ABD dış politikasındaki “belirsizlik”, “tutarsızlık” ve “istikrarsızlık”, başta müttefikleri olmak üzere tüm dünya açısından bir “güvenlik” meselesi olmaya doğru gidiyor.
Afganistan ve Irak’ta devam eden sorunlar ile Suriye krizinde gelinen aşama ve benzer bir tablonun Ukrayna’da gündeme gelmeye başlaması, bu endişenin alandaki somut örnekleri olarak ön plana çıkıyor.
Bunun dışında, Arap Baharı’yla birlikte “ilkeler” ve “değerler” bağlamında ortaya koyduğu çelişkili “performans” da açıkçası dikkatlerden kaçmıyor. Dış politikadaki “eylem-söylem” tutarsızlığını artık Obama bile perdeleyemiyor.
Bu noktada, özellikle Suriye ve Ukrayna’da demokrasiden ve insan haklarından bahseden ABD yönetiminin sıra Mısır’a ve Filistin’e gelince takındığı tutum, en hafif ifadeyle “çifte standart” olarak nitelendiriliyor.
Dolayısıyla, ABD ciddi anlamda bir “samimiyet krizi” ile karşı karşıya. Bu da, ABD’nin uzun bir süredir gündemde tuttuğu öncelikli iki temel hedefi zora sokuyor: Dünyada, özellikle de İslam dünyasında Amerikan karşıtlığını asgariye indirmek ve ABD’nin küresel güç mücadelesi yolundaki maliyetlerini azaltmak. İnsansız hava uçakları Afganistan’da, Pakistan’da ve Yemen’de masumları vurmaya devam ettikçe, bu “nefret” daha da artacağa benziyor!
***
ABD’nin yakın çevreler bağlamında küresel bazda yürüttüğü ve bu kapsamda başta Rusya, Çin, İran ve Türkiye’nin yakın çevrelerini hedef alan “kuşatma” politikası da, gelinen aşama itibarıyla “bumerang etkisi” yapmaya başlamış durumda.
Bu ülkelerin kendi aralarında işbirliğini geliştirmek-derinleştirmek suretiyle başlattığı “yarma harekatı”, açıkçası ABD’yi bölgesel-küresel bazda yalnızlaştırmaya doğru hızlı bir mesafe alırken; diğer taraftan ABD yakın çevresinden verilen “karşı cevap” ile de farklı bir boyut kazanmaya başlamış durumda.
Bu noktada, Latin Amerika’nın BRICS, Venezuela ve Brezilya’daki olaylar ile gündeme gelmeye başlamış olması oldukça önemli. Daha somut bir ifadeyle, Latin Amerika bir taraftan tırmanan anti-Amerikancılığa sahne olurken; diğer taraftan da, ABD’nin bölgeyi krizler ile bir kez daha “terbiye etme” süreci ile karşı karşıya.
Fakat, bu sefer karşısında farklı bir “arka bahçe” var ve burası artık küresel politikaya daha fazla angaje olmuş durumda. Bağımsızlık arayışının ötesinde, yeniden yapılandırılan uluslararası sistemde yerini almak ve temsil edilmek istiyor.
Dolayısıyla, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmaya başlayan bir ABD görüntüsü sürece hâkim. Bu da, haliyle ABD açısından daha agresif, hırslı ve müdahaleci politikaları gündeme getirmeye başlamış durumda.
***
ABD’nin müttefikleri ile yaşamaya başladığı “güven krizini” de burada göz ardı etmemek gerekiyor. Suriye krizinde başta Türkiye ve Körfez’in bir kısmıyla ters düşen Washington, Ukrayna-Kırım kriziyle de AB ülkelerinin bir kısmıyla problemler yaşıyor. Bunların başında ise Almanya geliyor.
Soğuk Savaş sonrası dönemde her geçen yıl tırmanan ve 2003’te ABD’nin Irak’ı işgaliyle zirve yapan sorun, kendisini Merkel’in ABD ziyaretinde de göstermiş durumda.
ABD-Almanya arasındaki “derin kriz”, sadece Ukrayna bağlamında Rusya ile sınırlı değil. Burada, Almanya’nın NSA tarafından dinlenilmiş olması da ciddi bir “güven” ve “güvenlik” sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Suriye’deki iç savaş, İran’ın nükleer programı, NATO ve Ortadoğu’daki barış sürecinde de iki ülkenin mutabık kaldığını söylemek çok zor; en azından Washington boyutuyla...
Dolayısıyla, iki ülke arasında bir soğuk savaş yaşanıyor demek için henüz vakit erken olsa da, ilişkilerin ciddi bir sınavdan geçtiğini söyleyebiliriz. Bunda da, Almanya’nın kendi çıkarlarına daha güçlü bir biçimde odaklanmaya başlamasıyla birlikte ABD’nin menfaatleri/hedefleriyle ters düşmeye başlaması oldukça önemli bir yere sahip. Bir diğer ifadeyle, Almanya’nın “Doğu’ya Doğru Politikası” ile ABD’nin “Avrasya Politikası” artık çatışmaya başlamış durumda ve Almanya açısından her şeye rağmen Rusya dengesi/faktörü oldukça önemli.
***
Peki, bu durum ABD’yi ve Başkan Obama’yı nasıl etkiler?
Mevcut gelişmeler, ABD içerisinde ciddi bir krizin yaşanacağına işaret ediyor. Bu bağlamda Başkan Obama’ya karşı yürütülen operasyonun dozunun her geçen gün arttırılması ve dış politika üzerinden yıpratılma girişimleri artık ayyuka çıkmaya başlamış durumda. Burada, özel hayatının gündeme getirilmeye başlanması da göz ardı edilmemeli.
Dolayısıyla, Obama ile birlikte yürütülen projede de sanki sona doğru yaklaşılmakta. “Neocon Amerikası” bir kez daha işbaşı yapacağa benziyor!
Çanlar, tüm dünya için çalıyor!
05.05.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.