Türkçülük ve Turancılık, İslamlı ve İslamsız diye iki şekilde gündeme gelmiştir. İslamsız Türkçülük ve Turancılığın mucitleri Batılılardır. Genelde Japonlar, Koreliler, Moğollar, Finler, Macarlar, özelde Orta Asya’da yaşayan bütün Türk kavimlerini içine alan Ural-Altay halklarının birliğini gündeme getiren Batı kaynaklı bir görüştür.
Batılı dil bilim, tarih ve kültür araştırmacıları Türk dünyasını, İslam dünyasından ayrı düşünerek böyle bir gelecek kurmak istemişlerdir.
İslamsız Türkçüler uzun süre sosyal bir taban bulamamışlardır.
İslamcı Türkçülük ve Turancılık ise Rus Çarlığının esaretindeki Tatarlar arasında doğmuştur. 1552’de başlayan esaretten kurtulmak için bazı isyan denemelerinde bulunulmuş fakat başarısız olunmuştur. Bu durumda bazı Kazanlar mesailerini ticarette yoğunlaştırmışlar. Oldukça da başarılı olmuşlar. Çarlık bir ara Tatarların ticari faaliyetlerini sınırlamış olsa da Rus ekonomisinin zaruretleri sebebiyle serbest bırakmıştır. Çin, Hint, İran pazarlarında da başarılı olan Kazan Tatarları, gerçek bir burjuva niteliği kazanmışlardır. Çünkü kazançlarının bir kısmını cami, medrese inşasına, eğitime, gazete, dergi, kitap yayınına, matbaaların kurulmasına ve Semerkant, Buhara, Kahire, İstanbul, St.Petersburg, Paris, Londra kentlerine öğrenci göndermesine destek olmuşlardır.
İslam dünyasının da yakında tanıyan Şimal – Kuzey Müslüman Türkleri, yaşananların sadece Müslüman Türklerin değil, bütün İslam âleminin ortak meselesi olduğunu görmüşlerdir. Başlangıçla Rusya Müslüman Türkleri için yapılan kongreler, bir süre sonra tüm İslam âlemini içine alan kongrelere dönüştürmüşlerdir.
Savunulan Türkçülük, alfabe üzerinden kelimeleri aynı yazıp farklı şivelerde okumaktı. İslami ilimlerin içeriklerini yenilemekti. Batıda gelişen bilimleri gerekli görmekti.
Turan, büyük bir ülke değil; bütün Müslümanların meselelerine çare olan bir idealdi. Turanın lideri ve devleti yoktu.
İstanbul’da da kabul gören Türkçülük ve Turancılık, iki ayrı ekole ayrılmıştır. Orta Avrupa kökenli Mühtedilerin savunduğu İslamsız Türkçülük ve Turancılıktı. Diğeri de Şimalden gelen İslamcı Türkçülük ve Turancılıktı.
İslamsız Türkçülüğün merkezi İstanbul ve Selanik ise İslamcı Türkçülüğün merkezi de Kazan, Bahçesaray, Bakü, Semerkand ve Buhara’dır.
Ünlü İslamcı Türkçü ve Turancıların bir kısmı Musa Carullah, Şihabeddin Mercani, Hüseyin Feyzhani, Abdullah Tukay, Hüseyinof kardeşler, G.İbragimov, Ahundzade Mirza Feth Ali, İsmail Gaspıralı, Hüseyinzade Ali Turan, Ayaz İshaki, Mehmet Emin Resulzade, Sadri Maksudi, Fatih Kerimov, İlyas Alkyin, Cafer Seydahmet, İbrahim Ahmedov, Hasan Ata Gaveşi, Ahmet Ağaoğlu, Zeki Velidi Togan, Yusuf Akçura gibi kişilerdi.
Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü ekolu bu kaynağın fikirlerine çok yakındırlar.
Osmanlı’nın İslamsız Türkçüleri ise Müslümanlığı kabul edip Osmanlı Devleti’nde görev alan aslen Yahudi Polonya – Macaristan milliyetçileri ve onların devamı denebilecek Selanik merkezli “İslamsız Türkçüler”dir. Bunların bir kısmı da Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa, Şinasi, Şemseddin Sami, Celaleddin Paşa, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay, Necip Fazlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Reşat Nuri Güntekin, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Tekin Alp, Vala Nurettin, Yaşar Nabi Nayır, Hüseyin Cahit Yalçın, Celal Nuri İleri, Faruk Nafiz Çamlıbel, Burhan Belge, Ahmet Emin Yalman, Yunus Nadi, Doğan Nadi dir.
Şimal Türkleri başlangıçta Müslüman Türklerin dilde, işte ve idealde birliğini savunurken, sonraları buna eğitimin modernleşmesi, İslami ilimlerin konu ve içerik olarak yenilenmesini kapsayan bir içerik zenginliğine ulaşmıştır.
Türkiye’de ve yurt dışında İslamsız Türkçülüğü ve Turancılığı savunanlar “Ural-Altay halklarının birliğini” savundu. Düşüncelerinin omurgasını Avrupalıların uygun gördüğü Türkçükten beslendi.
İslamcı Türkçüler ve Turancılar ise Rus esaretinde din, dil ve kültür asimilasyonuna direnen Müslüman Türk aydınlarının diriliş ve kurtuluş fikrinden doğmuş ve gelişmiştir.
İslamcı Türkçüler; Türkleşmeyi, İslamlaşmayı ve Batılılaşmayı ayrım yapmaksızın savundular. Üçünden de vazgeçmediler. Bu görüş zamanla İslamlaşma, Türkleşme, Batılılaşma şeklinde bir sıra değişimine uğradığı gibi Batılılaşma, Türkleşme, İslamlaşma dizisi de oluşturdu. İlk dönemde ilk üçü birbirinde ayrı tutulmadı.
Sonraları İslamlaşmayı Batıcılıktan, sonra da İslamlaşmayı Türkçülükten ayırdılar.
TYB İzmir Şubebi































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.