"Öykü mü? Hikaye mi?" sorusu üzerine yapılan tartışmalar, bir dönem, edebiyatın da yozlaştığı iddiasına kadar götürülmüştü. Bugün itibarıyla öykü, edebiyatımızda oturmuş ve edebi yazım türlerinin içinde yerini ciddi manada korumayı sürdürüyor. Burada önemli olan, elbette edebi sanatın işlevselliğini koruyor olmasıdır. Edebi sanatın işlevselliği dediğimiz şey, aslında insanların birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlamak ve onların kalplerinde iyi, güzel duygular uyandırarak birbirlerine yaklaşmalarını sağlamaktır. Tabi bu da yazara ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Nuri Pakdil'e göre bu sorumluluk, "insanlığın yükü"dür ve bunu da ancak yazarlar taşıyabilmişlerdir.
Yedi İklim dergisi, Ekim sayısında Osman Koca'nın hazırladığı soruşturma dosyasıyla öyküyü masaya yatırıyor. Soruşturmada yer alan öykü yazarları: Necati Mert, Ali Haydar Haksal, Cemal Şakar, Recep Şükrü Güngör, Nuhan Nebi Çam, Fatma Rana Çerçi, Naime Erkovan, Akif Hasan Kaya, Handan Acar Yıldız, İsmail Demirel, Aykut Ertuğrul, Yunus Emre Özsaray.
Öyküde beslenilen kaynaktaki kültür/düşünce vurgusu gençlerde zayıflıyor
Soruşturmada yazarlar, yaş olarak büyükten küçüğe doğru söz almışlar. "Beslendiğiniz damarlar?" sorusuna verilen cevaplarda dikkat çekici bir yön var. Şöyle ki, beslenilen damardaki, kaynaktaki "kültür/düşünce" vurgusu, yaş küçüldükçe zayıflıyor: Ali Haydar Haksal, Cemal Şakar ve Nuhan Nebi Çam, İslâmi çizgiyi işaret ederken, gençler, aile ortamı, çevre ve bazı yazarlara odaklanıyorlar. Burada gençlerden İsmail Demirel'in çok samimi, hoş bir açıklaması var: "Gördüklerimiz, duyduklarımız, okuduklarımız, hatta yazdıklarımız bizi hep besliyor. İnsan nasıl beslendiğinin farkına bile varamıyor."
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/18531/teknoloji-edebiyata-gereksiz-bir-hiz-katiyor.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.