ahi olarak, tam da Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin yolundan ve izinden giden bir insandı.

Kalabalıklar İçinde Yalnızlık

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri bir nutkunda şöyle diyor:

"Sen seni bil, sen seni…"

Biliyorsunuz, bizim irfan geleneğimiz önce kendini bilmekle başlar. Bu yolculuk, kendini bilmeyle başlayan bir süreçtir. Yunus’un, Anadolu’nun, o güzel Türkçemizin, o güzel inancımızın, imanımızın söze ve dile dökülen ismi:

"İlim, ilim bilmektir;
İlim kendin bilmektir.
Sen kendin bilmezsen
Bu nice okumaktır?"

Cemil Meriç üstadın da Kültürden İrfan’a eserinde belirttiği gibi, aslında kültür, Batı'nın o yapıp etmeleri, insanların eserleri, işleri iken, irfan; imanın ve İslam’ın eseridir. Burada önce kendin olmakla başlar bu yolculuk.

Dolayısıyla, bu sözler sadece herhangi kelimeler değil; kendini olgunlaştırmak, kendini yetkinleştirmek, bu çağda o kadar önemli ki! Büyük şehirler artık devasa metropollere döndü, yeni bir kavram hayatımıza girdi: Kalabalıklar içinde yalnızlık.

Gösterişli ama yalnız... Neden? Çünkü kendi olmamış, kendini bulamamış...

Mehmet Doğan, Hacı Bayram Veli İle İlgili Önemli Çalışmalara Öncülük Etti

Ben, Mehmet Doğan abinin de çok önemsediği bir kavram olarak düşünüyorum bunu. Çünkü o her şeyden önce güçlü bir iman ve inanç sahibiydi, istikamet sahibiydi ve ihlaslı bir insandı. Kendini adamış bir insandı; bu değerlere, bu kültürlere ve bu irfan ehline adamış bir insandı.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin tanınan, bilinen bir yönü var. Çok önemli bir isim; Bayramilik içinde, Murad Han’la ilişkisi, Akşemseddin Hazretleri, İstanbul’un fethini müjdelemesi... Bunların daha bilinir olmasını, daha yüksek sesle söylenmesini sağlayanlardan biri de Mehmet Doğan’dır.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri büyük bir pir. Tabii onun büyüklüğünü herhangi bir beşerin anlatmasıyla o büyük olacak değil. Ama Mehmet Doğan abi şunu yaptı: Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin sadece Ankara’da, Ulus’ta, Hacı Bayram Camii ve türbesinden ibaret olmadığını ortaya koydu.

Balkanlardan Anadolu’ya, Kafkaslar'dan Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya kadar, bizim bugün tüm kültür ve gönül coğrafyalarımızı mayalayan, irşad eden, ihya eden bir büyük mürşid olduğunu ortaya koydu.

Bugün Şehirdeki İnsan Mutsuz

Şehir-insan ilişkisi en başta Mehmet abinin özellikle dikkat çektiği bir konuydu:

"Çalabım bir şar yaratmış iki cihan arasında..."

Aslında bugün bile hâlâ anlayamadığımız ve bugün o kadar ihtiyacımız olan bir şey söylüyor ki...

Mehmet abi buna dikkat çekti ve buradan hareketle; şehir kültürü, kültürlü şehir, Türkiye Yazarlar Birliği bünyesinde artık gelenekselleşen Şehri Yaşatmak, Tarihi Yaşatmak, Şehirleri Yaşatmak, Milletlerarası Şehir Tarihi Kongreleri gibi şehre dair muazzam projeler hayata geçirdi.

Pir Hazretleri, aslında şehrin fiziki inşasından önce, şehirdeki insanın inşa edilmesinden söz ediyordu. Şehirdeki insanı inşa etmeden, onu manevi olarak geliştirmeden...

"Sen seni bil" diye başlayıp:

“Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde
Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm

Ben dahî bile yapıldım taş ü toprak âresinde”

derken, aslında şehirle insanın ve insanın, o manevi olgunluğu, kemalatı ve ruh boyutuyla, maddi ve manevi olarak inşa edilmesi gerektiğini söylüyordu.

Bugün şehirlerimizin maddi yapısı muazzam ve muntazam, ama ruh boyutu eksik. Bugün şehirlerimiz yalnız, şehirlerimiz ruhsuz; şehirdeki insan mutsuz. İşte Hazreti Pir’in ve Mehmet Doğan abinin vurguladığı gibi, aslında bizim inancımız, dinimiz bir şehir inancı ve dinidir. Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin yaşadığı dönem, o gün Cihan İmparatorluğu’nun önemli bir şehri olan Ankara’da, şehir-insan ilişkisini merkeze alan bir anlayışla şekillenmişti. O, şehrin insanı inşa edip insanın da şehri inşa etmesini sağlayan diyalektik bir ilişkiden bahsediyordu.

Bu konu üzerine çok şey konuşulabilir. Özellikle Hazreti Pir’in, Mehmet Doğan abinin perspektifinden şehir-insan ilişkisini yeniden ele almamız gerekiyor.

İstanbul’un Fethi Ankara’dan Başlar

Mehmet Doğan abinin altını çizmemiz gereken önemli bir noktasına değinmek istiyorum. İstanbul’un fethi, Hazreti Peygamber'in

“Le tüftehann'el-konstantîniyyeti fele ni'mel emîru emîruhe, vele ni'mel ceyşü zâlikel ceyş”

 “İstanbul mutlaka fethedilecektir; onu fetheden emir ne güzel emirdir, onu fetheden ordu ne güzel ordudur!”hadisinden sonra, kimin ve ne şekilde fethedeceğini müjdeleyen kişinin Hacı Bayram Veli Hazretleri olduğunu Mehmet Doğan abi anlatmıştır.

Bu hikâye uzun, ancak kısaca anlatmak gerekirse, o dönemde büyük bir Bayramiyye grubu olduğu söylenir. Hacı Bayram Veli Hazretleri, Sultan II. Murad tarafından Edirne’ye davet edilir. Sultan Murad, onun aslında bir irfan ehli olduğunu görür ve kendisi de ona bağlanır. Malumunuz, İstanbul'un fethi için birkaç teşebbüs olur, ancak başarıya ulaşmaz. Bunun üzerine Hacı Bayram Veli, Akşemseddin Hazretleri’ni işaret eder. Rivayete göre, Sultan Murad bir gün Hacı Bayram Veli Hazretlerine fethi sorar ve o da "Bu fetih bize nasip olmayacak, ama şu bebek (Fatih Sultan Mehmet’i işaret ederek) ve yanında bulunan Köse (Akşemseddin Hazretleri) ile gerçekleşecektir." der.

Fatih Sultan Mehmet henüz çok genç yaşta tahta çıktığında, Haçlı Seferleri ve Batı'nın baskıları sebebiyle tekrar babası II. Murad’a başvurur. Meşhur diyalog yaşanır: "Eğer padişah sen isen ordunun başına geç; eğer ben isem, emrediyorum, gel ve ordunun başına geç!" Bunun ardından II. Murad, tekrar tahta geçer.

Mehmet Doğan abi, İstanbul’un fethinin aslında Ankara'dan başladığını söylerdi. Bir gün İstanbul’da, bir sivil toplum kuruluşunun düzenlediği büyük bir konferansta bunu dile getirdiğinde, İstanbullular çok şaşırmıştı.

Helal Kazanç ve Güzel Ahlak

Mehmet Doğan abinin altını çizdiği bir diğer önemli husus da: Hazreti Pir'in, ahilik geleneğinden gelmesi ve dergâhta bir zanaat ehli veya meslek erbabı olmaksızın bulunamayacağını vurgulamasıdır. Yani manevi kemalatımızın ahlaki ve maddi unsurlarla, helal kazanç ve güzel ahlakla beraber olacağını ifade ederdi.

Hacı Bayram Veli’nin Türkçeye Kazandırdığı Muazzam Ufuk

Mehmet Doğan Bey diyor ki: "Hacı Bayram Veli şair değildir ama Türkçenin belki en iyi birkaç şiirini söylemiştir." Hacı Bayram Veli’nin şiirleri ve kullandığı dil ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

Mehmet Doğan abinin bir başka önemli vurgusu da Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin dilidir. Hacı Bayram Veli Hazretleri çok az ve öz söylemiştir. Bir şair değildir, ama şairlere taş çıkartacak derecede muazzam mısralar bırakmıştır. Bugün en güzel şiirlerden daha üstün ve derin anlamlara sahip dizeleri vardır.

Onun şiirleriyle ilgili çokça şerh yazıldığını görüyoruz.

Çünkü her bir kelimesi anlam yüklüdür. Örneğin, "Çalap" kelimesi, "şar" kelimesi, "iki cihan arası" ifadesi... Bunların hepsi derin manalar barındırır. "İki cihan arası" derken, maddi ve manevi dünyadan bahseder. Güzel Türkçemiz, sahih İslam’la yoğrulmuş, maneviyatla harmanlanmış bir dildir. Yunus Emre’de gördüğümüz o güzellik ve lezzet, Hacı Bayram Veli Hazretleri'nde başka bir kemalat ve derinlik ile karşımıza çıkar.

“Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde

Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm”

Bu mısralarda muazzam bir derinlik vardır. Sadece söz değil, ulviyet vardır. O aşkınlığı hissetmemiz ve görmemiz gerekiyor.

Hacı Bayram Veli Hazretleri, Türkçenin bir medeniyet dili olduğunu ve aslında bu inancın, Kur’an’ın ve İslam’ın dili olduğunu da bize gösteriyor. Onun mısralarında, Rabbimizle olan aşkın bağımızı, mabut ile kurulan muazzam ilişkiyi görebiliyoruz.

Mehmet Doğan abi, Hacı Bayram Veli Hazretleri’ni sadece büyük bir manevi şahsiyet olarak değil, aynı zamanda onun fikriyatındaki derinliği ve Türkçeye kazandırdığı muazzam ufku da anlatıyordu. Özellikle 15. ve 16. yüzyıl, büyük bir geçiş dönemi, hatta kaotik bir süreçtir. Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin hayatı, hepimiz için özel olarak incelenmesi ve üzerinde durulması gereken bir dönemdir.

Maddeden Manaya Yolculuk ve Yeni Bir Diriliş Hareketi

Müderris bugünkü anlamıyla belki de o dönemin rektörüydü. Hazret maddi ilimlerin artık insanlara sirayet etmediğini görerek bir direnişe ve arayışa giriyor. Aslında o keşfediliyor; burası çok önemli! Hacı Bayram Veli Hazretleri, Somuncu Baba tarafından hususi olarak keşfediliyor. Çünkü bu, manevi alemde onlara bildiriliyor.

Hacı Bayram Veli Hazretleri, Aksaray’a gidiyor ve orada manevi tedrisattan geçiyor. Vefatından sonra, aslında oğulları da olmasına rağmen, bu vazifeyi Hacı Bayram Veli Hazretleri’ne devrediyor. O kaotik dönemde önce "Sen seni bil, sen seni!" diyerek insanı yetiştiriyor; meslek ve zanaat erbabı yetiştirerek, burçaklar ekerek, esnafı destekleyerek bir diriliş hareketi başlatıyor.

Akşemseddin Hazretleri'nin Fatih Sultan Mehmet’e 20.000 kişilik ordusuyla destek olduğunu biliyoruz. O dönemde hiçbir dergahtan insan kabul edilmezken, sadece Bayramiye dergahından 20.000 kişi sefere katılıyor. Hacı Bayram Veli Hazretleri, burada artık yeni bir başlangıç yapma yoluna giriyor. O kaotik dönemden bir diriliş çıkıyor. Sezai Karakoç üstadın ifade ettiği gibi, yeni bir "Diriliş" hareketi başlıyor.

Bu diriliş nasıl gerçekleşiyor? Kur’an’ı ve sünneti en iyi şekilde anlayarak, onu güzel bir dille ifade ederek, kendi hayatında ve davranışlarında yansıtarak... İşte Bayramiliğin ortaya çıkışı böyle oluyor. Dolayısıyla, Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin Türkçeyi kullanmadaki muazzamlığı hepimiz için büyük bir örneklik teşkil ediyor.

Mehmet Doğan abi de aslında Hacı Bayram Veli’nin dilini en iyi yakalayan ve kullanan kişidir. Bugün "Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin dili nasıldı?" diye soranlar, nutuklarının ve birkaç nesrinin dışında ne olduğunu merak edenler, Mehmet Doğan abinin eserlerine bakmalıdır. Onun sözlüğüne göz attıklarında bunu göreceklerdir.

Mehmet Doğan Bey, bir yazısında Bayramiliğin Anadolu’da olduğu kadar Balkanlar’da da etkili olduğunu söylüyor. Hatta burada bir Boşnak ilahi grubundan bahsediyor. Balkanlar’daki Bayramiliğin etkisi hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Evet, biz 2018 yılında Türkiye Yazarlar Birliği’nin 40. yılı vesilesiyle "Edirne’den Mostar’a" adını verdiğimiz bir proje gerçekleştirmiştik. Yaklaşık 40 yazarımız, gazetecimiz ve şairimiz bu projede yer aldı. Bosna, Makedonya, Arnavutluk, Karadağ gibi Balkanlar’daki tüm şehirleri gezdik.

Bakın, 2018’den bahsediyorum! Orada hâlâ yaşayan tekkeler var. Bir caminin bir parçası olarak varlığını sürdüren tekkeler... Caminin görevlisi aynı zamanda bir dergahı da temsil ediyor. Ancak bu dergahlar, Bayrami geleneğini bir anlamda sürdüren dergahlardır. 14. ve 15. yüzyıldan gelen bir fikir, düşünce ve maneviyat hareketi hâlâ izlerini orada göstermektedir.

Balkanlar, bugün bile zulüm ve yok etme harekâtına rağmen Bayramiliğin izlerini silememiştir. Malumunuz, Osmanlı önce Balkanları fethetmiştir. Edirne ilk fethedilen yerdir ve ardından Balkanlara doğru fetihler devam etmiştir. Osmanlı, fethettiği her yere bir Bayrami halifesini göndermiştir.

Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin "Çalabım bir şar yaratmış, iki cihan arasında" dediği gibi, Osmanlı Cihan İmparatorluğu bir şehri fethederken, sadece maddi inşasını değil, aynı zamanda manevi ihyasını da gerçekleştiriyordu. Manevi ihya işini ise Bayram Veli Hazretleri üstleniyordu. Şunu diyebiliriz ki Osmanlı, özellikle II. Murat döneminde, her zaman iki boyutlu hareket etmiştir: Birincisi işin maddi boyutu, ikincisi manevi boyutu. Osmanlı'nın yönetimi adeta çift katmanlıydı. Madalyonun bir yüzü hükümdarlar ve büyük sultanlar iken, diğer yüzü manevi sultanlar, yani Hacı Bayram Veli gibi önemli şahsiyetlerdi.

Bayramîliğin Büyük Mirası

Balkanlarda, yüzyıllar boyunca neredeyse her şehirde bir Bayrami tekkesi bulunuyordu. Ancak bu tekkeler sadece birer ibadet merkezi değil, aynı zamanda ahilik teşkilatının birer parçasıydı. Bu nedenle, Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin Bayramiliği yalnızca bir manevi inşa olarak görülmemelidir. Bayramilik, insanın yalnızca uhrevi bir yolculuğa çıkması için değil, aynı zamanda meslek ve zanaat sahibi olması için de rehberlik eden bir yoldu.

Bayramilik, insanlara iyi bir iş ahlakı, meslek ahlakı, helal kazanç bilinci ve yardımlaşmanın önemini aşılıyordu. Çünkü yalnızca bir şehri fethetmek yetmezdi; önemli olan, insanların gönlünü kazanmak, onları İslam’a ısındırmak ve onlara yeni bir ufuk ve vizyon sunmaktı. Bayramilik tam olarak bunu yaptı. İnsanlara nasıl geçim sağlayacaklarını, meslek ve zanaat öğretti. Bunu yaparken, helal kazancın ve infakın ahiret saadetiyle nasıl bağlantılı olduğunu gösterdi.

