• İstanbul 14 °C
  • Ankara 22 °C

“Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol!”

“Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol!”
D. Mehmet Doğan’la bundan 31 yıl önce yapıla ve İslâm Mecmuası’nın Eylül 1990 sayısında yayınlanan konuşma.

*Kravat da takmıyorum, rozet de!

Doğrusu ben bir aydının, bir yazarın biçimsellikten, üniformacılıktan kaçınması gerektiğini düşünüyorum.

Kravatlı aydın demek, sadece o günkü genel geçer düzeni savunan insan demektir.

* Bir aksaklık olmadığı takdirde düzenli okumaya çalışırım. Birkaç kitabı bir arada okuma alışkanlığım vardır.

Bugüne kadar hemen hepimizi yazılarıyla, konuşmalarıyla, kitaplarıyla etkileyen insanları hep tek yönlü tanıdık. Belki pek çoğunun bütün eserlerini okumuş, birçok konuşmasını dinlemişizdir, fikir ve görüşlerini yakından biliyoruzdur. Ama şahsi hayat tarzlarının nasıl olduğunu bilmeyiz. İstedik ki bu sayımızdan itibaren camiamızın yazar, âlim, lider, aydın, etkin ve yetkin simalarını yaşayış biçimlerini kendi sözlerinden dinleyelim. İlk olarak, haklı şekilde sempati kazanmış Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı, D. Mehmet DOĞAN ile görüştük.

-Sohbetimize isterseniz sizi tanımakla başlayalım. D. Mehmet DOĞAN kimdir, nerede doğdu, nerede okudu, bugüne kadar ne yaptı?

1947 yıllında Ankara'nın Kalecik kazasında doğdum. İlk, orta ve lise tahsilimi Ankara'da tamamladım. Daha sonra A.Ü. Basın Yayın Yüksek Okuluna girdim. 1972 yılında mezun oldum. Mezun olduktan sonra Türk Tarih Kurumu’nda dökümantalist olarak çalıştım. O sıralarda aynı zamanda Hareket Dergisine yazılar gönderiyordum. Daha sonra askere gittim. Kurada İstanbul’u çekince dergiyle doğrudan ilgilenmeye vaktim oldu ve askerlik sonrasında da bir süre aynı dergide çalıştım. Şaban Karataş'ın Genel Müdürlüğü süresince TRT gn. Müd. Danışmanı olarak görev yaptım.

Tabii bu arada Türkiye’deki siyasi dalgalanmalar dolayısıyla Şaban Beyin görevine son verilince, bizi de kurumdan uzaklaştırdılar. 1980 12 Eylül’den önce Kültür Bakanlığı'nda film yapımcısı olarak çalışmaya başladım. Bu arada, 1978 yılında Türkiye Yazarlar Birliğini kurduk. 1986-87 yılları arasında Zaman Gazetesiyle iştigal ettim. 0 günden beri de resmi ya da gayri resmi bir işe sahip değiliz. Serbest yazarız yani!

-Gazetecilik hayatınız aktif olarak Zamanla mı başladı?

Tabii, profesyonel anlamda Zaman’la başladı.

-Günde kaç saat uyursunuz?

Pek sekiz saatin altına düşmez.

-Kitap okumayla aranız nasıl?

Bir aksaklık olmadığı takdirde, düzenli okumaya çalışırım. Birkaç kitabı bir arada okuma alışkanlığım vardır.

-Bir kitabı tekrar okuduğunuz olur mu?

Tekrar okuduğum kitap(lar) var, ama mümkün olduğunca bir kitabı tekrar okumamaya çalışırım.

-Okurken çok etkilendiğiniz, hiç unutmadığınız, herkesin mutlaka okuması gerekir dediğiniz bir kitap var mı?

Beni iki kitap çok etkiledi: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (ortokul sıralarında okumuştum), ikincisi de Mithat Cemal in Mehmet Âkif’i anlattığı kitap.

-Güncel olayları nasıl takip ediyorsunuz?

Tabii iyi bir gazete, dergi okuyucusuyuz. Yeni çıkan kitapları takip ediyoruz

-Arşiviniz var mı?

Bir ara niyetlendim; fakat fazla bir şey yapamadım. Aslında bir arşiv için özel müesseseler lâzımmış gibi geliyor bana.

-Sizce insanlar belirli alanlarda uzmanlaşmalı mı?

Valla uzmanlaşma ancak genel bir zemin oluştuktan sonra doğru bence. Yani insanlar dünya görüşünü tam oturtabilecek bilgi zeminine sahip olduktan sonra uzmanlaşırsa, bir işe yarar. Yoksa dünyadan bihaber bir sürü uzmanla karşı karşıya geliyoruz günlük hayatta

-Kaç yabancı dil biliyorsunuz?

Bir miktar ingilizce; ama biliyor saymıyorum kendimi.

-Tatil deyince aklınıza ne geliyor?

Tatilde biz yaylaya gideriz. Orman, yeşillik, sükûnet vs. böyle şeyler aklımıza geliyor.

-Keşke yapmasaydım dediğiniz, çok pişman olduğunuz bir olay yaşadınız mı?

Doğrusu hatırlamıyorum. Ufak tefek olmuştur da, bütün hayatımı etkileyen bir şey hatırlamıyorum.

-Televizyon seyreder misiniz?

Düzenli değil, ama seyrederim.

-Son günlerde gündemden düşmeyen özel TV ve uydu yayıncılığı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Aslında bu önümüzdeki on yılın en önemli meselesi. 21. yüzyıla girdiğimizde, TV istasyonları açısından dünyada sınır kalmayacak. Bizim yapmamız gereken, en azından gayr-i ahlaki şeylerden uzak durma anlayışını TV. ve uydu yayıncılığı konusunda da göstermek.

-İslâm dünyasıyla ilgili haberleri, olayları nasıl takip ediyorsunuz?

Bu konuda özel bir kanala sahip değilim. Yayın organları vasıtasıyla takip ediyoruz. İngilizce ve Arapça bazı lslâmi dergiler Birliğe sürekli geliyor. Önemli yazılan çevirtiyoruz.

-Başka ülkelerden samimi olduğunuz, sürekli yazıştığınız arkadaşlarınız var mı?

Şahsi dostluk anlamında sürekli yazıştığım bir kimse yok.

 -Yazarlık nasıl bir duygu; arasıra da olsa yazdıklanınızdan veya kitaplanızdan dolayı kendinizi beğendiğiniz, egonuzun kabardığı oluyor mu?

(Burada Mehmet bey tatlı tatlı gülümsedi.) Bir yazım, bir kitabım çıkınca bir heyecandan çok daha başka şeyler, belki de patolojik, profesyonel bakışlar; yok işte kapağı şöyle, yazılar böyle daha çok teknik seviyede bir alâka uyanıyor.

-Alışverişinizi kendiniz mi yaparsınız?

Evin tüm alışverişini ben yaparım.

-Biraz mahrem olacak; ama hiç eşinizi dövdünüz mü?

Bizde öyle şey olmaz. Azarlama şu bu olmuştur belki.

-Çiçeklerle aranız nasıl?

Küçük bir bahçemiz var. Orada pek çok çiçek yetiştiriyorum.

-Yemek yapmasını bilir misiniz?

Yemek işini pek beceremem, bekârlıktan kalma bazı şeyler biliyorum.

-Hiç şiir yazdınız mı?

Ben bu işe şiirle başladım. Şiir bir insanın ilk yazmak istediği şey gibi geliyor bana.

-Şiir nedir sizce?

Şiirin tarifini yapacak durumda değilim.

-Mücahid kelimesi sizin hayatınızda neleri çağrıştırıyor?

Kalemiyle vazifesini yapan insanı.

-Hiç sporla ilgilendiniz mi?

Yürüyüşten başka spor bilmiyorum.

-Takım tutar mısınız?

Eskiden Fenerbahçeliydim; fakat şimdi pek ilgilenmiyorum.

-Dünya kupası maçlarını seyrettiniz mi?

Finali seyrettim. Bir de galiba Kamerun'un maçı vardı onu seyrettim.

-Yeniden dünyaya gelseydiniz yine aynı Mehmet Doğan olmak ister miydiniz?

Valla halimden şikâyetçi değilim. İnsanlar böyle şeylere hâkim olamazlar da zaten. Yani şu andaki bulunduğum durumu ben kendim çizmişim gibi de hissetmiyorum doğrusu. Yani sıkıntıları, mihneti, eziyeti, iyi tarafları hepsini bir bütün olarak kabullenmişim. Bin defa aynı şeyleri yapar, aynı hayatı yaşarım.

-Kaç çocuğunuz var?

İki oğlum var.

-Çocuklanızla aranız nasıl?

İyi tabii; çocuklara fazla vakit ayıramıyoruz, ama iyi sayılır.

-Sizin belirgin bir özelliğiniz de kravat takmamak, neden kravat takmıyorsunuz?

Kravat da takmıyorum, rozet de! Doğrusu ben bir aydının, bir yazarın biçimsellikten, üniformacılıktan kaçınması gerektiğini düşünüyorum. Kravatlı aydın demek, sadece o günkü genel geçer düzeni savunan insan demektir.

-Son olarak size okuyucularımıza bir cümlelik bir tavsiyede bulunun desek ne dersiniz?

Bir cümlelik tavsiyeler zordur. Kendi tavsiyem yok da Mevlâna'nın şu sözü benim hep hoşuma gider: "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol". Bunu ben hayatımda hep şiar edinmişimdir. Genellikle kişilik zaafları, insanların böyle olmasını engelliyor.

—Çok teşekkür ederiz, bizimle böyle içten sohbet ettiğiniz için.

Ben teşekkür ederim.

Zâhid Can

9c03006c-8c80-4ebe-9d06-d6ae59f046f8.jpegd27449fa-f853-461b-801c-775ee82ac70b.jpeg

Bu haber toplam 1218 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim