4-5 Eylül tarihleri arasında Galler’de 26.sı gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde, gerek ittifak ilişkilerinin geleceği gerekse de yeni uluslararası sistemin yapısı ile ilgili verdiği önemli mesajlar itibarıyla şimdiden tarihteki yerini almış durumda.
Zirve, Ukrayna ve IŞİD üzerinden kırmızı hatlarını netleştirirken, bu noktada daha caydırıcı bir güç olacağıyla ilgili sinyali de “Öncü Güç” üzerinden vermiş görünüyor. Rus tehdidi üzerine inşa edilen bu “Öncü Güç”, Rusya ile Avrupa arasında yeni bir “Berlin Duvarı” örerken, diğer taraftan da ittifak üyesi ülkeler arasındaki “gevşek ilişkileri” tam da ABD’nin istediği şekilde yeniden sıkılaştırıyor.
Burada NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in yaptığı açıklama, bu yeni gücün kapsamı ve hedefleriyle ilgili önemli bilgiler içeriyor. Rasmussen’e göre; “Hazırlıklılık Eylem Planı”nın bir parçası olarak tasarlanan yeni güç binlerle ifade ediliyor ve ihtiyaç duyulduğu takdirde kriz merkezlerine birkaç gün içinde sevk edilebiliyor.
“Acil Müdahale Gücü” olarak da nitelendirilebilecek olan “Öncü Güç”ün hedef alanının ya da kuruluş amacının herhangi bir ülke ya da bölge ile sınırlandırılmamış olması da oldukça dikkat çekici. Nitekim Genel Sekreter bunu; “...dünyanın herhangi bir yerinde konuşlandırılacak şekilde tasarlandı” şeklinde izah ediyor.
“Bu çalkantılı dönemde NATO, müttefiklerini her türlü tehdide karşı korumak için her çeşit görevi yerine getirmek üzere, tam anlamıyla hazırlıklı olmalıdır. Tek bir müttefike saldırmayı düşünseniz bile, tüm ittifakı karşınızda bulacaksınız.” açıklamasında bulunan Rasmussen, NATO’nun meşhur 5. maddesine vurgu yapıyor.
İttifak tarihinde bir kez, o da 11 Eylül saldırıları ile ABD için işletilen bu maddenin bundan sonraki süreçte daha sık gündeme gelebileceğiyle ilgili ince bir uyarı söz konusu.
Hatırlanacağı üzere, Türkiye’nin bu madde çerçevesinde yaptığı çağrılar istenilen sonucu vermemişti. Fakat, NATO üyesi olmayan Ukrayna’ya yönelik Rusya Devlet Başkanı Putin’in AB Komisyonu Başkanı Barroso ile yaptığı görüşmede, “İstesem iki haftada Kiev’i alırım” sözleri NATO’yu alarma geçirmişti.
Doğu Avrupa’daki Batı çıkarları için bir tehdit anlamına gelen bu açıklamayı ABD tarihi bir fırsat olarak gördü ve Zirve sonuç bildirgesinde de görüldüğü üzere, Avrupalı müttefiklerini ikna etmekte hiç de zorlanmadı.
Ukrayna’nın “Rusya bize karşı savaş başlattı. Onbinlerce kişi ölebilir” cevabı ve çok daha öncesinde Avrupalı siyasilerin Rus kaba gücüne işaret ettikleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da ilk defa sınırlar silah zoruyla değiştiriliyor açıklamalarının da ABD’nin işini kolaylaştırıcı rolünü göz ardı etmemek gerekiyor. Nitekim, kurulmasına karar verilen “Öncü Güç”ün Doğu Avrupa’yı Rusya tehlikesinden korumak için oluşturulduğu açıklaması bunun somut bir göstergesi.
Bu bağlamda, ABD’nin Kırım krizi ile başlayan, öncesinde ise Suriye ile zeminleri oluşturulan Rusya’ya sistematik bir şekilde bırakılan güç boşluğu/manevra alanı oluşturma planının büyük ölçüde işe yaramış görünüyor.
Burada ilginç olan bir dikkat çekici husus ise, düne kadar eski Sovyet alanını hedef alan NATO yayılmacılığının bugün tekrar (aynen İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi) Avrupa topraklarını Rus tehdidine karşı koruyacak olması.
Bu hususu biraz daha açmak gerekirse; burada Prag Zirvesi, NATO tarihi açısından önemli bir ilke imza atmaktaydı. 2002’de, eski bir Varşova Paktı ülkesinde yapılan bu ilk zirveyi daha sonra 2006’daki Riga Zirvesi izlemişti.
Prag ile eski Doğu Bloku alanında boy gösteren NATO, Riga ile eski SSCB üyesi bir ülkede bu zirveyi gerçekleştirmekte ve Rusya açısından ciddi bir tehdit olarak algılanmaktaydı.
Bu zirveler içerisinde Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üyeliklerinin de gündeme geldiği, fakat Rus tehdidini göze alamayan ve bu ülke ile mevcut ilişkilerini bozmak istemeyen bazı kıta Avrupası devletlerinin muhalefetleriyle bu üyeliklerin gerçekleşmediği 2008 yılındaki Bükreş Zirvesi ise, NATO-Rusya ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkmaktadır.
Nitekim, bu tarihten sonra Rusya Kafkasları ve Karadeniz’i kontrol altına almaya yönelik operasyonlarına hız verecek ve “Rusya-Gürcistan Savaşı” ile de NATO’ya önemli bir mesaj verecektir. Bir sonraki mesaj ise, Kırım’ın ilhakı ve Doğu Ukrayna bazlı son gelişmeler olacaktır.
Dolayısıyla, daha önceki yazılarımızda da ortaya koyduğumuz üzere yeni bir dünya düzeni inşa edemeyen ve inisiyatifi elden kaçırma endişesi taşıyan ABD, eski enstrümanlar ve oyunlar üzerinden Çin’e karşı Rusya’yı kendi oyununa çekmekte ve “kontrollü bir çok kutuplu dünya”nın inşasını gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Bunun adına her ne kadar “Yeni Dünya Düzeni” ve “Yeni NATO” dese de, ortaya çıkan tablo o “eski”ye işaret etmektedir. Amiyane tabirle; “Eski tas, eski NATO!”
08.09.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.