• İstanbul 19 °C
  • Ankara 20 °C

Sağanak gibi gelen ölüm baharın işaretidir

Ahmet Doğan İLBEY

Ölümle imtihan oluyor insanlık. Dinimizde ölümü hatırlamak, ölüm sonrasına hazırlık yapmak tavsiye edilir. Ölüm hasım değil, ilâhî bir emir, bir dost… “Allah tarafından ezelde takdir olunan” mukadder bir hâdise ve sonsuz âleme hazırlanmadır.

Sağanak gibi gelen ölüm karşısında tavrımız ne olmalı? Ölüm kimileri için Allah’ın emri, kimileri için her gün insan yiyen bir ejderha…  Ölümden korkanlar ve ölümün ilâhî bir dost olduğunu öğrenmek isteyenler Sezai Karakoç’un şiirlerini okusunlar. Onun şiirlerinde ölüm karşısında tâlimli ve inançlı oluyor insan. Şairin “Alınyazısı Saati” kitabının serlevhası olan “Onüçüncü Sağnak: kış sağnağı. Ölüm. Sonra çark bir daha dönecek: diriliş” sözlerine göre ölüm insanın kendini dünyaya getiren Allah’a karşı vazifesini yapmasıdır. Şair yeniden “diriliş” diyor bu ulvî vazifeye.

 

“Ölüm bir kış sağanağı gibi” geliyor

Ölüm, dünya hayatının geçici olduğunu bildiren, sabit olmayan bir mevsime benzer. “Kış sağnağı” ifadesi dünya hayatının ölümle deveran etmesi ve imtihanı mânasına gelebilir. Bir başka mısraında da “Çünkü, ölüm saatini kim bilebilir?” diyor. Demek ki ölümün herkese bilemediğimiz bir anda uğraması ilâhî emir gereğincedir. Modern dünyalılar buna inanmazlar.

Ölüm öyle bir imtihandır ki insanların üstüne zaman zaman yıkıcı bir âfet canavarı gibi gelir. Bu, ölüme verilen vazife gereğidir. Yoksa ölüm daima güzel ve ulvîdir. Ölüm, verilen vazifeye göre şu veya bu şekilde insanoğlunu yoklayacak: “En güçlü sofra devrilir bir rüzgârla / En ömürlü çiçek göçer sonbaharla / Ve ölüm hep asılı keskin kılıç başuçlarında / Ve kapanır açılır ulu bir perde her yüzyılda” (Gün Doğmadan, Dönüş, s.576)

Şair dünya hayatına bakarak ölümü bazen aç bir köpeğe benzetir: “Ölüm, şafak vaktinde kendini çok güçlü hatırlatır / tıpkı o vakitte daha çok havlayan köpekler gibi / Gelin gelinlerin gecesini taşıyalım yatağımıza / Ki ölüm insanları kıra kıra varmadan yatağımıza /  (…) Ölüm ki bir aç köpektir arar bizi” (Gün Doğmadan, “Köpük”, s.132.)

Ölümün aç bir köpek gibi gelmesi, kendine verilen vazife gereğidir. Asude bir şekilde vaktince de gelir. Şairin dediği gibi aç bir köpek gibi saldırgan bir şekilde de gelir. Bunu, ilâhî emrin ölümü üstümüze salma biçimleri olarak anlamak lâzım. Allah’sız modernlere göre ölüm, insanın yaratılıştan ve âhiret inancından ayrı kendine başına karar veren saldırgan aç bir köpek gibidir.

Şair âyetlere îman ettiği için, ölümü, tanrılarına ihânet eden Batılılar gibi karanlık ve korkutucu görmez. Ölümü dünyanın ve ahiretin arasında yaşanılması mutlak olan ilâhî bir hâdise olarak görür: “Her kapıyı ölüm kapar ölüm açar (Gün Doğmadan, Dönüş”, s.576.)

 

“Hayatı yumuşattığın gibi ölümü de yumuşat” Allah’ım!

Ölüm karşısında bütün insanlığın arzusu şairin dediği gibidir:  “Hayatı yumuşattığın gibi ölümü yumuşat..” (Gün Doğmadan/Alınyazısı Şiiri, s.438.) Ölümün yumuşak olması istenir. Savaşlarda, âfetlerde olduğu gibi bugün de ölüler sıra sıra gidiyor, ama geride ölülerin acılı sağanağı yeryüzünü yakıp kavuruyor. Şair de böyle diyor: “Ölüyü keser biçersin ama dindiremezsin ölüden gelen sağnağı” (Gün Doğmadan, “Taha’nın Kitabı” , s.332.)

