Sene iki bin dokuz, soğuk mart ayının yirmi beşiydi. Gökte ecel dolaşıyordu. Ölüm gelip konmuştu karlı dağların yamaçlarına. Bir sızı bir sızı, bir hüzün bir hüzün alperenlerin yüreğinde. Bir ağıt bir ağıt alperenlerin dilinde:
Şol karlı dağlarda Muhsin Beğ’imiz kaldı / Yüreğimiz kaldı / El vurup yaramızı inciten dağlardan haber gelmedi / Çıkalım dağlara dağlara!
Alperenler gözü yaşlı düştüler dağlara. Yandılar kavruldular karlı dağların soğuğunda. Ateşe kesildiler, ateşlerinden dağlar ürktü. Gözyaşları sel oldu, gözyaşlarından dağlar eridi. Yüreklerinde sayha, dillerinde dua:
Ne yamandır şu karlı dağlar hiç aman vermiyor / Yıkılası dağlar, verin Muhsin Beğ’imizi!
Geceler gündüzlere, gündüzler gecelere hüzünle bağlandı. Alperenlerin feryadı göklere erişti. Dağlarda her yer hüzün, her yer Muhsin Beğ’imizdi. Dağlar ses vermeyince yüreklerinde figan koptu:
Muhsin Beğ’imizi bulmadınız mı askerler / dağları taşları aramadınız mı? / Yüreğiniz sızlamadı mı? / Onu kardaş bilmediniz mi? / Bu nasıl töredir böyle? / O bizim beğ’imizdi / Alperenlerin direği idi / Dervişti dâva adamıydı / Milletimizin âvazıydı / Efendiydi yiğitti / Müminlerin duasını almıştı / Karlı dağlar bizden ne istersin / Aç koynunu, Muhsin Beğ’imizi göster bize / Aman karlı dağlar aman / Koynunda yiteni vermez misin sen? / Muhsin Beğ’imizin öldüğünü söylemez misin sen? / Dağlar bizim neyimize / Ateş düştü ocağımıza / Bak alperenler yetim kaldı
Alperenler etten kemikten sıyrıldılar, sefer üstüne sefer yaptılar dağlara. Yürekleri ateş topağına döndü. Dokunma karlı dağlar bize, dediler. Karlar düştükçe sızılıyor yaralarımız dediler ve yanık bir türkü tutturdular:
Devamı: https://www.yenisoz.com.tr/yazarlar/muhsin-begden-hamiyet-kaldi-bize-8350/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.