Şehrin sembolü olan St. Basil Kilisesi’ni, Hint mihracelerinin renkli ve abartılı sarıklarına benzeyen dokuz kubbesiyle birlikte, Bizim Edirne’deki Selimiye’nin orta yerine rahatça sığdırabilirsiniz. Çar Korkunç İvan, Kilisenin muhteşem mimarisini görünce, öylesine kendisinden geçmiş ki, dünyanın başka bir yerinde, benzerini yapamasınlar diye, ustalarının gözlerine mil çektirmiş.
Sovyetler’de, ateist eğitimin ruhlarda açtığı büyük boşluğu sanatsal etkinliklerle ve kurumlarla doldurmaya çalışmışlar. Bolşov Tiyatrosu; meşhur devlet balerinlerinin şov yaptığı anıt bina. Sovyet Flarmonik Orkestrası ve her daldı çıldırasıya spor… Olimpiyat stadları, teknoloji akademileri, Gagari’nin heykelleri. Uzay müzesinde, aya gönderilen uzay mekiği ve aydan getirilen meteorlar, taş, toprak, kaya parçaları sergileniyor.
Yazın ortasında aylar boyu, havanın hiç kararmadığı “Beyaz Geceler” i görmek için Moskova’ya yağmur gibi turist yağıyor.
Volga’ya dökülen Moskova nehri kışın buz tutuyor. Yazları Kazan’a ve Karadeniz’e kadar ulaşım ve taşımacılıkta ne ucuz imkân!
Lenin tepelerinden, şehrin tüm egzotik güzelliklerini, gece – gündüz seyredebilirsiniz.
Çarlık döneminde, bataklıklar kurutularak sıfırdan inşa edilen San Petersburg başkent idi. Komünist devrimle birlikte adı Leningrad’a çevrildi. Şimdi yazışmalarda tekrar eski ismiyle anılıyor.
Rusya’da sekiz milyon asker silahaltında bekliyor. Ancak yoksul ve moralsizler. Bunlar Afganistan’da ve Çeçenistan’da çoğu kendi silahını düşmanına satmış, cepheye gönülsüz giden, beyhude yere öleceğine inanan askerler… Rus halkı yalnız Çeçenlerle değil, artık hiç kimseyle savaş istemiyor. Asker anneleri Kızıl Meydan’da savaş karşıtı yürüyüşler başlatılıyor. Devlet, büyük ekonomik kriz içinde. Askeri azaltıp, modernize etmek istiyor. Terhis ettiği milyonlarca genç insana iş bulmak zorunda. Sosyal patlamaların uçurumunda bir toplum. Rusya son elli yılda, konvansiyonel silahlarla girdiği her savaşı kaybetmiş. Fakat İsrail gibi nükleer başlıklara sahip bir Rusya, hem kendi yurttaşları, hem de komşuları için potansiyel tehlike. Çernobil’in tahribatı hala temizlenemedi.
Rusya’nın bütün fabrikaları, metroları, yeraltı – yerüstü raylı sistemleri nükleer elektrik santralleriyle çalışıyor. Yine bütün ülke bu ucuz merkezle aydınlanıyor.
Bizim Sıraselviler’e benzeyen, Tari Arpad Sokağı’nda Şair Puşkin’in evi ziyaret ediliyor.
Hani Yetsin’in tanklar üzerine çıktığı günlerde, 91’in kışında uçaklarla bombalanıp, kevgire çevrilen beyaz hükümet konağını bizim Türk firmaları tamir etmiş. Şimdi eskisinden daha yeni…
Moskova’nın altı köstebek yuvası misali oyulmuş ve örümcek ağı planla en uzak mahalleye kadar yer altı trenleri gidiyor. Yeraltında nehir gibi insan akıyor. Birer sanat eseri görümündeki duraklara dakika başı bir hızlı tren uğruyor.
Metro, gezici bir kütüphaneye benziyor. İstisnasız her yolcunun elinde bir kitap, dergi veya gazete var. Herkes okuyor… Rus halkı Mujik-köylülerine kadar kültürel düzeyi yüksek bir toplum. Milli kahramanlardan çok, meydanlarda şairlerin, yazarların heykelleri dikili.
Vitrinler ateş pahası. Dükkân kiraları astronomik. Bu yüzden orda halli halk için stadyumların etrafında büyük pazarlar kuruluyor. Bu standlarda, bizim Laleli ve Tahtakale’den bavullarla getirilmiş her çeşit mal satılıyor. Toptan ve parakende, her yerden daha ucuz. Bu pazarlara Azeriler, Moskova çek-senet mafyasına da Çeçenler hakim imiş…
Şehirde GAMA ve ENKA’nın ofisleri, mağazaları, görkemli büroları var. ENKA’ ya ait mülklerin sadece yıllık kira geliri yetmiş beş milyon dolardan fazla diyorlar.
Bölücü sol örgütlerin cirit attığı ve Beyazıt Kulesi’ne kızıl bayrak çekildiği günlerde, İstanbul sokaklarında “Komünistler Moskova’ya!” diye az mı bağırmıştık? Ama Demirperde yıkıldıktan sonra Kremlin’e tek Türk komünisti gelmedi. Onlar büyük müteahhit, zengin işadamı olmayı, hatta yılbaşlarını Paris’te geçirmeyi tercih ettiler. Kuvayı Milliye Kavşağı’nda olduğu gibi, yine milletin has evlatları zora talip oldular. Gurbetin ilk yolunu tutanlar, yine Müslümanlar oldu. Temel kültürleriyle birlikte, evrensel kardeşliğin bayrağını Moskova’ya taşıdılar. Kur’an kurslarını açtılar, okul açtılar. İlki Petersburg’da, ikincisi Moskova’nın göbeğinde, ilerde üniversiteye dönüşebilecek nitelikli kolejler açtılar. Milletler arasında oluşan geleneksel düşmanlığı, geleneksel dostluğa dönüştürdüler. Sımsıcak Akdeniz iklimini, memleketini ve sevdiklerini anavatanda bırakıp, evrensel barışa koşan çağın Alperenlari, kahraman öğretmenlerimizle birlikte duaya dönüşen gönül sohbetleriyle, Regaip gecesini idrak ettik.
Moskova’da otuz bin Anadolu çocuğu yaşıyor. Helal rızk için, tebliğ için yollara dökülüp muhacirliği seçmişler. Lisan bilen genç müteşebbis ve cesur Türk işadamlarına Rusya’nın her yöresinde rastlamak mümkün. Fabrikalarda, tekstil ve inşaat sektörünün bütün ünitelerinde, onların emekleri ve imzaları var. Hele Kremlin’in göbeğinde, Türkiyeden gelmiş Kuran Kursu öğretmenleriyle karşılaşmak bize Moskova’yı gurbet olmaktan çıkardı.
Moskova sokaklarında gezen her on kişiden biri Müslüman.
Yedi yüz bin Tatar’la, üç yüz bin Kafkasya ve Orta Asyalı. Olimpik stadın yanı başında hilali ve kubbeleri uçuk mavi boyalı Tatar Camii’nde Tahiyyetul mescid kılıyoruz.
Rus ordusu içinde Napolyon’a karşı çarpışıp, hayatını kaybeden Müslümanların hatırasına hürmeten inşa edilmiş ve beş vakit dolup-boşalan zarif bir mescit daha var. Rus ordusunda Tatar generaller var. Sovyet Yüksek Mahkemesi’nde Tatar yargıçlarla tanışıyoruz.
Moskova’da bugün beş camide namaz kılınıyor ve dualar aminlerle taçlanıyor.
Moskova’da bir milyon Müslüman kardeşimiz yaşıyor.
Otuz bin Anadolu çocuğu sokaklarında rızkı için dolaşıyor.
Kuran kurslarında namaz sureleri ve Türkçe öğretiliyor, Moskova semalarında, Akif’in İstiklal Marşı çınlıyor.
Ben bu şehri sevmeye başladım arkadaş!
Regaip Kandilin mübarek olsun Moskova!
01.05.2014































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.