• İstanbul 25 °C
  • Ankara 29 °C

Mehmed Âkif müslüman millet, M. Kemal laik ulus diyor

Ahmet Doğan İLBEY

(İşbu yazı, iki şahsiyetin kendi tercihleri olan düşüncelerini kaynaklara bağlı olarak mukayese eden, tahkir ve tezyif maksadı taşımayan küçük çaplı akademik bir çalışma denemesidir)

Mehmed Âkif, “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin İstiklâl!” mısraı ile İslâm mânasına gelen millet kavramını kastediyor. Milletin istiklâline kavuşması ve din/devlet birlikteliğinin sağlanması “Hakk’a tapmanın” sonucunda gerçekleşecektir. Bu mânada millet, din, yâni İslâm üzere tutulan yol ve bu istikâmetinde giden topluluk demektir. 

Âkif’te “millet”, Atatürkçü ilkelerin belirlediği laik “ulus” değil, din etrafında oluşan millettir. “Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın” diye hitap ettiği millet, umumi olarak İslâm milletleridir. Hususi bakımından Türklerin temsilciliği ve idaresinde bütün Müslümanların içinde yaşadığı Devlet-i Âliyye’yi meydana getiren millettir: “Değil mi ki cephemizin sinesinde îman bir / Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir / Değil mi ki koşan Çerkez’in, Laz’ın, Türk’ün / Arap’la, Kürt ile bâkidir ittihadı bugün / Değil mi sine de birdir vuran yürek… Yılmaz! / Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz!”                                                                                                                         

Âkif’in millet kavramı “ulus” değildir

Âkif’in en çok kullandığı kavram olan “millet”, geniş mânada Müslümanlar, yâni ümmettir. Hususi mânada ise “Medeniyet denilen kahpe” ye, yâni Batı’ya karşı duran Türklerdir. “Türk eriyiz, silsilemiz kahraman / Müslümanız, Hakk’a tapan Müslüman.” Onun “millet” mefkûresini cumhuriyet döneminin devşirdiği seküler “ulus” mânasında anlamak büyük bir yanlıştır. D. Mehmet Doğan’ın ifadesiyle “Ulus değil millet! Çünkü bu iki kelime birbirinin yerine ikâme edilemez. Millet ve Millî kelimeleri, sonradan yaygınlaşan ve günümüzde daha çok kullanılan ‘nasyon’, ‘nasyonal’ mânaları dışında, ‘dinî topluluk’ ve ‘dinî’ mânalarıyla bilinmekte ve kullanılmaktadır. Yâni ‘İslâm Milleti’nden bahsedilmekte, ‘milletimiz’ denildiğinde ‘Müslüman toplum’ anlaşılabilmektedir. Dîni dışlayan bir millet tanımlamasının Türkiye’nin başına ne büyük gaileler açtığını görmek zorundayız.”

Âkif’te din milletin zemini, M. Kemal’in “ulusunda” unsur bile değil

Âkif, “Hakk’a tapan Millet” ifadesiyle İslâm dîni üzere yol tutan, İ’lâ’yı Kelimetullah’ı yayan, İslâm’ın bayraktarlığını yapan, İslâm milletlerinin hâmisi ve mümessili olan Türklerin “en son ocak” Anadolu’da milletin hüviyetini temsil ettiğini söylüyor. Kestirme ifadeyle, Âkif’te din milletin zeminidir, M. Kemal’in “ulus” projesinde ise din unsur bile değil. M. Kemal, dînin devlet ve kamudaki varlığını “ferdî vicdan”la sınırlayan pozitivist ve seküler “ulus” modelini gaye edinmiştir. “Medeni Bilgiler” kitabında İslâm’ı, milletin temel unsurlarından biri olarak kabul etmediğini ve “Dînin niçin milletin bir unsuru olmaması gerektiğini” şöyle ifade ediyor: “Ulusu ulus yapan, ilerleten ve yükselten kuvvetler vardır: Düşünce ve toplumsal kuvvetler. Düşünce, anlamsız ve mantıksız safsatalarla dolu olursa o düşünce sakattır. Toplumsal hayat ve mantıktan yoksun, faydasız ve zararlı bir takım inanışlar ve geleneklerle dolu ise felçli olur.”

M. Kemal’in bu ifadelerinde İslâm dîninin “anlamsız, mantıksız safsata” olduğu iddia ediliyor. Fransız Ernest Renan’dan kopya ettiği bu düşünceleriyle, “zararlı inanış ve geleneklerden” (Müslüman değerlerini kastediyor) arınmış ve yönünü Batı’ya dönmüş laikçi ulus modelini devletin ilkeleri hâline getirmekti gayesi. Âkif’in reddettiği kavmiyetçilik, M. Kemal’in altı ok ilkeleriyle projelendirdiği laik ulusçuluktur. “Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne! / (…) / Fikr-i kavmiyyeti tel´în ediyor Peygamber” mısralarıyla milliyete değil, kavmiyetçiliğin Batılı modern-seküler biçimi olan ulusçuluğa karşı çıkmaktadır.

