Anayasa Mahkemesinin Twitter ve Hakimler ve Savcılar Yüksel Kanunu ile ilgili olarak verdiği kararlar, mahkemeyi yeniden vesayet tartışmalarının odağına yerleştirmiş durumda. 
Bu tartışmanın haklılığı veya haksızlığını cevaplamayı sona bırakalım ve mahkemenin yaşadığı değişime bir bakalım.
Anayasa Mahkemesi daha önce tamamı cumhurbaşkanı tarafından seçilen 11 üyeden oluşuyordu. Bunlardan üçü doğrudan, diğerleri ise Yüksek Yargı ve YÖK gibi kurumların önerdikleri arasından cumhurbaşkanınca seçiliyordu.
Mahkeme kurulduğu 1962 tarihinden bu yana (Mahkemenin darbeciler tarafından kurulduğunu unutmayalım) demokrasiyi ve özgürlükleri koruyucu herhangi bir içtihat üretmemişti. Bunun nedeni çoğulcu olmaması ve üyelerinin kapalı kurumsal devrelerin içinden belirlenip gelmesi olarak görüldü. 2010 Anayasa değişiklikleri bu nedenle yetersiz de olsa mahkemenin yapısını değiştirdi. Üye sayısını 17’ye çıkardı. Bunlardan dördü doğrudan doğruya, 10’u yine aynı kurumların belirledikleri arasından cumhurbaşkanınca seçilirken, demokratik meşruiyeti sağlayacak en önemli kurum olarak TBMM sadece üç üyeyi seçme hakkına sahip kılındı.
Bu durum nispi bir iyileşme sağladıysa da, mahkemenin siyasallaşma potansiyelini ortadan kaldırdığı söylenemez.
Dört yıl önce bu soruna işaret etmiş ve üyelerinin çoğunluğunun TBMM tarafından seçilmesi gerektiğine yönelik alternatifler önermiştik.
Bu gerçeği teslim etmekle birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin her tartışmalı kanunu iptal etmesini, vesayet girişimi olarak yorumlamak da çok mümkün değil.
Yazının devamı için: http://www.aksam.com.tr/yazarlar/osman-can/yeni-anayasa-mahkemesi-yeni-vesayet/haber-300122































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.