Ancak Bayramiliğin asıl güzelliği, bu prensipleri hayata geçiren insanların bunu gösterişten uzak bir şekilde yapmasıydı. Onlar, mülkleriyle, teheccüd namazlarıyla, ibadetleriyle, evlatlarıyla manevi olgunluklarını tamamlıyor, ancak bunu yaparken hayattan kopmuyorlardı. Bugün hâlâ Balkanlara gittiğimizde, tüm Sovyet ve sosyalist-komünist rejimlerin dini yok etme üzerine kurulu politikalarına rağmen, oradaki manevi iklimi hissediyorsak, bu Bayramiliğin mirasıdır.

Her bir sokakta, sanki o ruh izlenmiş, taşlara, kerpiçlere, kaldırımlara sinmiş gibi hissediyoruz. İşte bu ruh, imandır! Bayramilik, gerçek anlamıyla İslam beldeleri oluşturmuştur. Bu yüzden o topraklara "Evlad-ı Fatihan" deriz. Fatih Sultan Mehmet, bu emaneti babasından almış ve daha ileriye taşımıştır. Babasının piri Hacı Bayram Veli, onun piri ise Akşemseddin Hazretleri’ydi. Akşemseddin’in manevi desteğiyle, Fatih bu kutlu yolu daha da ileri götürdü.

Gerçekten de, Balkanlar Bayramilikle, imanla ve İslam’la yoğrulmuştur. Ancak bu, sadece camiler ve tekkelerle sınırlı kalmamıştır. Bayramiliğin izlerini; köprülerde, çeşmelerde, bedestenlerde, medreselerde görmek mümkündür. Bugün Saraybosna’daki çarşıya baktığımızda, bıçakçılar çarşısını, kilimciler çarşısını, demircileri, saraçları görüyoruz. Her bir zanaat, her bir meslek, muazzam bir şekilde işlenmiştir.

İlim, İrfan ve Hikmet

Bugünün "Organize Sanayi Bölgesi" kavramına benzer şekilde, Osmanlı hayatın merkezinde ekonomik ve kültürel yapıları da inşa etmiştir. Bununla birlikte, muazzam medreseler kurulmuş ve bu medreseler, dönemin en iyi eğitim kurumları hâline gelmiştir. Bugün "dünyanın en iyi üniversiteleri" dediğimiz düzeyde eğitim veren medreseler inşa edilmiştir. İşte bu, Bayramiliğin yalnızca bir manevi hareket değil, aynı zamanda medeniyet kurucu bir sistem olduğunun en büyük kanıtıdır.

Bunların öncüsü kim? Hacı Bayram Veli Hazretleri... Çünkü kendisi zaten ilim geleneğinden geliyor, müderristir. Burada onun altını çizmemiz lazım. Bayramilik, ilimle tasavvufu iç içe gören bir tasavvuf anlayışıdır. Medreseyle dergâhı, ilimle irfanı bir araya getirmiştir. Hatta şunu diyebiliriz: Önce ilim, sonra irfan, ardından hikmet gelir.

Bayramiliğin Anadolu’daki etkisi muazzamdır. Bugün Marmara Bölgesi'ne, Ege Bölgesi'ne gittiğinizde Bayrami şeyhlerinin ve halifelerinin inşa ettiği camileri, külliyeleri, dergâhları ve hanları görebilirsiniz. Bayramilik, ilim, irfan ve hikmeti harmanlayarak İslam'ın en azametli yorumlarından birini sunmuştur.

Şunu da belirtmek gerekir ki Bayramilik, devlet zoruyla ve baskıyla kabul ettirilmiş bir gelenek ya da kültür değildir; tamamen gönüllülük esasına dayanır. Daha önce bahsettiğimiz meslek ve zanaat anlayışı da bu nedenle önemlidir. İnsanlar, Bayramilik yoluna gönüllü olarak dâhil olmuştur. Ancak bu her gelenin kabul edildiği bir yol değildir. Buraya dâhil olmak isteyen kişi, buna uygun bir yaşam sürmeli ve belirli bir olgunluk seviyesine erişmelidir.

İstanbul’un fethinde orada bulunan halk “Kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığını görmeyi tercih ederim.” diyor

Peki, neden? Çünkü Osmanlı, yaşanabilir bir İslam sunmuştur. Hayatın içinde, sosyal ve gündelik yaşamı dengeli bir şekilde yorumlayan; aynı zamanda ahiret anlayışını en güzel şekilde anlatan bir sistem kurmuştur. Hem dünyada huzurlu ve mutlu bir hayatı, hem de ahirette kurtuluşu vadeden bir anlayışı temsil etmiştir. Hacı Bayram Veli Hazretleri, bize İslam’ın ne kadar güzel yaşanabileceğini gösteren bir önderdir. Bu yüzden İstanbul’un fethi sonrası Balkanlarda Bayramiliğin bu kadar hızlı yayılmasının temel sebebi de budur.

Bir makalesinde şu ifade geçiyor: "Hacı Bayram demek, Ankara demektir." Bu söz hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bugün hepimiz için Ankara, Cumhuriyetimizin başkenti olmasının yanı sıra tarihî bir şehir kimliği taşımaktadır. Ancak asıl ruhunu ve kimliğini Hacı Bayram Veli Hazretleri’nden almıştır. Ankara’ya gelen hemen herkes Hacı Bayram Veli Hazretleri’ni ziyaret eder. Çünkü gerçekten Ankara’yı imanla ve İslam’la harmanlayan şahsiyet odur.

Bize şunu göstermiş ve öğretmiştir: Ankara artık hepimizindir. Onun yanına bir mabet inşa ederken, "Ben onun muhafızıyım." düşüncesiyle hareket edilmiştir. Ona dokunulmamış, aksine korunarak bir şehir inşa edilmiştir. Ankara, bu yüzden tüm şehrin manevi emaneti olarak sahiplenilmiştir. İşte bu yüzden, "Ankara demek, Hacı Bayram Veli demektir." diyoruz.

Üstadımız Mehmet Doğan’ın da dediği gibi. Biz İstanbul’u, Hacı Bayram Veli Hazretleri sayesinde Ankara’dan daha iyi anlıyoruz. İstanbul’un fethinin nasıl mümkün olduğunu da yine Ankara’dan, Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin mirasıyla kavrıyoruz. Balkanlara gittiğimizde, oradaki izleri de Hacı Bayram Veli Hazretleri ile anlıyoruz.

Dolayısıyla Hacı Bayram Veli Hazretleri, Ankara’yı bir mekân, bir zemin olarak değerlendirmiştir. Tıpkı Hazreti Mevlânâ’nın pergel benzetmesindeki gibi, pergelin sabit ayağı Ankara’da olmuş; diğer ayağı ise Anadolu’yu, Balkanları, Kafkasları ve Kuzey Afrika’yı kapsayacak şekilde genişlemiştir. Onun gönül ışığı, bu coğrafyalara kadar ulaşmıştır.

Bu bağlamda, Ankara’dan yayılan bir ışık vardır. Ancak Ankara’yı bu kadar anlamlı ve değerli kılan unsur, Hacı Bayram Veli Hazretleri’dir. Bizim geleneğimizde "Şerefü’l-mekân bi’l-mekîn" yani "Bir mekânın şerefi, orada bulunan zat ile kaimdir." anlayışı vardır. Tarihte birçok önemli şehir roller üstlenmiş, fakat zamanla viraneye dönmüştür. Büyük komutanların, hükümdarların kurduğu şehirler bile unutulmuştur. Ancak Ankara, sadece tarihî bir şehir olmakla kalmamış; çok katmanlı bir kimlik kazanarak, asıl değerini Hacı Bayram Veli Hazretleri ile bulmuştur.

Bu nedenle "Hacı Bayram Veli dediğimizde Ankara, Ankara dediğimizde Hacı Bayram Veli anlaşılır." Biz, Türkistan’a ya da Balkanlara gittiğimizde "Ankara’dan geliyoruz, Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin diyarından geliyoruz." deriz. Üniversite sokaklarında dolaşırken, "Biz Hazret’in misafiriyiz, onun huzurundayız, onun selamıyla geldik." diye düşünürüz. Türkistan’a ya da Balkanlara gittiğinizde, Ankara’dan geldiğinizi söylediğinizde insanlar "Hacı Bayram’ın diyarından geldiniz." derler.