 

Âkif, İslâm medeniyeti; M. Kemal, Batı medeniyeti taraftarı

Âkif, İslâm medeniyeti taraftarıdır. “Medeniyet denen tek dişi kalmış canavar” mısraı ile Batı medeniyetine karşıdır: “Heriflerin teknik ve sanayilerini almalı ama kendilerine kanmamalıdır. Bunların insanlara, özellikle Müslümanlara  besledikleri öyle kinleri öyle düşmanlıkları vardır ki, unutmaları mümkün değildir. Bunlar vicdan hürriyeti diye dünyayı aldatırlar.”  

M. Kemal, pozitivist ve seküler muhteva taşıyan “Muasır medeniyet seviyesi” taraftarıdır: “Uluslar dağınıktır, fakat medeniyet birdir ve bir ulusun ilerlemesi için de bu biricik medeniyete (Batı medeniyeti) katılması gerekir. Türk ve İslâm dünyasına bakın. Fikirlerini, medeniyetin emrettiği değişiklik ve yükselmeğe uydurmadıklarından büyük felaket içindedirler” ( Prof. Afet İnan, Medenî Bilgiler Kitabı)

Âkif, İslâm kültüründen; M. Kemal, Batı kültüründen yanadır

Âkif, İstiklâl Marşı dâhil bütün şiirlerinde Hakk, Allah, Hüdâ, Kur’an, Hz. Peygamber, ashab-ı kiram, İslâm, kelime-i tevhid, kelime-i şehadet, şüheda, câmi, minare, ezan, hilâl, bayrak, ilahî adalet gibi bir baştan bir başa İslâmî dil ve İslâmlaşmış Türkçe’yi kullanır ve savunur. M. Kemal, Türk dilinin kaynaklarını Güneş Dil Teorisi’nde, Moğolca’da ve Hititlerde arar ve uydurukça Türkçeyi cebren resmîleştirir. Batı’nın kültür ve düşünce dilini savunur. Laiklik, muasır medeniyet, çağdaşlık, ilericilik, bilimsellik onun temel kaynaklarıdır. Pozitivizmin kurucusu Comte, laisizmin taraftarı Fransız felsefeci Renan, maddeciliğin felsefecisi Büncher, M. Kemal’in müracaat kaynaklarıdır ve İslâmî dile ve İslâmlaşmış Türkçe’ye muarızdır. Türkçe ezan okutturur, İslâm’ı Protestanlaştırmaya çalışır. Câmilere sıra konulması gibi bir dizi reform yapmaya teşebbüs eder. Âkif, Müslümanlar ülkeler parçalandıktan sonra yirminci asırda İslâmî bir cumhuriyete taraftardır ve İslâm’ın bayraktarlığını yapan Türk devletinin devamından yanadır: “Müslüman mülkünü her yerde felâket vurdu... / Bir bu toprak kalıyor dinimizin son yurdu! / Bu da çiğnendi mi, çiğnendi demek şer’-i mübîn / Hak-sar eyleme ya Rab, onu olsun...”

M. Kemal, devlet anlayışında İslâm’ı esas almaktan şiddetle kaçınmıştır. “Bizim devlet programımızın prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Bu esinlerimizi, gökten ve gaibten değil, doğrudan doğruya hayattan (Comte’un ‘Toplum Dini’ni kastetmektedir) almış bulunuyoruz” (TBMM Beşinci dönem üçüncü toplanma yılının açış konuşması, cilt: ıı, s.1135).

Âkif’te Türklük İslâm’da; M. Kemal’de “Alp’in ırkındadır”

Âkif’in târif ettiği Türklük İslâmla aynileşmiştir. 1921’de yazdığı “Ordunun duası” şiiri bestelenerek orduya gönderilir ve bu şiir Millî Mücadele’deki askerlere olağanüstü bir mânevî güç verir: “Türk eriyiz, silsilemi kahraman, Müslüman’ız / Hakk’a tapan Müslüman…” Safahat’ın altıncı bölüm olan “Asım” şiirinde Türk kavramını vecd ile yüreği kanayarak kullanır: “Yurdu baştanbaşa viraneye dönmüş Türk’ün / Nerde Ertuğrul’un koynunda büyütmüş obalar / Hani Osman gibi, Orhan gibi babalar? / Sıtmadan boynu bükülmüş de o dimdik Türk’ün / Düşünüp durmada öksüz gibi, küskün, küskün /Hocamzadem, ne sülükmüş o meğer vay canına / Diş bilemiş senelerden beri Türk’ün kanına / Neye Türk’ün canı yangın, neye millet geridir.”                                                                  

M. Kemal göre, Türklüğün kaynakları ve ataları Etiler ve Sümerlerdir. “Türkler brakisefal Alpin ırktır. Arapların dîni Türk milletinin rabıtasını gevşetti. Türk milleti millî hissi, dinî hisle değil, fakat insanî hisle yan yana düşünmekten zevk alır. Türk yalnız tabiatı takdis eder. Türkiye Cumhuriyeti içerisinde Türkçe ile konuşan, Türk ülküsünü benimseyen her kişi, hangi dinden olursa olsun, Türk’tür.” (Medenî Bilginer, Prof. Afet İnan,)

Âkif Müslümanları dert ediniyor, M. Kemal lâdinî ulusu…                                

Âkif, “Kim Müslümanların derdini kendine mal etmiyorsa Müslüman değildir” hadisinden ilham aldığı “Hakkın Sesleri” şiirinde “Artık ey millet-i merhûme, sabâh oldu uyan! / Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan / Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü! / Dinle Peygamber-i Zîşân´ın İlâhî sözünü / Veriniz başbaşa; zîrâ sonu hüsrân-ı Mübin: / Ne hükûmet kalıyor ortada billâhi, ne din!” mısralarıyla milletin, İslâmî bir muhtevayı sahiplendikçe güçlenebileceğini haykırıyor.

