Baskı, insan ve toplumların melekelerinin hatta organlarının gelişmesini engelleyen bir husustur. Bunu yapmak büyük bir vebal olsa gerektir. Baskı ile birlikte yeis ve istibdat gelişmeye manidir. İslam toplumlarında da umutsuzluk ve yeis halinin temel nedenlerinden birisi istibdattır. İstibdadın birçok perdesi ve devresi vardır. Sözgelimi pederşahilik (paternalism) ailenin genç fertlerinin gelişmesini engeller. Evet! Aile dayanışması açısından pederşahiliğin bir dereceye kadar olumlu bir rolünden bahsedilebilir. Saygı ve hürmeti kırmamak gerekir. Lakin tabii eğilimlerin önüne geçmek de gelişmeyi sekteye uğratır. İslam toplumlarında görevler ve engeller birbirine karıştırılmaktadır. Birlik veya beraberlik adına bazen hastalıklı haller veya istibdat dayatılmakta veya sineye çekilmektedir. Birliği istibdat ve otoriterliğin dışında da yakalamak mümkündür. Tek adamlık, oligarşi veya totaliterlik toplumların gelişmesini engeller. Tabii mecrayı saptırır. Kurum ile karizma arasında veya içtimai ile ferdi melekeler arasında bir köprü ve denge kurmak gerekiyor. Bu köprü kurulamazsa gelişme sağlıklı zeminde seyretmez ve ilerlemez. Sözü, Arap Baharı’nı horlayan ve aforoz eden Arap dünyasına getirmek istiyorum. Arap Baharı’nın kargaşayı daha da artırdığını söylüyorlar. Bu doğru. Ama iddia ettikleri gibi kargaşayı Arap Baharı mı getirdi yoksa Arap Baharı’na müdahale mi getirdi? Bahar dalgası üzerinde halkın yükselişi mi kargaşa getirdi yoksa halkın iradesine ve iktidarına karşı çıkan yerleşik rejimlerin refleksi ve mukabelesi mi bu sonucu intaç etti? Arap Baharı’na müdahalenin asgari düzeyde olduğu Tunus’ta yavaş da olsa yeni bir çizgi ve düzen tutturuluyor. Yeni yüzler işbaşına geliyor. Mısır’a baktığımızda ise darbe sonrasında ülkenin Mübarek kalıntıları tarafından yönetildiğine tanık oluyoruz.
*
Cezayir’de Arap Baharı yaşanmadı peki ya sonuç? 77 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkum Reis dördüncü dönemde de Muradiye Sarayı’na kurulmaya hazırlanıyor! Ses ve görüntü yok. Seçimler sırasında görüntüsü alınan Buteflika tekerlekli sandalyede görülüyor. Sosyal medya üzerinden alay konusu oldu. Bu tezgâhı kuran kimilerinin, onu tekerlekli sandalyesi üzerinden ABD’yi yöneten Franklin D. Roosevelt’e benzetmek hoşlarına gidebilir. Ama ikisi bir değil. Roosevelt tekerlekli sandalyeye mahkûm olsa da diğer melekeleri sapasağlamdı. Buteflika ise dünyadan geçmiş görülüyor.
Maalesef Arap dünyasını Celal Talabani ve Buteflika gibi hasta ve hareketlerinde başkalarına muhtaç insanlar yönetiyor. Cezayirli ünlü siyaset adamlarından Abdullah Caballah şer’i olarak böyle bir adamın ülkeyi yönetmesinin caiz olmadığını söylemişti. Ama şer’i şerife bakan kim? Keza 1990’lı yıllarda GIA karşısında AIS’ı yöneten ünlü komutan Medeni Mezrak da aynısını söylemiş ve İslami ölçülerde Buteflika gibi birisinin sağlık sorunları nedeniyle ülkeyi yönetemeyeceğini ifade etmiştir. Lakin bu tezgâhı kuranlar için gam değil. Zaten ülkeyi Buteflika değil onun adına yönetiyorlardı. Kardeşi Said Buteflika ve askerler onun adına ülkeyi yönetiyorlardı. Melekeleri ölmüş adam ve rejim, halkının melekelerini de öldürüyor.
*
Halk tabii hakkını kullanamayınca melekeleri dumura uğrar ve gelişemez. Bu durum muvacehesinde kurumlar gelişemediği gibi halk da demokrasiye veya genel anlamda ülke yönetimine yabancılaşıyor. Bu da şeffaflığın kaybolmasını ve yolsuzluk ekonomisini beraberinde getiriyor. Bir ülkede siyasi yolsuzluk varsa mali yolsuzluk da onu takip eder. Nitekim Cezayir’de halk demokratik sürece yabancılaşmış ve bütün çağrılara rağmen seçimlere katılım çok düşük seviyede seyretmiştir. Berakat adlı sivil toplum hareketi seçimlerden önce katılımı yüzde 15 civarında beklerken sonrasına bazı kaynaklar umutsuz seçimlerde katılımın yüzde 23 civarında seyrettiğini belirtmişlerdir. Halkı salak yerine koyarsanız ve seçeneksiz bırakırsanız o da sizi sandığınızla ve oyunuzla baş başa bırakır! Cezayir’de sadece iki kurum dikkati çekmektedir. Ordu ve istihbarat. Üçüncüsü yok. FLN veya benzeri partiler de eski güçlerinde değil. Tabii eğilimler yok edilince kurumlar gelişememiş ve halk da suni veya göstermelik demokratik sürece yabancılaşmıştır. Bunun bir adım sonrası pamuk ipliğine bağlı istikrarın kaybedilmesidir. Cezayir halkının geleceğini karartmak için onu mazisinde gömüyorlar. 1991 sonrasındaki karanlık on yılı hatırlatıyorlar. Aslında bunu yapanlar o sürecin de sorumluları. Arap Baharı’ndan yakınanlar o süreci de öldürmüşlerdi. Şimdi halka yol da vermiyor yol da açmıyorlar. Firavun gibi ‘benim gördüğümü, göreceksiniz’ anlayışını temsil ediyorlar. Darbe süreçleri veya tek adamlar halkın gelişmesini sekteye uğratıyorlar. Ama bunda halkın da kabahati var. Hakkı aramayı usulünce beceremiyorlar. Hatta diktatör heveslilerine hulus çekiyorlar. O zaman halklar ve sistemler gelişmiyor ve kadük kalıyor. Cezayir fotoğrafında olduğu gibi.
19.04.2014 Milli Gazete































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.