Sabahı öğleye bağlayan saatler... Başçarşı canlanmış, etrafı kahve kokusu sarmış, yağmur bulutlarını delip geçen cılız güneş ışığı vitrinlerdeki bakır cezvelere vurmaya başlamış...
Biz ille de çay demişiz.
İlk seferinde çaylar yerel zevke uygun olarak açık geliyor, biz uyardıkça yavaş yavaş renkleri tavşan kanına dönüyor.
Boşnakça, Türkçe, Müslümanca selamlaşmalar birbirini takip ediyor. Muhabbet sağlam.
O ara telefonum çalıyor. Açıyorum, acil bir konu değil. "Yurtdışındayım"diyorum; "dönünce konuşuruz!"
Ve birden "yurtdışı" sözü zihnimde karıncalanıyor. Yabancı, aykırı bir ses! Yanlış bir şey söylemişim gibi açıklamak zorunda kalıyorum: "Saraybosna'dayım da..."Telin öteki ucundaki arkadaşım hiç duraksamadan "Abi yabancı yer değil, Bursa havasını andırır, seversin" diyor.
Yerden göğe haklı!
Üç gün boyunca şehrin bazı noktalarında çocukluğumun Bursa'sına benzer bir atmosferle karşılaşıp tatlı bir baş dönmesi yaşıyorum.
Yazının devamı için: http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2014/09/13/saraybosna-donusu































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.