Lise birinci sınıftaydım. Osmanlıca öğrenmek için kursa gitmeye başladığımda etrafımdaki insanlardan aldığım soru ve tepkiler beni şaşırtmıştı doğrusu: "Mezar taşı mı okuyacaksın; ne işin var Osmanlıcayla!" Ben meseleye hiç böyle yaklaşmamıştım. Şaşkınlığım bundan olsa gerekti.
Osmanlıca, yani Osmanlı Türkçesi, adı üstünde Türkçe. Fakat millet olarak öylesine uzak kalmıştık ki, artık kendisini farklı bir dil olarak görüyor ve başkasına aitmişiz gibi hissediyorduk. Yıllarca gözümüzü kapadığımız tarihimize ait dili ve o dönemlerin eserlerini fütursuzca umursamadan yaşadık. Haberimiz olmadan yaşadığımız birçok önemli kaynak eserleri ve şahsiyetleri batılı Türkologların çalışmalarından tanıdık, öğrendik.
Osmanlıca üzerine güzel gelişmeler oldu
Acaba bir Alman, Rus veya Macar araştırmacıya da Osmanlıca öğrendiği zaman bugünkü "ne işin var, mezar taşı mı okuyacaksın?" patavatsızlığı yapılmış mıdır? Bence hayır. İş mezar taşı okumaktan ibaret olmamakla birlikte bizatihi o mezar taşlarını okumak için bile öğrenenler olmuş ve bütün akademik hayatını bu taşların sırrını çözmek için harcamış olanlar bile mevcuttur. "Mezar taşı değil mi işte, ne var bunda büyütülecek" mantığı ile yaklaşanlar, aslında hiçbir noktasından haberdar
olmadıkları medeniyetlerinin büyüklüğünden ve hayatın her noktasını anlamlandıran
içeriğine de
bigâne kalmışlardır. Taştır en nihayetinde diyerek önemsemediğimiz bu yapılar birer sanat eseri gibi işlenmiş ve her biri kendince simgeler ve ifadeler taşıyarak ait olduğu toplumun dini ve içtimai yaşantısını yansıtmıştır. Elbette herkesin bu manayı kavrayabilmesini beklemek doğru olmayacaktır.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/18873/mesele-mezar-tasi-okumaktan-ibaret-degildir.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.