• İstanbul 18 °C
  • Ankara 16 °C

Medeniyet dâvamızın mistik mütefekkiri: Nurettin Topçu

Ahmet Doğan İLBEY

Mütefekkir Nurettin Topçu, Batı’nın pozitivist ve maddeci medeniyet anlayışına karşı ruhçu ve mâneviyatçı toplum ve medeniyeti savunan Bergsoncu felsefeden hareket ederek İslâmî zeminde yeni bir ruhçu medeniyet ve cemiyet tasavvuruna sahiptir.

Bu fikirlerinden dolayı Topçu hem seküler Türkçü, hem İslâmcı kesimden ayrı bir yerdedir. Zaman zaman çelişkiye düştüğü ve tepki gördüğü fikirlerinden dolayı onu İslâmcı, tasavvufçu, Anadolu İslâm sosyalisti, modernist fakat kökleri Osmanlı Türk tarihinde olan bir münevver olarak tavsif edenler var.

“Din, ilim ve medeniyet arasında kopmaz bağ vardır”

Ona göre, Batılılaşma karşısında yenik düşen medeniyetimiz, İslâm doğru anlaşıldığı takdirde, millet esasına dayanan yeni bir medeniyet olarak gücünü ortaya koyabilir. Topçu’nun medeniyet hamlesinde ilmî zihniyet ve din en önemli iki unsurdur. Din, ilim ve medeniyet arasında kopmaz bir bağ vardır. İlmî zihniyet medeniyet inşasının olmaz olmazıdır. İlmin aşkını sağlayacak olacak din, yâni İslâm’dır. Özendiğimiz Batının dimağına ilim ve aşk fikrini Hıristiyanlık sokmuştur. İslâm da bu aşkı bize verecek dindir. (Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet, s.15)

“Batı medeniyeti düşman bir medeniyettir”

Topçu’ya göre sömürgeci Batı medeniyeti Selçuklu ve Osmanlı’nın müesseseleştirdiği İslâm medeniyetini yok etmek isteyen düşman bir medeniyettir. Batı, sadece Avrupa’dan ibaret değil. Teknolojiyi yedeğine alarak dünyayı sömürmeye çıkan kapitalist karakterini Amerika temsil etmektedir. Ona göre medeniyet ithal edilemez. Medeniyeti satın alınır zannettik; elbiseyi aldık, insanı göremedik. Hazır aldığımız bu teknik, sahibi tarafından kullanılamayan, sahibine yabancı bir gizli el tarafından sahibinin hesabına ve onun varlığında kullanılan bir bıçak gibi benliğimizde yaralar açtı. (a.g.e., s.27)

“Üç asırdır yapılanlar medeniyet taklitçiliğidir”

Topçu, İslâm’dan güç alarak medeniyetimizi yeni zamanlara göre inşa edilmesi fikrinde samimidir. Kabul edilir veya edilmez; bâzı tenkitleri vardır. Ona göre üç asırdır yaratıcılığın yerini taklitçilik almıştır. Üç asırdır medeniyet adına yapılan hatâlar bizi geriletmiş. Biz İslâm ruhunun gerçek sahibi ve vârisi iken kıtalara medeniyet götüren bir millettik. Arap taklitçiliği yaratıcı şuuru gölgelediği devirlerde ululuğumuzu kaybettik. Geçen asırdan beri sahneye çıkan yeni taklit rüzgârı bizi Fransız, Alman, Amerikan kalkınma modalarına tâbi kıldı. Sonra bu rüzgâr bizi Japon, Çin ve Slav sisteminden gıdalanmaya kadar götürmüş, neticede, Amerikan kültür ve medeniyetinin istilâsına uğramıştır. (Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Dâvası, s.25)

Topçu “Arap İslâmının” fertlerdeki ruhçu şahsiyeti körelttiği ve şeriatın dar kalıplarına hapsedilerek tamamen maddî plânda kaldığını, İslâm adına Araplaşma ve Acemleşme cereyanına kendini kaptıran bir cemiyette dînin, ruhun kurtuluş gücü olarak sunulmasının mümkün olamayacağını iddia eder. Topçu’nun “Araplaşma ve Acemleşme”den kastı boyumuzu ve bu yazıyı aşan bir mevzuudur. ( D. Mehmet Doğan, İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl, s. 65)

“İslâmcılar sanayi medeniyetine zebun olmuşlardır”

Bergson’un ruhçu anlayışının tesiriyle teknik, ilmin gayesi değil, ilimlerin tatbikatı demektir. İlmin gayesi hakikati tanıtmaktır. Kapitalist kalkınma, şehirleşme ve sanayiye karşıdır. Karşı olmasının millî duygu ve fikirleri kabartması güzel fakat alternatif bir kalkınma modelini de, özellikle bu çağın şartlarına uygun olarak etraflıca gösterdiği söylenemez. Ona göre İslâmcılar, sanayileşmeyle kapitalizmin hâkim olduğu bir sisteme zebun olmuşlar ve sanayileşmenin ardından yaşanması mukadder olan ahlâkî çöküntü ve değerler yozlaşmasına karşı teklif ve çâre ortaya koyamamışlardır. (Nurettin Topçu, Ahlâk Nizamı, s.267)