Şair ölüm karşısında bu duygumuzu alıp semaya çıkarır. Ölümün ulvî ve mukadder tarafını, yâni ölülerin dirilişini anlatarak güçlendirir içimizi: “Göğü yırtan kefen beyazı elleri (…) Ölülerin dirilişi şifa veren kelimeler (Gün Doğmadan, “Alınyazısı Saati”, s.628.)

Ölüm karşısında zayıf tarafımıza da dokunuyor şair: “Ölüm ateş saçan bir köpek ve bir eleğimsağma/ (…) Boşanır yaz sıcağında üstünden ölümün sular serin” (Gün Doğmadan, “Taha’nın Kitabı“, s.330) mısralarındaki ruh hâlini yaşıyor bugün insanlık.

Kimine göre  ölüm “ateş saçan bir köpek” tir, kimine göre “Eleğimsağma” dır. Gökte oluşan eleğimsağmanın tertemiz berrak renklerinde yeni bir hayat bulan ölümü kim istemez?

 

Ölüm bir yüzüyle doğumdur diriliştir

Şair inançlıdır, ölüm üstüne rahatlatıyor inanları. Ölüm yok oluş değil, bir yüzüyle doğumdur, diriliştir Şairi dinleyelim: “Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde / Bir kış güneşliğinde / Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir / (…) Ölümden sonra ölümsüz hayat vardır / (…) Anladım onlar ölmediler / Ölüm adına ölüm maskesini takınarak dönüştüler bir ışığa” (Gün Doğmadan, Ölüm, s.598)

 

Ölüm dersine Taha gibi hazırlanmalıyız

Ölülerle imtihan olan Müslümanlar ve ölümden korkan modern dünyalılar Sezai Karakoç’un Taha’nın Kitabı’nı çokça okusunlar şu sıralar. Taha ki hem peygamberler zamanında, hem de bugün yaşayan mutlak teslimiyetin, ilahî aşkın ve dirilişin sembolü bir mümin… Taha’nın ölüm karşısındaki teslimiyetine ihtiyacı var insanlığın. Herkes Taha olmalı bugün.

Ölümün rengi inananlara ve inanmayanlara göre değişir. Ölümün rengi bir olsa da, ölümün rengini karıştıran karıştırana… Sözü şaire bırakalım: 

“Nerde ölümün o ak o yeşil O siyah kırmızı keskin rengi / Artık ölüm ne gri ne kahverengi / Ne gök rengi ne yer rengi / Ölüm bir grev gibi kaplamış ülkemizi / Ta can evimize kast eden bir grev gibi / Batı bu karanlık grevin gözcüleri / Doğu sonsuz bir grevin / (…)  Oku okuyabildiğin kadar ölüm dersinden Taha birkaç kelime kaldı söylenmedik.”

 

“Ekin gibi biçilen” ölüler baharı getirecek

Şairin Allah’a ve ölüme inancı tamdır. Onun içindir ki ölüm dersine hazırlananlara cesaret verir:

“Üç mevsim ölsen de / Hiç olmazsa dirilirsin baharda” (Gün Doğmadan, Gül Muştusu, s.364.)  “Ölüp yok olmuş gibi görünen otların yeşermesi aslında / ölümden sonraki dirilişe işarettir / Ölüler diriliyor otlar göğeriyor yeniden” (Gün Doğmadan, Karabasan, s.551)

Diyor ki şair: Ölüm ve ölüler baharın işaretidir. Bahar ki, Ali Yurtgezen hocaya göre “Küfürle, şirkle, günahlar ve sapkınlıklarla kalplerini öldürmüş insanlar için yeniden hayat bulmanın imkânıdır. Aynı zamanda ‘ölülerin diriltilmesi’ demektir.” (Evin Mahremi Olmak- Beyit Şerhleri, s.38)

Ölüm ve ölülerin bahara inkılâp etmesinden dolayı “ölüm sonrası diriliştir” müjdesi veriyor ve mânevîyatımızı güçlendiriyor şair: “Ekin gibi biçildim öldüm ama dirildim / Kemiğin ve etin ateşini attım öteye (Gün Doğmadan, “Fırtına“, s.168.)

Bu mısralarda anlatılan ölüm tasavvuf ehlinin ölüm tâlimi olsa da, ölüm üstüne her türlü tâlim gerek bugün. Ölülerinin arkasından ağıt yakanlara, ölülerini özleyenlere mezarlıkları gösteriyor şair. Ölülerin, yâni dirilişin dünyadaki işareti mezar taşlarıdır. Mezar taşlarının ölüler, yâni bahar mevsimini hatırlattığını söylüyor ve teselli veriyor. Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır (Gün Doğmadan, Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine, s.433)

Hülâsa-ı kelâm; şu sıralar ölüm üstüne tefekkür ederken, şairin şiirlerini de kıraat etmeli.  

 

Bu yazı toplam 265 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim