Kaba genellemelerde, pabuç gibi uzayan dillerde yalama olmuş nefretler, iç kanamaların binbaşıları, çok sesli nefret ve öfkelerin orkestra şefleri her semtte sahnedeydi... Ah o mısra. Beni peşin hükümlerden, önyargılardan, çalakalem sevecenliklerden, sahicilik taklidi yapan hokkabazlardan bir anda çekip alan o müjdeyi içime çektim. Göğsümü genişleten, dilimin bağlarını çözen, beni güzelliğin cevherine yaklaşacak kadar içerilere çeken o mısraı çoğaltmaya başladım iç sesimde: 'Derinden açılır güller Muhammed!'
Evet, bu yazıma 'İtibar dergisinin Nisan sayısı'na yazdığım yazıdan bir alıntıyla başladım. Dize Niyazi Mısri'ye ait. İyileşmeyen yaralarımızın merhemi bu müjdeli mısra idi işte. Kesintisiz bir dua gibi. Hayatımızı bir şiir gibi yaşama ihtimalini neden hep en sığ su birikintilerinde boğmaya bu kadar hevesliyiz?
Yeni Şafak'ta yazmaya başladığım için çelme takmaya ant içmiş çeldiricilerle çevrilmiş benim de etrafım. Kelimelerimi eksik veya çarpıtarak alıntıladıklarında, kimi kandırmış oluyorlar acaba? Misal:
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/leylaipekci/ya-rabbi-samimiyetimizi-arttir/51155































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.