• İstanbul 20 °C
  • Ankara 23 °C

Ömür dediğin ezanla salâ arasıdır

Ahmet Doğan İLBEY

Ömür dediğin nedir suali, yüreğimizin üstünden geçip sızlatan, düşündüren ve derûnumuzu hesaba çeken bir sual.

Kendini bilen kişi bu suale, ömür kulağımıza okunan ezanla salâmızın verildiği musalla taşına kadar nefes aldığımız mühlettir, cevabını verecektir. Bu mühlete iki nefeslik ara da diyebiliriz. İlki aldığımız, ikincisi verecek olduğumuz nefes.

“Ömür…üç beş nefes, sonra toprak”

Ömür nedir sualinin cevabını Hz. Mevlânâ asırlar önce Mesnevî’sinde (cilt:2) vermiş: “Ömür var ya ömür çok sevdiğin… Üç beş nefes sonra, toprak…” Müslüman için ömür, ezanla salâ arasında nasıl yaşanması gerektiğini bildiren din-i mübin’in zâhirî ve bâtınıdır.                                                                          

Modernler için ömür ezan ve salâ arası değil, dünya iktidarını ve keyfini olabildiğince sürdürmek…  Öbür ucunda ahret hesabı yoksa ömür dediğin nedir ki? Yalan dünyadır.                                                                                                 

Müslüman için ömrün baharı ve kışı birbirini tekzip eden, reddeden zamanlar değildir. Ömrün her mevsimini, yâni gençliği de ihtiyarlığı da aynı hayat şuuruyla idrak eder. Ah gençlik günlerim, kahrolası ihtiyarlık hastalığına yakalanan ve ruhî zıtlıklar yaşayan modernlerin seküler-ilerlemeci hayat anlayışına kapılmaz. Çünkü ömrünün bir pazar olduğunu, bu dünyaya gelenlerin bir daha dönmemek üzere tekrar sefere çıkacağını söyleyen Yunus Emre Hazretlerinin yolundadır:                                                                                             

“Bu dünyanın meseli bir ulu şâra benzer / Velî bizim ömrümüz bir tez pazara benzer/ Her kim bu şâra geldi bir lahza karar kıldı / Geri dönüp gitmeği gelmez sefere benzer.” (Mustafa Tatçı, Yunus Emre Divanı)                                              

Ömür deyince, çilelerin, dertlerin, meşakkatin ardından kavruk yüzlerinde ebru güzelliğini hissettiren nakış gibi kırışıklar olan yaşlı kocalar aklıma gelir. O kırışık yüzlerde bir ömrün hikâyesinin yazıldığı binlerce takvim yaprakları vardır.                                                                                                                   

Dünya kapısından çıkmak                                                                                                                             

Ömür nedir diye sorsalar, kiminde yoksulluk ve kahırla, kiminde huzurla geçen nur yüzlü ninelerin, aksakallı dedelerin, çocuklarını yuvadan uçurduktan sonra eşi ölen mahzun ihtiyarların hayatlarıdır, derim. O yüzleri gördükçe, Cahit Sıtkı’nın mısralarını hatırlarım:                                                                         

“Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? / Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz? / Ya gözler altındaki mor halkalar?”                                                                                                                                                     

Bahtiyar bir ömür nedir diye sorsalar, Peygamber Efendimiz’in istikâmetinde yaşayıp dünya kapısından çıkmaktır, dünya ile ahret arasında amel defterimizin sağ tarafına yazılanların yekûnudur, kendimizden gayrısına hizmet ederek yaşadığımızdır, sohbetlerinde huzur bulduğumuz gönül dostlarıyla geçen cezbeli bir hayattır, diye cevap verirdim.                                                         

Velhâsıl, kendini bilen için ömür ah ü vah ile geçse de bir mesuliyettir.

 

Bu yazı toplam 246 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim