Fransız Devrimi sonrasında Amerika’yı ziyaret eden (1830) Fransız yargıç Alexis de Tocqueville, “Ceza Hukukunda Reform” konusunu inceler ve büyük ün kazandıracak olan “De la Démocratie en Amerique” adlı eserini yayımlar (1835). Eser Akademi ödülünü aldığı (1836) gibi, Tocqueville’in Fransız Akademisi’ne seçilmesini de sağlar.
Kitabın girişinde Amerika’da dikkatini çeken ilk özelliğin şartlar arasında eşitlik olduğunu belirtir: “Eşitlik ilkesi, toplumun düşüncesine ve yasalarına belli bir yön vermekte, yönetenlerin sözlüğüne yeni maksimler (doğrular, ilkeler) getirmekte, yönetilenlerin yeni davranış kuraları edinmelerini sağlamaktadır. Eşitlik siyasal düzende etkili olduğu kadar, tüm toplum yaşamında da etkili olmakta, eşitlik her yerde, tüm davranışlarda ortaya çıkmaktadır.” (Göze, Ayferi: Siyasal Düşünce Tarihi, 1983, İstanbul, s. 300)
Sınıflı bir toplum yapısına sahip olarak yüzyıllar içinde iktidar savaşlarına sahne olmuş, iktidar mücadelesini, din de dahil, yerine göre çeşitli söylemlerin kılıfına büründürmüş Avrupa, özellikle de Fransa’da, Amerika’da gözlemlediği tarzda bir eşitliği öngörmez Tocqueville. Daha doğrusu Amerika’daki demokrasinin yerleşmişliğini ve mükemmel bir tarzda işleyişini “eşitlik” ilkesine dayandırır.
Tocqueville’in görüşleri bizde de, özellikle kamu hukukçuları ve siyaset bilimcileri tarafından gıptayla ve en küçük bir eleştiri gereği duyulamayacak bir yaklaşımla kabul görmüştür. Elbette Tocqueville’in gözlemleri, yetiştiği tutucu aile geleneği ve Kıta Avrupası’nın içinde bulunduğu toplumsal, siyasal ortam gereği farklı bir bakış açısına ve değerlendirmeye belki de zorlamıştır onu. Fakat Tocqueville’in ziyaretinden otuz-kırk yıl sonra Amerika’da yaşanan Kuzey-Güney savaşı, oradaki eşitlik ilkesini ve demokrasiyi izafi hale getiren nedenlerden biriydi. Özellikle Güneydeki zencilerin ve genel olarak işçilerin durumu, Tocqueville’in gözlemlerinin ve vardığı yargıların isabet derecesini kuşkulu hale getirici diğer nedenler arasında sayılabilir. Bırakınız o dönemi, 1930’larda yaşayarak gözlemlerde bulunan ve bu gözlemlerine dayanarak hikaye ve romanlarını yazan E. Caldwell, binbir çeşit eşitsizlikleri yalın gerçekliğiyle ortaya koymuştur. Steinbeck’in sert, acımasız, usta ve insani duyguları derinden yakalayan eserleri daha çarpıcı bir şekilde eşitsizliği sergiler.
“Fırsatlar ülkesi”, “özgürlükler ülkesi”, başka yerlerde taklit edilmeye uğraşılsa bile, Amerika’ya özgü bir siyasal sistem olarak tasdik edilen “Başkanlık sistemi”, demokrasi tasnifinde ayrı bir kategori oluşturmaktadır. Elbette, sadece iki yüzyıldır birkaç maddesi ancak değiştirilme gereği duyulmuş Anayasasına göre değil, uygulamasıyla da demokrasi olarak tanımlanmaktadır. Anayasasının pek az değişikliğe uğramış olması bir açıdan bir meziyet, bir diğer açıdan zafiyet olarak değerlendirmeye açıktır ve ayrı bir tartışma konusudur.
Princeton ve Northwestern üniversitelerinin ortak çalışmasıyla tespit edilen sonuçlar, Amerika’nın kendine özgü siyasal sisteminin çarpıklığına dikkat çekmektedir. Öncelikle halkın değil, “lobi” gruplarının devlet ve siyasal kararlarda etkili ve belirleyici oldukları ortaya çıkmaktadır. 1980’den 2002 yılına kadar ABD Kongresi’nde geçen, kabul edilen 1800 yasa teklifinde büyük bölümünün halk desteğinden yoksun olduğunu iki siyaset bilimci, Profesör Martin Gilens ve Benjamin I. Page tespit ediyorlar. Fakat kabul edilen reform paketleri ve yasa teklifleri, Kongre’nin iki kanadı olan Senato ve Temsilciler Meclisi ile sürekli temas halinde bulunan “menfaat gruplarının”, yani ekonomik imkan ve gücü ellerinde tutan büyük şirketlerin lehine sonuçlanıyor. Çünkü “sonuçlar gösteriyor ki, ekonomik elitler ve organize olmuş iş çevreleri, ABD’nin yasa yapıcıları üzerinde büyük etkiye sahip” iken halkın etkisi ya çok az ya da hiç yok durumundadır. Menfaat gruplarıyla halkın, kamunun talep ve beklentileri doğal olarak örtüşmemektedir. Bu durumda Gilens ve Page adlı bilim adamları şu yargıya varıyorlar: “ABD çoğulcu bir demokrasiden ziyade çıkar gruplarının isteklerini yerine getiren bir oligarşiye benziyor.” (Haber: Milliyet Gazetesi, 18 Nisan, s. 23) Amerika’ya öykünenlere karşı, “buyrun buradan yakın” demekten başka söz olmasa gerek.
23.04.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.