“Batı’nın ilmî disiplini ve fennini alalım

Topçu, İslâmî bir eksende tarım ve çiftçi toplum yapısını savunur. Fakat Batı’nın fen ilmini büsbütün reddetmez. Devrinin muhafazakâr, İslâmcı ve milliyetçi aydınları gibi, Batı’nın ahlâkını değil, ilmî disiplini ve fennini alalım, diyor. Kendi ifadesiyle: “Biz, yarım asırdan fazla zamandır, temasında yaşadığımız Avrupa medeniyetinden zaman zaman birçok maddî malzeme, parça parça fikirler ve biraz da teknik aldık. Şimdiye kadar taptığımız garp taklitçiliği yolunda daha asırlar da geçse kendimize has bir medeniyet yaratamıyacağımızı nihayet anladık. Garptan neyi almamak lâzım geldiğini idrak için bile şimdiye kadar öğrendiklerimizin yardımıyla benliğimize dönmemiz gerek…” (Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye, s.96)

“Makine medeniyeti ruhun feryadının boğmuştur”

Anadolu’nun, Batı’nın teknik medeniyetinin sömürgesi hâline getirildiğini söyler. Ağır sanayiye muhaliftir. Sanayinin ruhsuz saltanatı, Müslüman Türk’ün millî karakterini ve ruhunu zevkini yer sermektedir. Makine, ruhun feryadını tıkayarak boğmuştur. Kurtuluşun tek çâresi yeniden tabiata dönüştedir. Bu dönüş, tabiatta Allah’a açılan kapıyı aramak olmalıdır. Tabiattan Allah’a tırmanmak, hakikat yolculuğunun son çabasıdır. Çünkü tabiat, dostların dostu olan büyük Dost’a, Allah’a ulaşmak için hakikate dayalı bir merdivendir.(a.g.e., s.97)

“Tarıma ve tabiata dönüş”

Topçu, tarım ve zanatkâr bir cemiyetin dışındaki yapılanmayı medeniyete aykırı bulur. Ona göre tarım ve zanatkârlığı bırakıp sanayi ve teknolojiye yamanan insanın İslâmî mânada medenîleşmesine imkân yoktur.  Bu görüşleri Müslümanca bir hayatın idamesinde makul. Fakat bu görüşlerini “Köy pastoral romantizmi” diye gerçekçi bulmayanlara nasıl bir cevap vereceğimizi de belirtmemiş. Topçu 1950’li 60’lı yılların Türkiye’sine bakarak köy ve tarım eksenli bir kalkınma modeli tasavvur etmiş, fakat hızla gelen makine ve sanayiye karşı nasıl karşı durulacağına, hayata hâkim olan gerçeklerin içinden nasıl çıkılacağına dair sistemli ve müşahhas bir teklif ortaya koymamıştır. Tabiata dönme, köyleri muhafaza etme ve tarım hayatını geliştirme fikirleri elbette içimize huzur veren, insan fıtratına uygun bir hayat… Âmenna! Fakat tenkit ettiği İslâmcıların Batılı teknik ve sanayi hamlesinin karşısına ne konulacağını söylememiştir.(a.g.e.,s. 98)

Fakat nasıl dönülecek?

Topçu gayet millî, yâni İslâmî hislerle Müslüman şehrin mahalle, bedesten, vakıf kültüründen kopup “kentleşmeye” gidildiğini, Müslümanın pazar, cemaat kültüründen uzaklaşıldığını dile getiriyor ama geleneğimize uygun bu ideal teklifler dönüştürülmesi zor olan bugünkü modernleşme biçimine karşı uygulanabilir bir model imkânı var mıdır ve nasıl ortaya konulabilir? Bu suallerin cevabı yok.

Bu fikirlerinin ardından şu teklifleri sunan Topçu’yu, biz makul bulsak da, bâzı yazarlar çelişkili buluyorlar. Ona göre kendi mâzimizin, kendi kaynaklarımızın mahsulü olan kültürü, Garbın ve bütün insanlığın eseri olan metodlarla yoğuracağız. Biz Garbın değerini takdir ettiğimiz metodlarını kullanarak onunla kendi ilim zihniyetimizi meydana getireceğiz. Ancak düşünmeye başlarken Dekart’tan değil, kendi fikir tarihimizden bir şahsiyeti olan Gazâlî’den işe başlamalıyız. Sonra Dekart’a veya Bacon’a uzanabiliriz. Kendi cevherimizi böylelikle kendi cevherimizi muhafaza edebilir ve kendi medeniyet dehâmızı da bu sayede ortaya koyabiliriz. (a.g.e., s. 98)

Makina medeniyetini değil, ruhtaki huzur medeniyetini aramak

Son derece İslâmî hassasiyet ve mistik bir meşrebe sahip Topçu, Batı medeniyetine muhalif olmasına rağmen Batı’nın ilmî metodlarını reddetmez. Ona göre Batı medeniyetinin mahsulü olan makinalaşma ruhtaki huzur ile varlıktaki duayı didik didik parçalayan vahşî, boğuk hırıltılı bedbaht bir varlığa sebep olmakta, birbirini şefkat ve merhameti öldürmektedir. (Nurettin Topçu, Ahlâk Nizamı, s.267)

Hülâsa olarak şu söylenebilir: Batı’yı bütünüyle dışlamak cesareti gösterememiş demek Topçu’ya haksızlık olur. Çağın, yâni Batı’nın baskın gücü karşısında tam bir çâre gösterememiştir. Nihayetinde medeniyet dâvamızın bir arayıcısı olarak vahşî makine medeniyetini değil, ruhtaki huzur medeniyetini savunmuştur. Niyeti ve durduğu yer buradır. (ilbeyali@hotmail.com)

Bu yazı toplam 236 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim