Aydınlık gazetesinin cehalet örneği haberine cevabımız:
Tarihten Habersiz Gerçeklerden Rahatsız Bir Gazete Müsveddesi
Diyarbakır Valiliği tarafından geçen ay yayımlanan “Geçmişimizden Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar” adlı eserimde 1.100 civarında Diyarbakırlı yazar ve sanatçı hakkında geniş bilgiler verilmiş, çalışmanın bilimsel temellere dayanıyor olması ve Valiliğin bu bilgilere gün yüzüne çıkarması kamuoyunda takdirle karşılanmıştı.
Bu çalışmamda tarih boyunca Diyarbakır’dan yetişen fen ve sosyal bilim dallarındaki bilim adamları, edebiyatçılar ve çeşitli alanlarda yetişen sanatçıların yanı sıra bölge medreselerinden yetişen sıra dışı İslam alimlerine de yer verilmiştir. Çünkü bölge -Diyarbakır merkezi başta olmak üzere- tarih boyunca ünlü İslam medreselerine ev sahipliği yapmış, bu medreselerden yetişen binlerce alim, imparatorluğun çeşitli şehirlerinde müderrislik ve kadılık görevlerinde bulunmuştur. Dünya çapındaki mekanik bilgini El Cezeri ile Fatih Sultan Mehmed’in hocası Molla Gürani, bunlardan sadece ikisidir.
Elbette bilim tarihçisi bunları yazacak. Bu bilim adamlarının içinde hapse atılan, sürgüne gönderilen, idam edilen varsa bunları da yazacak. Yayınevlerinin de, valiliklerin de bilimsel kitaplar yayımlandığında bilimsel gerçekleri olduğu yayımlaması kadar daha doğal ne olabilir. Aydınlık gazetesi tarihi gerçeklerin yazılmasından rahatsız olmuş ve bu yüzden kitabımıza karalama kampanyası açmış. Ayıp kelimesi hafif kalıyor, fazlasını tanımlamaya edebimizi izin vermiyor.
Maalesef 27.08.2014 tarihli Aydınlık gazetesi, bu eserde idam edilmiş Nakşibendi şeyhi Şeyh Said’ten, mürid ve talebesi ilim adamlarından sözedilmiş olmasını, bazı alimlerin vaktiyle zulme uğramış olduklarını yazmış olmamı kabahatmiş gibi gösterip, kitabın yazarı olarak beni ve kitabın yayıncısı olarak valiliği eleştirmiş.
Tarihi gerçekleri yazan bir kitabı içine sindiremeyen, dört bil bilen ve müftülük yapmış ünlü bir bilgini kendilerinden biri gibi zanneden, adı aydınlık ama yayınları zifiri karanlık olan bu araştırmacı gazetecilikten bihaber bu gazeteyi kınıyor, ekte sunduğum haber metnini ve söz konusu biyografiyi okuyucuların takdirine bırakıyorum.
“Şeyh Sait’in müridini ‘alim’ yaptılar” başlıklı bu haberde özellikle eleştiri konusu yapılan “Hanili Salih Bey” maddesi ile bu şair ve alim zatın, döneminin ırkçı ve karanlık terör örgütü İttihad ve Terakki partisinin yöneticilerini hicveden ünlü bir şiirini ayrıca paylaşıyorum.
Son olarak, bu kitabı yayımlamakla çözüm sürecine önemli bir katkıda bulunmuş olan Diyarbakır Valiliğini kutluyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
İhsan IŞIK
HANİLİ SALİH BEY
Bilgin, şair (D. 1873, Hani / Diyarbekir - Ö. 29 Haziran 1925, Diyarbekir). İlk dini eğitimini dayısı Şeyh Maruf’tan aldı. Hani Rüştiyesi’ni bitirmesini müteakip, çeşitli medreselerde eğitim gördü. Yörenin tanınmış âlimlerinden özel dersler aldı. Diyarbekir Şûle-i Terakki Mektebinde bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra, Ergani, Maden ve Hani’de müftülük görevlerinde bulundu.
Din âlimi olmanın yanı sıra bir şairdi de. Çeşitli konularda şiirler yazdı. Hürriyet ve İtilaf Cemiyeti taraftarı olduğundan dolayı, bazı şiirlerinde muarızı olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarını hicvetti. Gençlik yıllarında arkadaşı olduğu Ziya Gökalp’ın İttihad ve Terakki’nin Genel Merkez üyesi seçilmesi üzerine yazdığı ve Gökalp’ı sert bir şekilde hicvettiği “Bir İttihadçı’nın Ağzından” başlıklı şiiri ünlüdür. Anadili olan Zazaca’dan başka, Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. İngilizce özel ders de almıştı.
Nakşibendî Tarikatı’nın Palu Tekkesi postnişini Şeyh Said’in müridi olan Salih Bey, 13 Şubat 1925’te Piran’da çıkan inkılâplar karşıtı İslâmi kıyama destek vermekten dolayı, Şeyh Said ve arkadaşları ile birlikte Diyarbekir’deki Şark İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandı.
Salih Bey, iddia makamının yönelttiği “Siyasi Kürtçülük” bağlamındaki suçlamaları şiddetle reddettiği savunmasının bir bölümünde şu hususları dile getirdi:
“Maksat dinden ibarettir. Medreselerin seddi her tarafta su-i tesir yaptı. Din öğrenimi men olunca teessür başladı, galeyan arttı. Başka kat’iyyen bir saik yoktur. Hükümet dine ait şeylere müsaadekâr bulunsun diyordum.. Ben dinimi siyasi gayelere âlet edecek adam değilim, dini âlet etmek tabirini kendimden çok uzak buluyorum.. Bu mahkemeye gelmezden evvel demek ki çok gafil imişim. Kendimi bileli böyle siyasi bir Kürtlük cereyanı olduğunu bilmiyordum. Akvam-ı İslâmiyye arasına münaferet sokacak bir hareketi, her cereyanı takbih ederim. Beni mahkûm da etseniz, idam olunurken de söylerim; siyasi hiçbir cereyandan haberdar değilim. Bu isnat benim için bir lekedir, ölürken bile bu lekeyi reddederim.”
Yargılama sonucu, Salih Bey ve diğer maznunlara (47 kişi) verilen idam cezası 29 Haziran 1925 günü sabaha karşı Dağkapı’da infaz edildi. Oğlu Hasan 15 yıl hapis cezası aldı. Diğer oğulları Said ve Ömer Batı illerine sürüldüler, daha sonra çıkan afla serbest kaldılar. Hasan Bey [Bora], 1950-1960 yılları arasında Hani Belediye Başkanlığı, torunu Ferit Bora (Hasan Bey’in oğlu) 1973-1977 yılları arasında Hani Belediye Başkanlığı, 1987-1991 ve 1995-1999 yılları arasında iki dönem DYP Diyarbakır Milletvekilliği yaptı.
HAKKINDA: Şevket Beysanoğlu (Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, c. 2 (1997); Hasip Koylan / Kürtler ve Şark İsyanları-I: Şeyh Said İsyanı (1946); Adır Sur / “Biraz İnsaf!..”, Piya Dergisi 8Sayı: 7 (1989), M. Ali Erdoğan / “Şehid Salih Begê Hêni” (Doğru Haber Gazetesi, 19 Ocak 2012), Kaynak kişiler: Ferit Bora (Salih Bey’in torunu ve Diyarbakır eski Milletvekili), Celal Kayhan (Hani eski Belediye Başkanı), Hayri Başbuğ / "Hanili Salih" (İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi, 2013).
BİR İTTİHADÇININ AĞZINDAN
HANİLİ SALİH BEY
İttihadın oğluyum
Gayri anam babam yok
Cemiyet amalini
Yürütmeye borçluyum
Ne buyursa yaparım
Haklı haksız emrine
Körü körüne taparım,
Bu hususta hayam yok
Severim her hâlini
Hattâ anın uğruna
İmanım bulunmazsa
"Gözlerimi kaparım"
Vicdanımı satarım.
Attilâ büyük babam
Hiç bir zaman unutmam
-Tahribatla anarşi-
Babamın yadigârı
Hep insanlara karşı
Ruhumda var intikam
Anı asla uyutmam
Uğradığım yerleri
Yakar "Turan" yaparım
Başka işim olmazsa
Yâni ma'mûreleri
"Gözlerimi kaparım"
Yakıp viran yaparım
Amucem Timuçin'in
Kanunumdur yasası
Türkçülük âyininin
İşte odur esası
Hâtırımdan çıkmıyor
"Karakurum" yaylası
Dimağımı sarsıyor
Hele "Kızılema"da
Cihangirlik hülyası
Aklımı çıldırtıyor
Yağmacılık sevdası
Mümkün ise rüyada
Uyanıkken olmazsa
"Gözlerimi kaparım"
Cihangirlik yaparım.
"Ergenekon"dur benim
Asil ana vatanım
Orada tahtım, tacım
Saltanatım, şeririm
Orada kurulursa,
Derneğim kurultayım
Ben anda bir kalfayım
Sanmayın ki dilmacım
Han oğlu Han Giray'ım
İman eden olursa Jön
Türklere yalvacım
Münkirler bulunmazsa
"Gözlerimi kaparım"
Peygamberlik satarım
Geçmişlerim, ecdadım
Hep kahraman gürbüzler
Hulâgu'lar, Oğuzlar
Nümûnedir meydanda
Yakutlar'la Tunguzla
Kendimi Türk sanırım
Neden söylenmez adım
Ben de bu son zamanda
Bir inkılâb yaparım
Hem bir şan kazanırım
Hem bir külâh kaparım
İstediğim olmazsa
"Gözlerimi kaparım"
Avrupa'ya kaçarım
O da ele girmezse
Malta'ya can atarım
Yan gelir de yatarım.
KAYNAK: Şevket Beysanoğlu / DFSA (c. 2, 2. bas. 1997, s. 186).
































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.