Türkiye’de hem kurumlar arasında hem de çeşitli gruplar arasında toplumsal gelişmelerin gerisinde kalan bir gecikme yaşanıyor. Toplumsal değişmelerin gerisinde kalanlar, ya ‘her şey eskisi gibi olsun’ diye tepki gösteriyorlar ya da moda tabirle “eski ezberleri içinden” konuşmaya devam ediyorlar.
Anayasa Mahkemesi neyi temsil eder, neyi temsil etmektedir? Biçimsel olarak bakıldığında AYM’nin “hukuk devletinin bir kurumu” olduğu açıktır. Tıpkı yıllardır Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunun söylenmesi gibi... Bütün bu söylenenlerin gerçeği yansıtmadığı biliniyor. Türkiye’nin “hukuk devleti olmasının yolunun demokrasiden geçtiğini”, demokrasi olmadan hukuk devletinden bahsetmenin doğru olmadığını da ayrıca izah etmeye gerek yoktur sanırım. Önce devletin kurumsal düzeninin demokratikleşmesi ve buna paralel bir şekilde “devlet- toplum ilişkilerinin” demokrasinin ilkelerine uygun bir şekilde köklü bir değişime gitmesi gerekmektedir.
Yeni toplum eski zihniyet
Yıllardır her yıl periyodik olarak Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay veya Barolar Birliği toplantılarında hep aynı senaryonun sahneye konduğu görülmektedir: Seçilmişler, Başbakan düzeyinde devlet adına (burada hukuk devleti retoriğiyle örtülmüş olarak) konuşan kurum temsilcileri tarafından adeta sigaya çekilirler. Otomatik olarak, seçilmişler suçlanarak, ”aldığınız oyların bizim nazarımızda kıymet- i harbiyesi bulunmamaktadır” şeklinde bir hatırlatma yapılır ve şu soru sorulur: "Biz devletiz, siz kimsiniz?“
Yazının devamı için: http://www.aksam.com.tr/yazarlar/vedat-bilgin/zihniyet-gecikmesi/haber-303840































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.