Yakın zamanda Hayder ile Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi arasında bir protokol imzalandığını biliyoruz. Bu protokol hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Evet, derneğimiz ile üniversitemiz arasında güzel bir iş birliği ve protokol gerçekleştirdik. Üniversite olarak hem sivil toplum kuruluşlarımızla hem de kamu kurumlarımızla iş birlikleri yürütüyoruz. Ancak belki de en kıymetli ve anlamlı ilişkilerimizden biri, Hacı Bayram Veli Cami Derneği ile yapılan bu protokoldür.

Bu, herhangi bir protokol değil. Bu protokol neticesinde Hacı Bayram Veli ve Anadolu İrfanı Araştırma Merkezi’ni kurduk. Bu müjdeyi de buradan vermiş olalım. Merkez kurulması kolay bir süreç değildir. Yönetim kurulu kararımızla onaylanan bu merkez, aynı zamanda Yükseköğretim Kurulu’nun da desteğiyle hassasiyetle incelenmiş ve uygun bulunmuştur.

İnşallah, bu protokol neticesinde kurulan merkez üzerinden Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin fikirlerini ele alacak, şehir ve insan ilişkisini, şehirlerin manevi iklimini ve ruhunu konuşacağız. Ancak Hacı Bayram Veli Hazretleri’ni yalnızca Ankara ile sınırlı görmeyeceğiz. Dernek başkanımız Emre Bey ile bu konuyu konuşurken, Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin ışığının Balkanlar’dan Kafkaslara, Orta Doğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar yayıldığını dile getirdik. Bu ışığın izlerini takip ederek Anadolu irfanını, Bayramilik’in mühür vurduğu önemli mekânları ve bu coğrafyadaki etkilerini konuşacağız. Balıkesir’de var, Denizli’de var, yani Anadolu’nun her bir şehrinde var. İsimleri çoğaltabiliriz. İnşallah bu iş birliğimiz önce ilmi, irfanî ve hikemî bir yoldan ilerleyecek. Sayın Cumhurbaşkanımızın “Türkiye Yüzyılı” dediği bu ikinci asırda, manevi kalkınmayı, ihyayı ve inşayı daha güçlü bir şekilde gerçekleştirmek için biz de nacizane bir katkı sunmaya çalışacağız.

Bu iş birliği yalnızca Hacı Bayram Veli Cami Derneği ile üniversitenin ortaklığı olarak kalmayacak. Allah nasip ederse Balkanlar’da da bir faaliyet gerçekleştireceğiz. Orada bir üniversite, bir sivil toplum kuruluşu ya da belki bir cami derneğiyle ortaklaşa çalışmalar yapacağız. 14, 15 ve 16. yüzyıldan beri bu nefesi teneffüs eden kurumlarla iş birliği içinde olacağız. İlk adımları attık, etkinlikler başladı ve inşallah devam edecek.

Hazreti Pir’in, Türkçemize olan katkısını da ele alacağız. Bugün dinî hayatımızın dili, İslam’ı yaşama biçimimiz ve Müslüman zihnindeki kelime dağarcığımız giderek sekülerleşti, ruhunu kaybetti. İnşallah Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin nutkundan ve mutasavvıf kimliğinden hareketle, manevi bir ruh taşıyan dili yeniden ihya etmeye çalışacağız. Ancak asıl önemli olan, onun sosyal hayatın içinde yaşanabilir bir İslam anlayışını nasıl inşa ettiğidir.

Bu anlayış, sanat ve meslekler üzerinden yeni bir Ahilik modeli oluşturabilir. İnşallah, çalışma hayatına yansıyacak projeler geliştireceğimiz bir zemin inşa edeceğiz. Bu başlangıcın hayırlı ve bereketli olmasını diliyoruz. Bizden sonraki nesiller için güzel bir çığır açmasını, iyi bir yol oluşturmasını temenni ediyoruz.

Hacı Bayram Veli’yi İyi Tanımamız Gerekiyor

Hacı Bayram Veli Hazretleri’ni çok iyi tanımamız gerekiyor. Hazreti Pir, büyük bir gönül mimarı olduğu kadar, aynı zamanda önemli bir fikir insanı ve ilim erbabıdır. Fakat her şeyden önce, bize bir arada yaşamayı en güzel şekilde öğreten bir şahsiyettir.

Bu birlikteliği sadece insanlar arasındaki komşuluk ilişkisi olarak düşünmemeliyiz. O, bize tarihle ve geçmiş kültürlerle nasıl bir arada yaşanacağını da göstermiştir. Roma ve Friglerden kalan eserleri dahi himaye etmiş, bunlarla birlikte yaşamanın mümkün olduğunu ortaya koymuştur. Bize muazzam bir hayat felsefesi sunmaktadır. Bunları iyi anlamalıyız.

Mehmet Doğan Birçok Konuda Öncülük Etmiş Bir İsim

Mehmet Doğan abimiz, bize birçok konuda öncülük etmiş önemli bir isimdir. “Büyük Türkçe Sözlük” ve “Batılılaşma İhaneti” gibi çalışmalarıyla dilimize büyük katkılar sunmuştur. Tıpkı Hacı Bayram Veli Hazretleri gibi, Tacettin Veli Hazretleri de Ankara’nın manevi mimarlarındandır. Aynı mekânda, millî marşımızı yazan Mehmet Akif’in hatırası da yaşatılmaktadır. Bugün, Mehmet Akif’in ülkemizde tanınıp sahiplenilmesinde Mehmet Doğan abimizin büyük bir emeği ve mücadelesi vardır.

Bugün Tacettin Dergâhı tekrar ihya edildiyse, Mehmet Akif’in evi bir müzeye dönüştüyse, bunda onun öncülüğünün büyük payı vardır. Bu isimleri ve değerleri, bugünün diliyle yeniden anlamlandırmak ve anlatmak çok önemli.

Bu kadar muazzam bir mirası, İstanbul’un fethi gibi büyük zaferleri, Balkanlar’ın İslam yurdu hâline gelişini, Anadolu’nun ilimle yoğrulmasını bugünün gençlerine en güzel şekilde anlatmamız gerekiyor. Bunun için filmler, belgeseller ve diziler çekilmeli. Kültür endüstrileri dediğimiz sektörler bu alanlara yönelmeli.

Örneğin, Hacı Bayram Veli Hazretleri’ni anlatan bir çizgi film, çocuklarımızın zihnine onun izlerini 3 yaşından itibaren kazıyabilir. Bir meslek ve zanaat öğrenmeyi öğretecek kısa filmler üretilebilir. Büyük yapımlara imza atarak, dünya dillerine çevrilecek sinema projeleri neden gerçekleştirmeyelim?

Gençlerimiz teknolojiyi çok iyi kullanıyor. Önümüzde büyük fırsatlar var. İnşallah bu fırsatları değerlendireceğiz.

Ben geleceğimizi güzel görüyorum. Gençlerimiz, bu manevi mimarları tanıdıkça onları daha iyi anlayacak. Aslında, çağımızın insanının ihtiyaç duyduğu ve aradığı isimler bu şahsiyetlerdir.

İnşallah, Hacı Bayram Veli Hazretleri’ni konu alan, Balkanlar’da, Türkistan’da, Amerika’da, Avrupa’da ve Afrika’da izlenen güzel bir film yapılır. Biliyorsunuz, Diriliş Ertuğrul dizisinde Osmanlı anlatılırken karakter olarak da işlendi ve ne kadar güzel oldu. Yunus Emre bazı yapımlarda ele alındı ve yine çok olumlu yankılar uyandırdı.

Peki, neden İstanbul’un fethi ya da Balkanlar’ın fethi üzerine bir film yapılmasın? Üstelik bu fetihlerin manevi mimarı Hacı Bayram Veli Hazretleri iken… Onu sadece bir veli, bir mürşit, keramet sahibi bir zat olarak değil; büyük bir stratejist ve fikir öncüsü olarak ele almak gerekiyor. İstanbul’un fethini anlatan sayısız yapım var, ancak bu sürecin temel taşlarından biri olan Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin rolü anlatılmıyor.

Düşünün, eğer bu konuları işleyen güçlü yapımlar ortaya konsa, tüm dünyanın gözüne ve zihnine zorla sokulan yüzlerce film arasında bizim değerlerimiz de girebilirdi. Bunları yapmamız gerekiyor. Ve bu tür projelerin merkezinde Hacı Bayram Veli Hazretleri olmalı. İnşallah bu gerçekleşir, bu filmler çekilir diye temenni ediyorum.

 

Bu haber toplam 713 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim