• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

Yazar Fahri Tuna İle Tanıdığı Hikâyeciler Üzerine Söyleşi

Yazar Fahri Tuna İle Tanıdığı Hikâyeciler Üzerine Söyleşi
Söyleşi / Kadir Korkut

1.Okuduğunuz ilk hikâyeci?                                                                                                 

İlkokulda 'Deli Dumrul', hâlâ ‘ yaptırttığı köprüden geçenden bir, geçmeyenden iki akçe alışını’ dün gibi hatırlarım. Ortaokul yıllarımda Kemalettin Tuğcu ve Ömer Seyfettin. 'Kaşağı'yı okuduğumda günlerce üzülmüş ve ağlamıştım. Ömrümde hiç yalan söylememiş biriyim ben Kadirciğim. Bu hikâyenin de payı büyük bunda sanıyorum. Ve tabii ki Pembe İncili Kaftan. Hayat düsturum olan üç beş yazıdan birisidir bu hikâye bende.

2.Tanıdığınız ilk hikâyeci?                                                                                                                                              İTÜ SMF'de mühendislik öğrencisiyken biz, şairler Osman Sarı ve Yılmaz Güney ile birlikte hikâyeci İsmail Kıllıoğlu da hocamızdı. Hukuk asistanıydı o zamanlar, Osman Sarı ile aynı kürsüdeydiler. Uzun, upuzun boylu, durağan bakışlı, dengeli, disiplinli, o oranda da sevecen bir hoca. Otuzlu yaşlarının başlarındaydı sanıyorum. Ateş Yalımı Üzerinde Bir Toplantı adlı öykü kitabı daha yeni çıkmıştı. Az da olsa zaman zaman görüşürüz, selam göndeririz birbirimize.

3. Mustafa Everdi desem?                                                                                                                     Niğdeli Malcolm X; Mustafa Everdi’yi diyorsun. Biz askerliğimizi 1984’de kısa dönem olarak Denizli’de yaptık. O zaman sekiz aydı yüksekokul mezunlarına kısa dönem. Fiilen yedi ay beraberdik Mustafa Everdi ile. O günlerde Mavera’da hikâyeleri yayımlanan genç bir hikâyeciydi. Sonra hikâye ve roman kitapları yayımlandı. Metropol Mücahidi ve Kılçıklı Hikâyeler gibi de çok özgün ve başarılı kitapları var bizim Mustafa’nın. Çok zeki, çok sorgulayan, samimi, edebi, çok başarılı bir yazardır. Çok da güzel anılarımız vardır. Niğdeli’dir ama Ankara’dadır. Aslen avukattır, noter bu sıralar.

4. Otuz beş yıllık yazarlık serüveninizde dost olduğunuz birçok hikâyeci vardır sanıyorum. Özellikleriyle beraber isim vermenizi istirham etsem?                                                                                                                                      Tabii ki. Çok sayıda var elbette. Belki şairden çok öykücü tanıyorum ben. Kalbe şifa adam, gerçi kendi kalbi sorunlu, bir ay kadar önce yine kalbinden ameliyat oldu, rabbim şifa versin, Sadık Yalsızuçanlar. Malatyalıdır ama Ankara merkezli yaşamaktadır. Günümüzün Sait Faik'i ve Anton Çehov'u diyebileceğim Necip Tosun. Ansızın Hayatımıza girip bir daha hiç çıkmayan öykücüdür o. Kırıkkalelidir ve Ankara'da yaşamaktadır. Abdullah Harmancı var sonra. Edebiyat profesörü. Öyküleriyle bizi cennete uyandıran adam. Konyalıdır. Ali Haydar Haksal ağabey var. Bir hüzün öykücüsü. Bingöllüdür ama İstanbul Üsküdar'da mukimdir. Yedi İklim Dergisi'nin her şeyidir.

Ayşe Ünüvar'ın öykülerini çok severim. Aşk yolunda bir meczube kalemdir Ayşe'miz. Konya'dadır. Konyalıdır. Güray Süngü ile ağbi kardeşizdir. En az 30 kez yolculuğumuz, 40 kez muhabbetimiz vardır.  Candır. Canandır. Dosttur. Vefalı adamdır. (Kadırgalıdır.) Muhteşem belirsizliklerin en belirgin yazarıdır. İstanbulludur. Hüseyin Su var sonra. Can ağabeyim. Gerçek ağabeyim gibidir. Sadece öyküleriyle değil on yedi sene Hece Dergisi, Hece Öykü Dergisi ve Hece Yayınlarını sırtlamasıyla da, ‘Türkiye'de kim nerede ne yazıyor, ne okuyor, ne yapıyor’u avucunun içi gibi bilen 'edebiyatımızın çalar saati'dir Hüseyin Ağabeyim. Kırşehirli, Neşet Ertaş’ın ilçesi Çiçekdağlıdır. Ankara'da yaşamaktadır.

Mukadder Gemici var sonra. Kar beyaz hikâyecimiz o bizim. Evimizin de hikâyecisidir. Benim kadar eşimin kardeşi, kızım Ayşenur'un da ablasıdır. Dergâh'ın ve Mustafa Kutlu'nun armağanıdır o bize. Bize derken, hem bize hem Türkiye'ye, edebiyatımıza. Edirne'den Bolu'ya... Birçok şehirde yoldaşımız oldu bizim Mukadder. Hem iyi öykücü hem iyi bir insandır. İstanbul'da yaşamaktadır.

Mustafa Uçurum kardeşim var sonra. Üç şehirli üç nehirli kardeşim. Yeşilırmak Sakarya Kızılırmak kıyılarından bize şiirler kadar öyküler de devşiren güzel kalpli güzel bakışlı güzel kalemli adam. Irmaklarca çağıldayan hikâyecimiz o bizim. Tokat'ta doğmuş, Adapazarı'nda büyümüş, Sivas'ta okumuş, sonra tekrar baba ocağı Tokat'ta dönmüş, kalbi üç şehirde olarak yaşayan biri o şimdilerde. Çok severim. Kardeşimdir. Recep Seyhan Ağabeyim var. İstanbul’un Amasya’sından. II. Beyazıt gelir aklıma Recep Seyhan denilince benim. Onun kadar derin, onun gibi ne yazacağını, ne diyeceğini, ne yapacağını iyi düşünüp de yapan ve yazan adamdır o. Amasya kadar eski, Amasya kadar yeni, Amasya kadar derin öyküler yazmaktadır.  

Sonra evimizin gül endamlı kızı ve öykücüsü Selvigül Şahin var. Annemin vefatından bir gün önce, yani 15 Şubatta bizdeydi. Denemeci olduğu kadar ressam ve öykücüdür de. Tokatlıdır ama İstanbul'da yaşamaktadır uzunca süredir. Tertemiz bir insandır Selvigül Kardeşim. Gül endamlı kardeşimdir. Damadımız Doğan’ı da çok severim. Akıllı uslu çalışkan insandır.

Şeyda Koç Asyalı var sonra. Yedi sekiz yıldır tanışırız. 'Sen Tara Saçlarımı' kitabına editörlüğümden bu yana. Kıssadan hisse, hisseden kısa çıkaran bir öykücümüzdür. İyi dostumdur. Ailece de gider geliriz, severiz birbirimizi. İstanbulludur aslında. Bir İstanbul öykücüsüdür de. Yirmi yılı aşkın Hollanda Rotterdam'da yaşamaktadır. Dört sene önce bir edebiyat programına davet ettiler, iki üç gün güzel bir programla ağırladılar beni, akademisyen eşi Mevlüt Koç ile birlikte. Delikanlı kızdır bizim Şeyda Koç Asyalı’mız.

Mehtap Altan var daha. İmgenar Sokağı kitabına editörlüğümden beri tanışırız. İmgeler kraliçesidir bizim Mehtap. Şair denemeci usta röportajcıdır da. Kayserilidir ama İzmir'de yaşamaktadır. Çok iyi kalpli ve çok saf biridir. Kendi ifadesiyle 'babam beni saksıda büyütmüş, hayatı hiç tanımıyorum' der. Elhak, onunla Akhisar Yazarlık Okulunda,  iki sene birlikte görev yapmış, 35 kez yolculuk yapmış bir ağabeyi olarak katılırım buna. Manisa ovasındaki zeytinleri erik sanacak ve buna inanacak kadar saftır. Aman hep öyle kalsın.

Yiğidim, aslanım, delikanlım Bahtiyar Aslan'ım var. Maraşlıdır. İstanbulludur, Bandırmalıdır. Her yerlidir. İyi hikâyeci, iyi şair, iyi akademisyendir. Çok anımız, çok olayımız vardır. İkimizin de yüreği sarı kırmızı sarı kırmızı çarpar. Türkiye ve Türkçe diye çarpar. Adamın da hikâyecinin de hasıdır.

Mehmet Şeker var daha mesela. Şairdir. Deneme yazarıdır. En sonunda hikâyecidir. Geçti Dost Kervanı diye 2020 hengâmesinde biraz da güme giden bir hikâye kitabı çıktı ‘Memet’in. Gayet de başarılı bir kitap. Nitekim TYB 2020 İstanbul Edebiyat Festivali Hikâye Ödülü'ne değer bulundu. Mehmet ile ağbi kardeşizdir. On beş gün önce annesine Gemlik’e giderken üç saatliğine uğradı, misafirim oldu. Kardeşin de hasıdır.

Şu anda ismi aklıma gelmemiş, tanıdığım daha en az on kadar öykücü var. Onlardan affımı istirham ediyorum. 

5. Siz Güneydoğu ve Edirne’de toplamda dört yıl kadar vali kültür sanat danışmanlığı yaptınız. Bu süre zarfında muhtemelen oralarda hikâyeciler de tanımış olmalısınız?                                                                Elbette. Güneydoğu’da, 2010-20211'deki görevim sırasında tanıdığım güzel öykücüler oldu. Hepsiyle dostuz hâlâ. Orada yaptığım bölgesel, sekiz ili kapsayan bir öykü yarışmasında yakaladığım öykücüler: Adanalı sınıf öğretmeni Mazlum Dirican, Urfa Birecikli biyoloji öğretmeni Ahmet Karacan, Adıyamanlı edebiyat öğretmeni Veysi Atıcı, Amasyalı olup Urfa'da görev yapan edebiyat öğretmeni Zeynep Sati Yalçın, Batmanlı matematik öğretmeni Ali Başhan... Hepsi de de kitapları da yayımlanmış iyi öykücülerdir. Dostlarım kardeşlerimdir beşi de. Ahmet ile Zeynep’in dörder beşer öykü kitapları oldu. Diğerleri de hızlanır çok öyküler ve kitaplar yayımlarlar inşallah.

Ayrıca Edirne'deki vali kültür sanat danışmanlığım süresinde yakından tanıdığım, iyi öykülerine ve öykücülüklerine şahit olduğum, Edirne'de öğretmenlik yapan Kırklarelili edebiyat öğretmeni Sedat Sayın var, Erzurumlu edebiyat öğretmeni Tuba Yavuz var. Yine Edirne'de yaşayan, İstanbul'daki Yazistanbul projemden öğrencim, aslen Gümüşhaneli Gülay Alpagut var. Bu üç öykücünün de birer öykü kitapları var. İkincileri de yolda inşallah. Üçünün de yolları açık olsun.

6. Siz öteden beri ‘Adapazarı bir öykücüler şehridir’ dersiniz. Bunu açar mısınız biraz.                         Elbette. Öyledir ama. Özelde Adapazarı, genelde Sakarya, Türk edebiyatına on iki öykücü, altı şair, iki denemeci, bir özdeyiş yazarı, bir biyografi portre yazarı armağan etmiştir. Yani Adapazarı’mızdan en çok hikâyeciler yetişmiştir. Bir çırpıda isimlerini saymak gerekirse (doğum tarihlerine göre): Sait Faik, Kerim Korcan, Faik Baysal, Necati Mert, Cünedy Suavi, Hatice Bilen Buğra, Nalan Barbarosoğlu, Ayfer Tunç, Mustafa Uçurum, Hande Ortaç, Ayşenur Gülsüm ve Sinem Torun.

7. Sakarya’nın bu kadar çok öykücü çıkartmasını neye bağlıyorsun Fahri Ağbi?                                           Birçok sebebi olabilir. Ama ben en başta ‘göç’ olgusuna bağlıyorum. Zira Adapazarı, Kafkaslardan Balkanlara, Anadolu’nun her ilinden göç almış, hâlâ da almaya devam eden, sokaklarında on yedi dilin kavga etmeden konuşulduğu bir hoşgörü ve kardeşlik şehri. En başta bundandır diye düşünüyorum.

8. Bu kadar çok hikâyeci tanıdığınıza göre, ilginç hikâyeci anıları da vardır sizin dağarcığınızda ağbi. Birini anlatmanızı istesem.                                                                                                                          Çokkkk da. Hangisini anlatsam acaba? Tamam, Nobel edebiyat Ödülü duasını anlatayım. 2018 baharı. TYB’nin 40. yılı. Kurucumuz - şeref başkanımız D. Mehmet Ağabey, 40 şair yazar, bizi topladı on gün süreyle ‘Edirne’den Mostara’ bir kültürel gezi düzenledi. Her gün hem yol gidiyoruz, hem bir Balkan şehrinde edebiyat etkinliği yapıyoruz. Oranın yerel şair ve yazarlarıyla ortaklaşa. Organizasyonu da, oraları çok iyi bildiğim için bana yükledi Mehmet Ağabey.

İkinci günden itibaren gruplar da oluşmaya başladı otobüste. Arkada, en arka kısımda bir hikâyeciler çetesi oluştu. Dörtlü çete: Necip Tosun, Abdullah Harmancı, Cemal Şakar ve Aykut Ertuğrul. Neşe gırgır kahkaha hiç eksilmiyor arka tarafta. Ne güzel.

Derken Beşinci gün, sokaklarında Türkçenin konuşulduğu Batıdaki son şehir, Kosova Prizren’de programımızı yaptık, camileri, evleri, yemekleri buram buram Türkiye kokan bu şehirde konakladık, Altıncı sabah kahvaltıdan sonra yola çıkacağız. Prizren’de Sinan Paşa Camii yakınında, bilenler bilir, Şar Dağlarının enfes lezzetli sularını bizlere sunan bir Şadırvan vardır. O sudan içenin, yedi kere daha bu şehre geleceğine, dualarının kabul olacağına inanılır. Sabah sabah, Şadırvan’ın on beş metre uzağıdaki meşhur Taşköprü’de iki öykücümüz Necip Tosun ile Abdullah Harmancı’nın da fotoğraflarını çektim. Sormadan edemedim: ‘Şadırvan’dan su içtiniz mi?’ İkisinden de ‘evet’ cevabı geldi. ‘Sorması ayıp olmasın, hangi duaları ettiniz?’ Önce Harmancı cevapladı: “- Ben mütevazı adamın Fahri Ağbi. Filan kitabım ikinci, filan kitabımın da üçüncü baskısı için dua ettim Allah’a.” Necip Tosun, her zamanki muzipliğiyle söz girdi: “- Böyle dua mı olur Fahri Ağbi. Ayıptır yahu. Ben Nobel edebiyat Ödülü için dua ettim.” Kahkahanın bini bir para tabii.

Arnavutluk Tiran, İşkodra, Karadağ Bar, Budva, Kotor derken, dokuzuncu gün Bosna Hersek’in Mostar’ındayız. Şehrin hemen on iki kilometre yakınında meşhur Blagay Tekkesi vardır, Hoca Ahmed Yesevi’nin Balkanları müslümanlaştırmak için görevlendirdiği büyük kahraman Sarı Saltuk Tekkesi. Buna Nehri kaynağındaki yemyeşil bir ortamda Sarı Saltuk Ermişimizi de ziyaret ettik, dualarımızı yapıp otobüsümüze doğru yürüyoruz. Dörtlü çete gene yanyana. Ben sormadan edemedim: “- Abdullah bu kez ne için dua ettin?” “- Fahri Ağbi, ben haddimi bilirim. Duamda sabitim. Yine aynı kitaplarımın ikinci ve üçüncü baskıları için dua ettim…” “- Necip sen?” Necip Tosun da sesinde ve yüzünde yine muzip gülümseme: “- Ağbi ettin mi duanı adam gibi edeceksin. Neymiş öyle ikinci üçüncü baskı Allah aşkına. Ben yine Nobel Edebiyat Ödülü’ne devam…” Bu kez söze Cemal Şakar girdi: “- Tekkede dua ederken, Abdullah’ın fısıltı halindeki sesini duydum. ‘Allah’ım filan kitabımın ikinci filan kitabımın üçüncü baskısını, şu ermiş kulunun yüzü suyu hürmetine nasip et’ diye. Döndüm Abdullah’a. ‘Oğlum, bir baskı üç bin lira. Al şu üç bin lirayı bir sus yahu. Duanın da bir şerefi var. Bir şeyi adam Allah’ın şerefine yaraşır şekilde bol bol istesene!” Bu kez kahkahanın beş bini bir para…

Aynı yılın sonbaharı.  TYB Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu’nun ‘D. Mehmet Doğan’ üzerine düzenlediği bir panelde konuşmacı olarak, Mehmet Şeker le beraber Konya’dayız. Ertesi sabah Abdullah Harmancı dostumuz bizi otelden aldı, şöyle Konya’nın ayağımızın altında olduğu, çok güzel manzaralı bir mekâna götürdü, kahvaltı ikram etti. Hal hatırdan sonra ben merak ettiğim konuyu açtım hemen: “Abdullah, ne oldu senin Balkanlardaki dualarının akıbeti?”  Abdullah bu, her Konyalıda görmeye alışkın olduğumuz sükûnet ve huzurla cevap verdi: “- Ben kabul olmayacak duaya amin demem ağbi. İki kitabımın da yeni baskıları yapıldı, çok şükür. Şimdi gerisini Necip Tosun düşünsün…” Bu kez yüzümüzdeki tebessüm, ta Hazreti Pir’in türbesine dek erişti. Şimdi Necip Tosun’un duasının kabulünü beklemekle meşgulüz. O da yakında kabul olur inşallah.         

whatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.34.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.39.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.41-(1).jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.41.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.46.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.47-(1).jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.47.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.48-(1).jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.48.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.49-(1).jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.28.49.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.29.08-(1).jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.29.08.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.29.09-(1).jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.29.09-(2).jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.29.09-(3).jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.29.09.jpegwhatsapp-image-2021-04-28-at-21.29.10.jpeg

Bu haber toplam 647 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim