• İstanbul 13 °C
  • Ankara 12 °C

Erzurum’da tecessüm etmiş tarih: Çifte Minareli!

D. Mehmet DOĞAN

Çifte Minareli Medrese...Şehre hâkim bir mevkiye kondurulmuş görkemli çift başlı Selçuklu kartalı... Sırtını yüce dağlara yaslamış yedi asırdır ufukları tarassut ediyor. Anadolu’da en büyük açık avlulu Selçuklu medresesi… Bilinmeyenleri bilinenlerinden çok çok fazla. Meçhulün malûma galebesi efsane üretmeye kapı aralıyor.

Erzurum’a her yolum düştüğünde bu tecessüm ettirilmiş tarihi görmek isterim. Defalarca ziyaret ettim. Harap gördüm, yıkık gördüm, metruk gördüm... Kış veya yaz etrafında, içinde dolaştım. Artık o bir medrese değildi. Çoktan bu vasfını yitirmişti. 4. Murad’dan itibaren askerî amaçlarla kullanılmıştı. Bu yapı tarih şuurumuzu ayakta tutan bir âbide idi. Bir zamanlar ders verilen mekânın kendisi ders olmuştu. Hep şu hisse kapıldım: Biz mi onu seyrediyoruz, yoksa o yedi asırlık “sır” mı bizi?

Biz onu o kadar az tanıyoruz ki... Her bilgimiz noksan, her yorumumuz kifayetsiz.

 

Erzurum’un Hatuniyesi...

Nedense medreseler hanımlara, valide sultanlara isnad edilir. Çifte Minareli de Anadolu’daki “hatuniye” medreselerinden biri. Mardin, Kayseri, Karaman, Tokat... Selçuklu, Artuklu ve son ikisi Osmanlı eserleri...

Hep Selçuklu üzerinden konuşuyoruz. Binanın yapılış yılları, 1290’lar; Devir Selçuklu kudretinin Erzurum’da bu kadar görünürleşmesine müsait midir? İbrahim Hakkı Konyalı, İlhanlı hükümdarı Keyhatu’nun eşi Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olabileceğini öne sürüyor...Mümkün mü? Keyhatu’nun budist olduğunu düşünürsek, makul görünmüyor. Fakat hanımı müslüman... Hanımının hatırına böyle bir medrese yaptırmış olabilir. Ve Medresenin güneyindeki devasa kümbetin bu hatunun kabri olduğu tahmin edilebilir...

Bir mesaj yaz ki, asırlar okusun; sonsuza kadar okunsun...

Lâkin okuyabilmek için, okuma bilmek lâzım!

Medrese’nin giriş cephesi ve kapı...Ya buradaki mesajlar? Taşı yırtarcasına tecessüm ettirilmiş şekiller...Bunların hiç anlamı yok mu? Sade süsten mi ibaret? Anlam yoksa, bu kadar zahmet, bu kadar emek niye?

Giriş cephesine bakıp da, “Bu ihtişam neden, bu gösterişin sebebi ne?” sorusunu sormamak kabil değil. Hem de ilim adamı yetiştirmek için yapılmış bir binada...

Bu yapı bir mesaj, medrese ve o yapının sonunda ölüm mimarisi devasa kümbet...Cami herkese, medrese tahsisen ilim tahsil edenlere hitap ediyor. Ve mesaj da ona göre.

Tamam, ilme önem veriyoruz; üstüne üstlük medresede dinî ilimler de tahsil ediliyor. Öyleyse bu anıt cephenin, bu muhteşem kapının, bu süslemelerin bir anlamı olmalı.

Bu kapıdaki süsleme unsurlarının bir cennet tasavvuru ifadesi olduğundan şüphe etmiyorum. Bu medrese kapısından girenler cennete doğru bir yolculuğa çıkıyorlar! Yapan ustalar, bunca zahmete bu hissi uyandırmak için katlanmış olmalılar.

Bu tazyinatla ilgili yazılıp çizilirken en çok “palmet” kelimesi kullanılıyor. Bu palmiyegillerden “hurma” olmasın? Hani Kur’an-ı Kerim’de müteaddit âyetlerde zikredilen hurma...O Kur’an’ın cennet tasvirlerinde var, Allah’ın âyeti olarak dünya tasvirlerinde de... Girişik hendesî motifler, batılıların “arabesk” dedikleri sonsuz tekrara müsait geometrik şekiller ve “rumî” denilen yapraklar... Bu üsluba çekilmiş yapraklar arasında incir bilhasa dikkati çekmez mi? Kapı süslemelerinde incir yaprağı motifinin sıkça kullanıldığını düşünüyorum. Kur’an’da incire ve zeytine yemin edilir... Zeytin yaprağı motifler arasında var mıdır? Yine nar, Kur’an’da ismi zikredilen meyvelerdendir. Acaba stilize edilmiş nar veya asma yaprakları hangileridir?

Erzurum’un nara ve asmaya, üzüme yabancı olmadığını biliyoruz. Diyeceksiniz ki, Erzurum nire, hurma nire, zeytin nire, incir nire... Buralarda yetişmemesi, bu bitkilerin tasavvuruna ve bu kapıda tasvir edilmesine engel olabilir mi? Hatta dünyanın bildik ağaçları ve yemişleri yanında tamamen hayalî, cennete mahsus bitki yaprakları da tasvir edilmiş olamaz mı?

Palmet, yani “hurma”nın tasvir edildiğinden şüphe yok! İşte o “hayat ağacı” denilen en çok dikkati çeken tasvir...Hurma ağacı bükülebilir, fakat kolay kırılmaz, yani “mukavim”dir. Celal Esat Arseven, Sanat Ansiklopedisi’nde bu sebeple eski milletlerde zafer alâmeti olarak kullanıldığını belirtiyor. Eski Yunanlılarda ve Romalılarda yarış ve güreşlerde kazananlara mükâfaat olarak hurma dalı verilirmiş. Bizde de eskiden gelin alayının önünde balmumundan yapılarak varakla yaldızlanmış hurma yaprakları taşınırmış ve bunlara “nahıl” veya “nahılbend” denilirmiş... “Palma”, “el ayası” veya “el” demek. Bu yüzden bu motifler pençeye benzer.

Pençe bazı fermanlarda da görülür, bu bir nevi imzadır. İşte bina girişinin iki yanında iki asırları aşan imza!

Bu yazı toplam 629 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim