Seksenli yılların başında ortaokulda okuyordum. Aydın-Nazilli’nin merkezinde bulunan Hayırsevenler Camii’nde müezzin olarak görev yapan babam Hasan Hüseyin Hocaefendi hemen her ay ilçe müftülüğüne uğrar, tabldot bir gazete ile bir dergi satın alır, eve dönerdi. Her ay sabırsızlıkla beklediğim bu iki süreli yayından biri Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yayınlanan Diyanet gazetesi, diğeri de Türkiye Din Görevlileri Federasyonu tarafından çıkarılan Hakses dergisi idi.
Başka bir alternatifin pek olmamasından mı veya içeriklerinde yer alan dinî ağırlıklı yazı ve şiirlerin çekici bulunmasından mıdır bilmem, her iki yayın organında okuduğum yazılar beni oldukça etkiler, âdeta zihin dünyamı uçsuz bucaksız seyahatlere çıkarırdı. Hele arada bir yayınlanan ve altındaGürünlü Âşık Gülhani şeklinde bir ismin yer aldığı şiirler vardı ki onları çok daha ayrı bir ruh hazzıyla okur, ardından bir müddet öylece durur, âdeta Yûnus Emre’nin nefes soluduğu zamanlarda yaşıyormuşum gibi bir duyguya kapılırdım. O gönülden deyişlerin, candan beyitlerin, derunilik kokan dizelerin tesiriyle sanki yüzyıllar öncesine gider, hayalimde bir Yûnus Emre’yi, bir de Âşık Gülhani’yi canlandırmaya çalışırdım. Hatta bazen içime engin bir rahmet duygusunun doluştuğu olur; kendi kendime “Kim bilir, Âşık Gülhani de tıpkı Yûnus Emre gibi on üçüncü yüzyılda yaşamış, sırtı heybeli, gözü yaşlı bir Hak dostudur” deyip her ikisinin de ruhuna birer Fatiha gönderirdim.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/18111/ozu-duzdu-sozu-kozdu-sik-gulhaninin.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.