M. Kemal ise, İslâm’ın esas olduğu bir Türk devlet anlayışını sahiplenmediği gibi 1923’den sonra bu dâvaya sırtını dönmüştür: “Türk milletini Allah için, peygamber için topraklarını, benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet içinde uyuttular. Arapların dîni (...) Türk milletinin millî rabıtasını gevşetti, millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabiî idi. Çünkü Muhammedin kurduğu dînin gayesi bu dîni kabul edenlerin kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesini her yerde yükseltmeğe hasretmeğe mecburdurlar” (Medenî Bilgiler, Prof. Afet İnan, s. 365).   

Âkif, Peygamberimize sevdalı; M. Kemal peygamberliğe inanmaz

Âkif, Peygamber Efendimiz’e sevdalıdır ve her üç şiirinden birinde Peygamberimizden yardım ister: “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi” şiirinde gözyaşlarını dökerek yalvarır: “Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed / Aylar bize hep Muharrem oldu! / Akşam ne güneşli bir geceydi... / Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu! / Âlem bugün üç yüz elli milyon / Mazlûma yaman bir âlem oldu: / Çiğnendi harîm-i pâki şer’in / Nâmûsa yabancı mahrem oldu! / Beyninde öten çanın sesinden / Binlerce minâre ebkem oldu /Allâh için, ey Nebiyy-i ma’sum / İslâm’ı bırakma böyle bîkes / İslâm’ı bırakma böyle mazlum.”

M. Kemal, “Medenî Bilgiler” kitabında kendi yazdığı “Hazret-i Muhammed ve İslâmiyet” başlıklı yazıda “Peygamberliğin sosyolojik bir gelişme olduğunu, vahiy fikrine karşı çıktığını ve Kur’ân sûreleri açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde birdenbire inmiş değildi. Muhammedin söylediği sûreler uzun bir devirde dini düşüncelerinin ürünü olmuştu. Muhammed bu sûrelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebî bir şekil vermişti...” diyerek, Peygamberlik makamına ve vahye inanmadığını beyan ediyor.

Âkif, Kur’ân’a inanır; M. Kemal, Medenî bilgiler kitabına…

Âkif, devleti için Allah’a yalvarır, Kur’ân’ı Kerim’den şefaat ister: “İçinde kaynamasın çırpınıp duran İslâm! / Bu secdegâha kapanmış yanan yürekler için / Bütün solukları feryat olan şu mahşer için / Harîm-i Kâbe’n için: sermedî kitabın için / Avâlimindeki âyât-ı bî-hesabın için / Nasîb-i dâimi hüsran kesilmiş ümmet için…” (Safahat, s. 682)

M. Kemal, Medenî Bilgiler Kitabı’nda “Allah’ın doğuşunun sosyolojisi” başlıklı yazıda “Masum ve câhil insanları, yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allahları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah fikrini kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir. Allah’ı da sultanla birlikte tahtından indirdik” diyor.

Âkif dindar, M. Kemal pozitivisttir

Âkif dindardır, Allah ve Resûlünun ölçülerine inanır. M. Kemal ise, “İslâm gelişmeye mânidir” beyanıyla hem pozitivist (fizikî ve maddî dünyanın gerçeklerini tek gerçek kabul eden, dinî kavramları reddeden) hem yaradancı (deist) zihniyete sahiptir. (Prof. Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması/1923-1931) Dönemi)

M. Kemal, Millî Mücadele’de ve Cumhuriyetin başlarında siyaset icabı İslâm’ı övücü sözler kullansa da, sistem olarak kamu ve toplum düzeninde “yaptırım gücü” olmayan Protestan bir İslâm taraftarıdır. 1930’larda yazdırdığı iki kitap (Liseler İçin Tarih Kitabı ve Medenî Bilgiler Kitabı) onun dine inanmadığını gösteriyor.  Adı geçen kitaptan yüzlerce sözlerinden sadece biri bunun delilidir: “…Din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve sırla karışık emellere körü körüne bağlılıktan başka bir şey değildir. (…) Bütün dinler milletlerin cehaletlerinin yardımıyla utanmaksızın tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.”                                                       

Hâl böyleyken, mekteplerde Âkif’le M. Kemal’in portrelerinin bir arada olması tuhaf değil mi?(ilbeyali@hotmail.com)

Bu yazı toplam 146 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim